22 Nisan 2009

TÜSİAD BAŞKANI YALÇINDAĞ, MARDİN`DE KONUŞTU

http://www.habermardin.com/haber_uploads/1437_maxi.JPG
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ergenekon soruşturmasının 12`inci dalgasıyla ilgili değerlendirmede bulunarak, " Ergenekon davası ülkemizin aydınlatılmaya muhtaç şiddet ve faili meçhul olayları ile muhtemel darbe ortamı yaratma girişimlerini yargılamak iddiası ile yola çıkan bir davadır. Ve bu haliyle TÜSİAD olarak çok önemsediğimiz bir davadır. Ancak, giderek davanın, soruşturma ve yürütülme yöntemlerine ilişkin toplumda ciddi kaygılar oluşmaya başlamıştı" dedi.

"SANİYEDEKİ BÜYÜME YÜZDE 20 DARALMIŞTIR"

BARACK OBAMA`NIN TÜRKİYE ZİYARETİ

"AB SÜRECİ DURMA NOKTASINA GELMİŞTİR"





Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), 2009 yılının ilk Başkanlar Konseyi toplantısını Mardin`de Artuklu Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi`nde düzenledi. Toplantıya Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, AKP Mardin Milletvekilleri Halit Demir, Gönül Bekim Şahkulubey, TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, Mardin Valisi Hasan Duruer, Mardin Belediye Başkanı Beşir Ayanoğlu, Madin Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Nasır Duyan, Doğu ve Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Federasyonları Başkanı Tarkan Kadooğlu ile işadamları katıldı.

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, gelişmiş ülkelerin mali sistemlerinden başlayıp, hızla küresel reel ekonomiye genişleyen krizin etkilerini, her geçen gün daha fazla hissettirdiğini, tüm dünyada büyüme tahminlerinin aşağıya çekildiğini, Uluslararası kurumların, 2009 yılı için dünya ekonomisinin büyümesini sıfır düzeyinde tahmin ettiğini söyledi. Aynı tablonun Türkiye içinde geçerli olduğunu söyleyen Yalçındağ, şöyle dedi:

"Nitekim 2009 için, uzunca bir süredir anlamını yitirmiş resmi öngörüler, geçtiğimiz günlerde revize edilmiş ve 2009 büyüme rakamı eksi yüzde 3,6`ya çekilmiştir. Bu küçülmeye bağlı olarak, dış ticaret verilerinin de içinde olduğu tüm göstergeler 2009-2011 döneminde önemli değişikliklere uğramıştır. Gecikmeli revize, bekleyişlerin daha gerçekçi bir şekilde oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.. Bu kapsamda özellikle istihdam kapasitesi fazla olan seçilmiş bazı sektörler için uygulanacak destek programları, artan faaliyetle birlikte vergi gelirlerini de artıracak ve kamu gelir kayıplarını sınırlayacaktır. Keza, düşen faiz oranları ve ihracat kredilerinde sağlanan esneklikler de arz yönünde ve ticaretin finansmanında bazı kıpırdanmaları sağlayacaktır düşüncesindeyiz. Aynı çerçevede, Kredi Garanti Fonu`nun kaynaklarının ve fonksiyonlarının geliştirilerek bir an önce devreye sokulması, finans sektörü ile reel sektör arasındaki kredi akışkanlığının arttırılmasına önemli katkı sağlayacak. Kriz sonrası firmaların finansal yapılarında oluşabilecek hasarı sınırlayacaktır.Tabii, tüm bu talep ve arz yönlü politikalar, ancak, IMF destekli bir bütüncül makro uyum programı ile anlam kazanabilecektir. Çünkü 2009 ve 2010 yılları, hem kamu mali dengesinin sürdürülebilirliği hem de sistemin ihtiyaç duyabileceği yabancı para arzı açısından kritik yıllar olacaktır. 2007 yılı itibariyle bozulmaya başlamış olan bütçe yapısı, bugün itibariyle, sağlıklı bir harcama reformu ve sürdürülebilir bir finansman yapısına ihtiyaç göstermektedir. IMF destekli bütüncül bir makro uyum programı bir yandan talep artırıcı politikaların bütçe dengesine olan etkilerini normalize edecek, diğer yandan artık ertelenmesi mümkün olmayan bir dizi mikro-yapısal önlemin gerçekleştirilebilmesi için anlamlı bir nefes alma dönemi yaratacaktır."

TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, Türk ekonomisinin verimliliğini ve rekabet gücünü arttıracak mikro politikalar,enerji arz güvenliği,iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi,öngörülebilen orta vadeli bütçe anlayışını kurumsallaştıran "mali kural" düzenlemesi,özerk bir gelir idaresi,kayıt-dışı ile mücadele, yüksek ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak gerçek unsurlar olma özelliğini sürekli koruyacağını ifade ederek, "Bu yapısal önlemlerin gecikmesi durumda, kriz sonrasında da, Türkiye ekonomisi vasati büyüme oranlarında kalacak veya yüksek büyüme oranları için yeni bir dış dalgayı beklemeye koyulacaktır. Yani ekonomik büyümeyi, temelde etkileyecek unsurları hiç bir zaman kriz koşullarının arkasına öteleme lüksümüz yoktur. İyimser bir senaryo ele alırsak; krizin etkileri, dünyada 2010 sonunda, Türkiye de belli bir gecikmeyle 2011 sonunda hafifleyecektir. Ancak uzunca bir süre, yakın geçmişte tecrübe ettiğimiz yüksek büyüme oranlarını yakalayabilmek güç olacaktır" dedi.

"SANİYEDEKİ BÜYÜME YÜZDE 20 DARALMIŞTIR"

2009 yılının ilk çeyreğinde sanayi üretimi yüzde 20`nin üzerinde daraldığını, bu eğilimin Mart ayında da devam ettiğinin bilindiğini söyleyen TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, "2009`un ilk çeyreğinde ekonominin yüzde 8 civarında daralmış olduğu tahmin edilmektedir. IMF ile anlaşmanın önümüzdeki haftalarda yapılacağını varsaydığımız zaman, ikinci çeyrekten itibaren ekonomideki daralmanın şiddetinin azalacağını düşünüyoruz. Ekonomi yılın son çeyreğinde büyümeye geçse de toparlanma yavaş olacak. Yılın bütünü için baktığımızda ekonominin yüzde 4.1 oranında küçüleceğini hesaplıyoruz.

Bu tahminimizin arkasında, IMF kaynağının özellikle büyüme, bütçe finansman bütünlüğü ve istihdamı destekleyecek şekilde kullanılması varsayımı önem taşımaktadır. Münhasıran değinmek durumunda olduğum bir diğer önemli alan, İşgücü piyasasına yönelik gelişmeler ve beklentilerdir. Revize edilen 2009-2011 verilerinden de anlaşılmaktadır ki, işsizlikle mücadele de başarısızlık artık açık bir şekilde teyit edilmiştir. Yüksek büyüme döneminde bile aşağı çekemediğimiz işsizlik oranı, krizle birlikte artık belirgin bir yapısal boyut kazanmıştır. Bu tür bir işsizlikle, makro ekonomik önlemlerin yanı sıra, doğrudan aktif işgücü politikaları ile de mücadele etmek zorunludur. Son dönemlerde istihdam piyasasına yönelik olarak alınan bir dizi önlemin yanında, doğrudan vasıf uyumsuzluğu, bölgesel işgücü hareketliliği, istihdam vergileri, esnek işgücü piyasası mevzuatı alanlarında,

tüm sosyal taraflar olarak politika geliştirmek ve uygulamak ihtiyacı vardır. Aksi takdirde, daralan iç ve dış taleple birlikte işsizlik daha da katılaşacak ve her geçen gün işsizlikle mücadele çok daha fazla tedbir ve fedakârlık gerektirecekti" dedi.

"AB SÜRECİ DURMA NOKTASINA GELMİŞTİR"

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, uzun vadeli reform ve demokratikleşme süreci açısından olduğu kadar, ülkemizin tüm dünyada daha istikrarlı ve güvenli bir yatırım ortamı olarak algılanmasında da, önemi büyük olan AB uyum süreci bir süredir neredeyse durma noktasına geldiğini belirterek, "AB ile ilişkilerin ayrı bir Bakanlık koordinasyonuna verilmesi önemli bir gelişme olmakla birlikte, somut adımların atılması konusunda gereken hız henüz ortada yoktur. Türkiye`nin küresel rekabet gücü yüksek bir demokrasi olarak ilerleyebilmesi için, AB üyeliğinin gerekli kıldığı, bireysel ve kolektif özgürlükler, eğitim, bilgi toplumu, kadın hakları, çevre, etkili kamu yönetimi reformu ve kayıt-dışı ekonomi gibi alanlarda köklü atılımlara gerek duyulmaktadır. 2014 AB tam üyelik hedefi, kararlılıkla Türkiye`nin kalıcı gündem maddesi olarak belirlenmelidir. 2014 hedefi kaçırıldığı takdirde üyelik perspektifi ancak bir sonraki mali dönemin başlangıcı olan 2021 yılına ertelenebilecektir. Ne Kıbrıs problemi ne de bazı AB liderlerinin tutarsız ve konjoktürel yaklaşımları bu yönelimi etkilememelidir. AB mevzuatına uyum demek, gelişmiş bir demokratik standart yakalamak ve etkili olarak işleyen, değer yaratan rekabetçi bir piyasa ekonomisi demektir" diye konuştu.

BARACK OBAMA`NIN TÜRKİYE ZİYARETİ

TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, G-20 zirvesi ve ABD Başkanı Barack Obama`nın Türkiye ziyareti ile ilgili ise şöyle konuştu:"İçeride yaşanan tüm bu gelişmelerle birlikte, dış dünyada, Türkiye`nin yerinin ve öneminin uluslararası camia tarafından daha fazla anlaşıldığı bir dönem yaşanmakta. Ekonomik krizin en zengin ülkeler zirvesinde değil gelişmekte olan ülkeleri de kapsayan G-20`de ele alınması son derece olumlu bir gelişmedir. Bu durum, tek tek ülkelerin krizle mücadele etme şansının sınırlı olduğunu ve ülkeler arasında işbirliği yapılması halinde, alınacak önlemlerin etkisinin artacağını göstermektedir. Bundan sonra, kuralların daha geniş platformlarda belirlendiği, ortak hareket etmenin önem kazandığı bir döneme girdiğimiz şüphesizdir.Yaşadığımız kriz sürecinde dikkat edilmesi ve karşı çıkılması gereken en büyük tehlikelerden biri devletlerin bu süreçte korumacılığa yönelmesi olarak ortaya çıkmaktadır. Zirvede, taraflar da bu konuda mutabık kalmışlardır. Bunun dışında hemfikir olunan diğer bir konu da, IMF ve Dünya Bankası gibi küresel kuruluşlarının görev ve sorumluluk tanımlarında değişiklik yapılması.Küresel ekonominin toparlanması ve yönlendirilmesinde önemli bir rol oynaması beklenen bu uluslararası kuruluşlara 1.1 trilyon dolarlık kaynak aktarımı kararı da memnuniyet vericidir.

Aynı kapsamda, Barack Obama`nın, ABD Başkanı olarak ilk ülke ziyaretini Türkiye`ye gerçekleştirmesi Türkiye`nin, önümüzdeki dönemde, dünyada istikrar ve güvenliğinin sağlanmasında en büyük katkıyı yapabilecek ülkelerden biri olduğunun kabulünü de teyit etmektedir."

ERGENEKON DAVASI

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, konuşmasının son bölümünü Ergenekon davasına ayırarak, "Üzerinde hassasiyetle durulması gereken önemli bir konu var; hukuk güvenliği olgusu. Bu noktadan hareketle, konuşmama son vermeden önce, kamuoyunu son dönemlerde meşgul eden Ergenekon davasına ilişkin bazı görüşlerimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.Ergenekon davası Ülkemizin aydınlatılmaya muhtaç şiddet ve faili meçhul olayları ile muhtemel darbe ortamı yaratma girişimlerini yargılamak iddiası ile yola çıkan bir davadır. Ve bu haliyle TÜSİAD olarak çok önemsediğimiz bir davadır. Ancak giderek davanın, soruşturma ve yürütülme yöntemlerine ilişkin toplumda ciddi kaygılar oluşmaya başlamıştır. Soruşturma kapsamında, demokratik hukuk devletinin temeli olan, tüm vatandaşların kanun önünde eşit olduğu ilkesinden hareketle, hukuka aykırı eylemde bulunan herkesin yargı önüne çıkarılabilmesi ve hesap vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak, usul kanunlarının verdiği yetkilerin en ağır şekilde kullanılması veya bu kuralların hiçe sayılması, bireylerin adil yargılanma hakkını ve kişilik haklarını ihlal etmek anlamına gelir.Son dalga kapsamında, başta kız öğrencilerimiz olmak üzere ekonomik olanakları kısıtlı gençlerimizin eğitimi için gönüllü olarak çok kutsal bir görev yapan sivil toplum örgütlerimizin mağdur edilmesi, üzücü ve kaygı vericidir. Ayrıca bu süreçte, bu dernek ve vakıflara destek veren, aralarında çok sayıda TÜSİAD üyesinin de bulunduğu bağışçılar rencide olmuştur. Şimdi esas olan burs alan öğrencilerin haklarının zarar görmemesidir.

Ergenekon Soruşturması gibi kamuoyuna mal olmuş bir davanın, öneminin gerektirdiği özenle yürütülmesi yönündeki beklentimizi tekraren dile getirmek istiyoruz" diyerek konuşmasını bitirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum