3 Şubat 2007

MARDİN'İN TARİHÇESİ

Hakkında---Tarihçe---Coğrafya---Ekonomi---Nüfus---Ulaşım---Turizm---Yemekler---Konaklama
Müzik---Gerekli Bilgi---Telefon Rehberi---Hoşgörülerin Diyarı Mardin---Kâşifini bekleyen şehir
-------------------------------------------------------------------------------------------------

Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya denen bölgede, tarih boyunca halklar yerleşti. Birçok millet bu bölgeye geldi ve buradan göçüp gitti. Birbirlerine bulutlar gibi karıştı. Bilahare birbirlerinden ye­niden ayrıldı. Bu birleşme ve ayrılma uzun müddet sürdü. Mezopotamya gerçekten birçok milletin ve medeniyetin doğduğu, geliştiği ve birbirine karıştığı münbit bir alandır.
Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biridir. Harika bir doğa güzelliğine sahip, üzerine kurulduğu dağlardan aşağıya göz alabildiğine uzanan bağ ve bahçelerle bezenmiş, yemyeşil Mezopotamyaca sanki bekçilik etmektedir.
"MÖ.8000 yıllarında 30 ve 40 Kuzey enlemleri arasında bulunan ve Anadolu'dan İran'a doğru uzanan 1500 km. lik bir alanda hem tahıl yetiştiriliyor hem de hayvan sürüleri besleniyordu. Bu alanda yapılan kazı çalışmaları sırasında çıkan kemiklerden anlaşıldığına göre koyun ve keçi sürülerinin beslenmekte olduğu anlaşılmaktadır." Tarımın başlangıcını, ilk çiftçileri ve çobanları anlatan kitapların ortak sentezi bu olduğuna göre; Mardin de sözü edilen enlemler arasında bulunması itibariyle M.Ö.8000 yıl öncesine kadar giden bir yerleşik geçmişe sahiptir diyebiliriz.
Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Gü­neydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. M.Ö.4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin, Su-bari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir.
Geçmişi tek karede dondurmayan, taş sokaklarında dolaşanlara geniş bir tarih yelpazesi sunan büyüleyici bir şehirdir.

Mardin İsminin Kaynağı
Mardin adı hakkında pek çeşitli söylenceler vardır; J.A.Dupre've J.Von Hammer, Marde kelimesinin Savaşçı bir kavim olan Mardelerle ilgili olduğunu. Mardelerin İran Hükümdarlarından Arşedir(226-241) tarafından buraya yerleştirildiklerini anlatır. Şehir ve kavim isimleri arasındaki benzerlik, Mazıdağı yöresinde oturan Yezidilerin Şeytana tapmaları, eski bir İran ananesinin devamı olarak şerre kötülüğe ibadet eden Marde Merin bu bölgeye yerleştirildiklerinin delilidir. C.Ritter her ne kadar bu ifadeyi naklederse de bu ifadeye şüpheli bakar.
Çoğu kaynaklarda: Mardin"in gerçek adı"Merdin" diye geçer. Zira halkın çoğu da bugün böyle demektedir. Bu ad,"kaleler" anlamına gelir. Şehre bu adın verilmesinin nedeni de yakınında bir çok kalenin bulunmasıdır. Mardin kalesi olan, Kuşlar Yuvası, Kartal Kalesi veya Kartal Yuvası, Eskikale Köyünde bulunan Kal'at ül Mara Kalesi Deyrulzafaran Manastırının kuzey doğusundaki Arur Kalesi ve Erdemeşt Kalesi bu adın verilmesine etken olmuştur.
VII. Yüzyılda İmparator Maoricius( 1582-602) devri tarihini yazan Theophilaktos Simokattes'da ve Tarihçi Procopius, aynı devir Coğrafyacısı Georgius Cyprius da; Ermenice kaynaklarda Merdin, Süryanice kaynaklarında Merdo, Merdi Marda ve Mardin okunuşlarında rastlanıldığı, Süryani imla farklarının bu kelimenin belirli, belirsiz ve çoğul şekillerindeki ayrılıklarından doğduğu ifade edilmektedir.
Tarihte Mardin için birçok isim kullanılmıştır. Bunlar: Erdobe, Tidu, Merdin, Merdö, Merdi, Merda, Merde. Kartal Yuvası, Kuşlar Yuvası, Mardin...dir.

Uygarlıklar Şehri Mardin'in Tarihteki Rolü
Mardin'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da, kuruluşu eski yakın doğu tarihine göre Subariler zamanına kadar dayanmaktadır.
MÖ.4500 de Kuzey Mezopotamya'da Zagros Dağlarına kadar, batıda Habur ve Balih'e kadar uzanan bölgede Subariler adında kabileler yaşamakta idi. Subariler Mardin'e 80 km. uzaklığındaki Ceylanpınar ve Rasulayn'in hemen güneyinde Tel Halef denen siteyi kendilerine merkez yapıp tarihte ilk ülkeyi kurdukları biliniyor. Subariler, tarihçiler tarafından ön Asuriler olarak bilinmekte olup, ülkelerine Subarto denilmekteydi.
Alman Arkeologu Baron Max Von Oppenheim'in 1911-1929 yılları arasında yaptığı kazılardan elde edilen sonuçlara göre: Subarilerin Mezopotamya'da(MÖ.4500-3500) yaşadıklarını bu tespite sebep olarak da Sümer ve Babil katla­rı arasında bulduğu kiremitleri göstermiştir. Gırnavaz Höyüğünde 1982 yılında başlayıp 1991 yılına kadar sürdürülen Arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz'ın MÖ.4000 den MÖ.7.yüzyıla kadar sürekli olarak yerleşme alanı olduğu anlaşılmaktadır. MÖ.4000 sonlarına tarihlenen Geç Uruk Devri, Gırnavaz kalıntılarının en alt kültür tabakasını oluşturmaktadır. Bu kültür tabakasının üzerinde yer alan Er Hanedanlar Devri MÖ.3000 yıllarına rastlar. Er Hanedanlar Devri mimari tabakaları daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve değerlendirilmiştir. Tespit edilen mezarlara göre ölüler bu devirde eski Mezopotamya geleneklerine göre uygun olarak açılan çukurlara dizler karınlarına çekik olarak yatırılmakta daha sonra yakılan hafif ateşle manevi temizlik sağlanarak dünyevi ilişkiler kesilmektedir. Ayrıca mezar içinde şahsi eşya olarak metal silahlar, metal süs eşyaları, yarı kıymetli taşlardan ve hayvan kemiklerinden yapılan süs eşyaları ve mühürler, kült ve seramik kap örnekleri çok sayıda tespit edilmiştir.
Fırat Vadisinin doğusunda oturan bir kavim Sınar'ın güneydoğusunu istila edip, Ur şehrini kendilerine başkent yapmışlardır. Hükmettikleri bölgeye de Sümer denilmiştir. Sümer Kralı MÖ.2850 yılındaki Lugarzer-kiz Akdeniz'e kadar uzandığı seferinde Mardin'i hükmü altına almıştır.

Şehircilik, sulama ve tarım alanında ileri bir seviyeye ulaşan Sümerler geniş fetihler sonucu güçlerini kaybedince 30 yıl sonra Mardin'i Akadlara bırakmışlardır. MÖ.2820.
Akadlar, Sümerleri ilk defa Sargon(Şerkino) komutasındaki bir orduyla yenmişler ve Sümer Kralı Lugar-zerkiz'i esir edip Nigara'ya sürgün etmişlerdir. Fetihlerini Basra Körfezine kadar ulaştırmışlardır. Daha sonra Sargon'un oğlu Nıbamsın, Meluke ve Man'ı istila edip Suriye ve Filistin yoluyla Akdeniz'e ulaşıp Yunan adalarına çıkmıştır. Akadlar, MÖ. 2500 yıllarında Sümerlerle anlaşarak Akad- Sümer Devletini kurmuşlardır.
Prof.Dr.Ekrem Memiş'in Eski Çağ Türkiye Tarihi adlı kitabında; "Mezopotamya'da büyük bir imparatorluk vücuda getiren Sami kökenli Akkadlar'ın vesikalarından anlaşıldığına göre, MÖ. 3000 yılın sonlarında Mardin merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Kuzey Mezopotamya'daki Musul ve Kerkük dolaylarında Hurriler adıyla anılan bir kavim oturuyordu. Hurri dili üzerinde yapılan filolojik tetkikler, bu kavmin dilinin Asya kökenli dillerden olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca bu dilin MÖ.9-6 yüzyıllar arasında Doğu Anadolu'da güçlü bir devlet kuran Urartu kavminin diline benzediği, bir başka deyişle MÖ. 1000 yılında karşımıza çıkan Urartularla MÖ. 3000 yıl Akad metinlerinden tanıdığımız Hunilerin' akraba oldukları tespit edilmiştir.
Demek oluyorki MÖ.3000 yıl Anadolu kavimlerinden biri de Güneydoğu Anadolu'da oturan daha sonraları Kuzey Mezopotamya ve Kuzey Suriye'ye kadar sirayet eden Hurrilerdi. Ancak, Doğu Anadolu Bölgesinde yapılan arkeolojik kazılar ve yüzey araştırmaları neticesinde ele geçirilen buluntulardan MÖ. 6000-5000 yılları arasında tarihlenen Neolotik Devir kültürü ile MÖ.3000 yılları arasında yerleştirilen Kalkolotik Devir Kültürünün Hurriler'e ait olduğu anlaşılmıştır. Hatta MÖ.3000 yıla tarihlenen Eski Tunç Çağı kültürü ile Kal­kolitik ve Neolotik Devir kültürleri arasında hiçbir kopukluğun olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca şu gerçekte ortaya çıkmıştır ki kesintisiz devam eden ve Hurriler'e ait olduğu kabul edilen bu kültür doğrusunu söylemek gerekirse kuzeyde Kafkasya'dan güneyde Kuzey Suriye'ye; batıdan Malatya-Elazığ Bölgesinde Urmiye Gölüne kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayılmıştır.
Sargon sülalesine, MÖ.2230 yıllarında kuzey ve kuzeydoğudan gelen Guttiler son verdiler. Uruk'lu Uta-Kegal, Guttileri ülkesinden sürdü ise de yardımcısı Ur-Nammu bir darbeyle yönetimden uzaklaştırmış ve III.Ur sülalesini kurmuştur. Ur-Nammu dört bölgenin kralı unvanını almayarak sadece Sümer-Akad unvanıyla yetindi. Onun yerine geçen Şulgi, Guttiler ve Hunilerle savaşarak topraklarını doğu ve kuzeydoğuya genişlettiler. Şulgi'den sonra yönetime geçen Şu-Sin batıdan gelen saldırıları karşıladı.
Amuru'lara karşı zafer kazanan İbi-Sin kentin Elam-lar'ın eline geçmesine engel olamadı. Mardin artık Elam şehriydi. Güney İran'dan(Susa) gelen koyu renkli Elam'lı-lar daha sonra da Sami Irklı Amuru'lar Mezopotamya'ya gelip kendilerine Babil şehrini merkez yaptılar. Amuri ailesinin altıncı ferdi olan Hammurabi'nin ünü yaptığı yasalardan kaynaklanmaktadır. Sümer topraklarını Babil'in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti kurulmuş oldu. Yukarı Mezopotamya'ya saldırınca Mardin'i de istila ederek topraklarına katmıştır. (MÖ.2200-1925)
Hammurabi Babil ve Güney Babil MÖ. 1931-1910 yılları arasında hüküm süren İtibıl zamanına kadar yaşamıştır, îtibıl'ın hükümdarlığının altıncı yılında (MÖ. 1925) Mardin'i işgal eden Hititler, daha sonra Babil'i de topraklarına katmışlardır.
Hititler, Mardin'i işgallerinden 1 yıl sonra terkedip, İran dolaylarından gelen Ari Irkından Midiller, Mardin ve çevresini ellerine geçirmişlerdir. 500 yıl hüküm süren Midiller, bilinmeyen bir sebepten Mısır'lılara vergiye bağlanmışlar ve bir Midil Prensesi Mısır Firavunu ile evlenmiştir. MÖ. 1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkın­ca bu fırsatı bilen Asur Kralı Asurobalit, Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır.
Asurobalit Mardin'i işgal edince Midiller, Hitit Kralı Şup-piluliuma'yı yardımlarına çağırdılar. Zira kral Luluilmiran'ı MÖ. 1354 yılında Emet'e(Diyarbakır'a) sefer yaparken, her ihtimale karşı şehrin korunması için Mardin'e asker bırakmıştır.
MÖ. 1305 te Adadniran, Mardin'e hükmetmiş, MÖ. 1240 ta da I.Şalmanasır, Mardin ve havalisine hakim olmuştur. MÖ. 1190 da Anadolu'dan gelen bazı Ari ırk kavimleri Mardin'i almışlardır.
60 yıl sonra I.Tıplatpalasır, Sıncar, Nusaybin ve Mar­din'den geçerek 20 bin kişilik Maşiki kuvvetinin koruduğu Kemecin'e saldırıp onları yendikten sonra Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir.
MÖ. 1060 I.Asurnasırbal zamanında Hititler bir­leşerek Gılgamış yakınlarında Asur'ları yenmişler­dir. Asurlar tekrardan kuvvetlenmeleri üzerine yine Mardin, Asur hakimiyetine girmiştir. MÖ.890 yılın­da II.Tıplatninip Dicle'nin kaynağına kadar ulaşıp I.Lıglatnasırın Kitabesinin yanına kendi Kitabesini dikmiştir. MÖ.883 te Tıplatninip Mardin'e gelerek şehri kalesinde bir Hitit Kralı ile Hanikilyon Kralı­nın elçilerini kabul etmiştir.
Asur döneminde Mardin'e Erdobe denilirdi. MÖ.800 yılına kadar Asuriler'in elinde kalan Mardin daha sonra Urartu Krallığına geçmiştir. Asur-lardan olan Urartu Kralı Mimes zamanında Mardin 50 yıl Urartu idaresine girmiştir. Urartu'nun başşehri Tuşpa (Van)dı. Günden güne Urartu devleti kuvvetleniyordu. Hatta bu arada Asur topraklarını bile işgal etmişlerdir. Asur Kralı IV.Tıplatpalı-sır(MÖ.745-727), Urartu Kralı Şardur'u MÖ. 743 te Fırat yakınındaki Kemenci'de yendikten sonra Van'ı da alarak eski topraklarını kurtarmıştır.
Kemerlerin bir kolu olan Sityaniler Mardin çevresinde MÖ.612 yılına kadar hüküm sürmüşlerdir. MÖ. 608 yılında ise İran'dan gelen Midiler buraları da ele geçirmişlerdir. Bu arada Aşkuzilerle bir anlaşma yapan Midiller, Babil Kralı Nebuplasır idare­sindeki Ninova'ya hücum edip şehri yağmalayıp paylaşmışlardır. Bu arada Habur ve Balih nehirleri arasında yaşayan Aramiler istiklaline kavuşunca, Aşkuzi ve Kemerilerle birleşerek Harran şehrini yağma etmişlerdir.

Mardin, Keldo Kralı Nebublasır'ın idaresindeydi. Nebublasır topraklarını geri almak için oğlu Nebuhad-nasır'ı bir ordu ile üzerlerine yolladı. O da Aşkuzileri, Ermeyi ve Aramileri yenip, Harran'ı vergiye bağladı. Böylece Subaro tarafları Babil topraklarına katıldı. Nebuhadnasırın ölümü üzerine Nabunit memleketin ida­resini oğlu Belşasar'a bıraktı. MÖ. 539 da Pers Kralı Kureyş ile yaptığı savaşta ölen Belşasar'dan sonra Babil Perslerin eline geçmiştir.
Büyük İskender Mısır'ı aldıktan sonra Mezopotamya'ya gelerek İran'a gitmek için Mardin'den geçti. Bu­raları da istila ederek ele geçirdi. Bu tarihte Mardin Makedonya şehri oldu(MÖ:335). İskender'in Babil'de MÖ.323 yılının 28 Mayısında ölümünden sonra komutanlar arasında taht kavgası başlamış ve sonunda dev­letin dörde ayrılması uygun görülmüştür. Mardin doğu bölümünde olduğu için Nikanır denilen General Slev-kos'un payına düşmüştür(MÖ.311). Göçebe İranlı olan Partlar egemenliklerini kazandıktan sonra Paktorya'yı ve Fırat-İndus nehirleri arasın­daki ülkeleri topraklarına katmışlardır(M.Ö.237-131). Partlar krallığı müstakil sitelerden oluşuyor ve her si­tenin hükümdarı bulunuyordu. Part Kralı I.Midritad M.Ö. 171-139 zamanında ülkesinin sınırları Hindistan'a kadar uzanmış Dicle ve Hazar Denizi kıyıları Part topraklarına katılmıştır. Bir savaşta Nikanor denilen II.Di-mitrios'a esir düşmüştür.(MÖ. 138-128) Bu sıralarda Urfa Krallığı egemenliğine kavuşmuştu(MÖ.131). Böy­lece Mardin ve çevresi Urfa Krallığının(Abgarlar) topraklarında kalmış oldu.
MS.249 da Roma Hükümdarı Filibos saltanatının 5.yılında bir isyan hazırlayıp DC.Abgar'ı memleketten kovmuştur. Şehrin Valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmişti. Mardin de Urfaya'ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir. MS.250 yılında Dakiyos, Pers ülkesini zaptedmiştir. Bu arada tahribata uğra­yan Nusaybin'i de onarmıştır.
MS.330 yılında ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral gelip Mardin Kalesinde kalır. Rahatsız olan kral, kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca, kendisine bir kasır yaptırıp, 12 yıl burada yaşar. Daha sonra kendi memleketi Pers'ten birçok asker ve halk getirip, onları Mardin'e yerleştirir. Getirilen halkın vasıtasıyla MS.442 yılına kadar birçok ilerlemeler görülür.

MS.442 yılında halkı kasıp kavuran amansız bir veba salgını şehri yaşanmaz bir hale getirmiştir. Yaklaşık 100 sene sonra bu yerleşim yerine Ursiyanos adlı Romalı bir kumandan büyük bir ekiple Mardin'i 47 yılda inşa etmeyi başarmış ve halkın tekrar buraya gelmesini sağlamıştır. Bu süreç içinde Perslerin ünlü merkez­leri olan Dara yeniden inşa edilmiştir.
Mardin'de Bizanslar MS.640 yılında Hz.Ömer'in kumandanlarından îlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. MS.692 de Emeviler'in MS.824 te Mardin ve çevresi Halife Memun zama­nında Abbasilere bağlanmış ve İslamiyet bu dönemde hızla yayılmıştır. MS.885-978 yılları arasında buralarda hüküm süren Hamdaniler'in kaleyi kesin olarak zaptedişleri 895 yılına rastlar. Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaparak bazı yerlerini de onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağladılar. MS.990'da ancak Musul'da tutunabilen Hamdaniler'in topraklarını birer birer ele geçiren Mervaniler Mardin'i de zaptederler. Bu arada Mardin ve çevresinde çarşılar, camiler yaparak onarımlarla İpek yolu üzerinde bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar. Alparslan'ın Malazgirt zaferin­den sonra Türklerin Anadolu'ya ulaşan akınları neticesinde gittikçe zayıflayan Mervaniler Devleti Nusay­bin'de M.S.1089'da Selçuklulara yenilerek onların hakimiyeti altına girer.
Artuklular'dan İl-Gazi Bey Mardin'i MS. 1105 te ele geçirerek devletin başkenti yapar. Halep'i aldığı gi­bi Haçlılara karşı giriştiği mücadeleler dolayısıyla İlgazi Bey büyük ün kazanır. Antakya Haçlı Prensi Roger'i yenerek Silvan'ı da ele geçirir. İlgazi'nin ölümünden sonra oğulları ve yeğenleri devletin başına geçerek Diyarbakır, Harput Kalesi ve civarına hakim olarak, Haçlı, Frankları, Urfa Konutu. Bilecik Haçlı Senyörünü ve Kudüs Kralı Bodven'i yenerek Haçlılara karşı büyük bir başarı kazanırlar. Böylece Artuklular bölgede direnme görmeden büyük bir devlet kurarlar.
Bu devletin 304 yıllık egemenlikleri sürecinde çok sayıda tarihi camii, medrese, hamam, kervansaray ve medreseye yapılmış bir çok camii, medrese ve manastır onarılmıştır. Artuklular'm günümüze kadar ayakta durabilmiş eserleri günümüz insanını çok eskilere götürerek mitolojik bir hava teneffüs ettirir .
Timur. Artuklular döneminde 1393 te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye yeltense de başarılı olamaz Bu nedenle civarda deyim yerindeyse "ölüm piramitleri" meydana getirir. Timur 1395 yılının Ramazan ayında Mardin'i almak için büyük bir umutla yeni bir kuşatma hazırlıklarına Kızıltepe'de otağını kurarak başlar. Mardin halkı kaleye sığınarak Timur'un şiddetli hücumlarına karşı koymak suretiyle o zamanın en büyük or­dusu ve hükümdarını hüsrana uğratmıştır. Artuklular halkın bu başarısından dolayı Mardin'i onarma faaliyetine girişirler. 15. yüzyılda güçlenen Ka-rakoy unlular 'in bu devleti ortadan kaldırmak için Mardin'i 2 yıl kadar kuşatması bu girişimleri aksatır. Halk bu kuşatmaya daha fazla dayanamayarak yapılan antlaşma gereği şehrin kalesini Karakoyunlular'a teslim eder(MS.1409). Mardin Karakoyunlular'ın egemenliğinde 61 yıl kalır. Bu süreç içinde aşiretler ayaklanarak Karakoyulular'm rejimine karşı koyarlar ve devleti zaman zaman ele geçirirler.
Karakoyunlular'ı MS. 1462 yılında yenen Akkoyunlular kalenin egemenliğini de ele geçirirler. Bu dönem­de Mardin'e Paşa olarak gelen Kasım Bey. Timur'un yakıp yıktığı şehri ve kaleyi onarmaya girişir. Bu çalışmasını ve başarısını taçlandıran bugüne kadar ihtişamla ayakta durmayı başaran ve tarihe meydan okuyan "Kasım Paşa Medresesini" yaptırır. 16.yüzyılın başında Akkoyunluları egemenliğine alan Şah İsmail güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır. Bu dönemde Anadolu'ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten geri kalmaz. Bu durumu gören Mardin hakimi diğer şehirler gibi zulme ve yağmalamaya karşı, şehri ve halkı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail'e teslim eder...

Mardin'in kesin olarak Osmanlıların eline geçmesi Mısır seferini düzenleyen Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir. (Amid)Diyarbakır Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa ve Kürt bilgini İdris-i Bitlisinin Yavuz Sultan Selim'in emriyle 1516'da Mardin ve kalesini dokuz aydan fazla kuşatmış, çeşitli illerden gönderilen Osmanlı takviye kuvvetleri, Doğu Anadolu'dan gelen Kürt Beylerinin kuvvetleriyle kaleye defalarca saldırılar düzenlenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum