Dokuz aylık macera sona erip bebeğiniz dünyaya merhaba dedikten hemen sonra doktorunuzun dikişlerden önce yapacağı bir işlem daha vardır: tüm hamilelik boyunca bebeğinizin pekçok gereksinimini karşılayan plasentayı çıkarmak. Halk arasında son ya da eş olarak da adlandırılan plasenta geçici bir organ olup hamilelik açısından hayati öneme sahiptir.
Tüm hamilelik süresince fetus tüm gereksinimlerini annesi yardımıyla sağlayan bir parazit gibidir. Çok erken dönemlerde embryo çok küçük olduğundan gereksinimleri ve atık ürünleri de son derece azır ve bu gereksinimlerini rahim boşluğu salgıları yardımıyla giderebilir. Ancak bu durum çok çabuk değişkenlik gösterir. Embryo büyümeye devam edip dolaşım sistemi oluştuktan sonra besin maddesi ile gaz alışverişini sağlayacak daha etkili bir sisteme gerek duyar. Bebeğin dolaşımı ile annenin dolaşımı arasında bu alış verişi sağlayan sistem plasentadır.
Madde alışverişi dışında plasentanın bir başka görevi daha vardır. Plasenta ana endokrin organlardan birisidir. Östrojen ve progesteron gibi steroid hormonlar ile bazı protein hormonların salgılanmasından sorumludur.
Plasentanın gelişimi
Plasentanın oluşumu gebeliğin çok erken dönemlerinde, embryo daha blastokist aşamasındayken başlar. Embryo rahim duvarı içine yerleştikten sonra (implantasyon) bazı hücreler ayrışarak bebeği oluştururken diğer hücreler plasentayı oluşturmak üzere farklılaşmaya başlar. Bu aşamada rahimin iç kısmını döşeyen ve endometrium adı verilen tabaka da farklılaşır. Bu tabaka artık desidua olarak adlandırılır. Endometriumun bu değişimi yumurtalıklardan salgılanan hormonların etkisi ile olur.
Plasenta gebeliğin yaklaşık 18 haftasına kadar büyümeye devam eder. Bu döneme kadar gebeliğin sürdürülmesi için gerekli hormonal destek yumurtalıklar tarafından salgılanır. Daha sonra ise bu görevi plasenta üstlenir.
Genelde doğumda plasenta 20-22 santimetre çapında disk şeklinde bir yapıdır, 2-2.5 santimetre kalınlığında ve yaklaşık 500 gram ağırlığındadır.Bununla birlikte plasenta boyutları çok değişkenlik gösterebilir.
Plasenta fonksiyonu
Plasentanın temel görevi gelişmekte olan fetun gereksinm duyduğu besin maddelerini anneden bebeğe aktarmak, fetusun metabolizma neticesi ürettiği atık ürünleri annenin dolaşımına aktarmak ve yine anne ile bebek arasında oksijen ve karbondioksit alışverişini sağlamaktır.
İlk kez 1559 yılında Realdus Columbus bu geçici organa "yuvarlak kek" anlamına gelen plasenta adını vermiştir. 1796 yılında oksijenin keşfinden sadece 22 yıl sonra Erasmus Darwin plasentanın görevinin insanlardaki akciğer ve balıklardaki solungaçlar ile benzer olduğunu ileri sürmüştür.
Zannedilenin aksine bebeğin kanı ile annenin kanı asla birbiriyle temas etmezler. Bebeğin kanı ile annenin kanı arasında pekçok tabaka bulunur. Kandaki maddeler bu tabaklar yardımıyla değiş tokuş edilir.
Plasenta karmaşık bir yapıdır sadece geçirgen bir zar değildir. Bazı maddeler plasentadan olduğu gibi geçerken bazılar geçiş sırasında metabolize olur bazıları ise hiç geçemezler. Öte yandan glukoz ve oksijen gibi bazı maddlerin bir kısmı geçiş sırasında plasenta tarafından kullanılır.
Gaz Transportu
Oksijen ve karbondioksit gibi gazlar kısmi basınçlarındaki farklılıklar yardımıyla transfer edilirler. Örneğin anne kanındaki oksijen bebek kanındakine göre daha fazla olduğu için doğal olarak annenin kanından fetal tarafa doğru geçiş gösterir. Oksijen basıncı daha düşük olmasına rağmen bebeğin kanı dokulara anne kanındaki kadar oksijen taşıma yeteneğine sahiptir. Bunun nedeni bebek kanındaki hemoglobin oranının yaklaşık %50 daha fazla olmasıdır. Öte yandan fetal dolaşımdaki hemoglobinin oksijen taşıma kapasitesi yetişkin hemoglobinininden çok daha fazladır.
Karbondioksit açısından bakıldığında ise fetusta çok fazla üretildiğinden bebek kanındaki oran ve basınç çok daha fazladır. Bu nedenle karbondioksit bebek kanından anne kanına doğru geçiş gösterir.
Besin maddeleri
Plasenta ve fetus için temel enerji kaynağı glukozur. Glukoz plasentadan yardımlı diffüzyon adı verilen bir sistemle geçer. Glukozun bir kısmı değişmeden bebeğe geçerken kalan kısmı plasnetada metabolize edilerek laktata dönüştürülür.
Proteinlerin yapı taşı olan amino asitler fetal kanda daha fazla miktarda olmasına rağmen fetusun yoğun gereksinimi nedeniyle anne kanından alınırlar. Bu geçiş aktif transport adı verilen sistemle olur.
Diğer besin maddelerinin geçişi de benzer şekilde olur.
Bazı antikorlar, ilaçlar vb. maddelerde benzer mekanizmalarla plasentadan bebeğe geçebilirler.
Hormon üretimi
Madde alışverişinin yanısıra plasenta, yumurtalık, rahim, meme dokusu ve bebek üzerinde etkili pekçok hormon ve hormon benzeri maddenin üretiminden de sorumludur.
STEROİD HORMONLAR
Plasentada iki ana tür seks steroidi üretilir. Bunlar östrojen ve progesterondur.
Progestinler:Progesteron reseptörüne bağlanan hormonlar kabaca progestinler olarak adlandırılırlar. Progesteron hormonunun kendisi gebelik hormonu olarak da adlandırılır. Bunun nedeni gebeliğin yerleştiği endometriumu desteklemekte üstlendiği kritik roldür. Miktarı değişmekle birlikte tüm memeli hayvanların plasentaları progesteron üretir. Hamileliğin başında plasenta bu görevi üstlenen kadar gerekli olan progetsreon yumurtalıkta korpus luteum adı verilen yapıdan üretilir. Korpus luteum yumurtlamadan sonra yumurtalıkta kalan kısımdır. Bazı memeli türlerinde hamileliğin hemen başında plasnetadan salgılanan progesteron yeterli olduğu için korpus luteum ameliyatla çıkarılsa bile gebelik devam eder. Oysa insanda bu operasyon düşüğe neden olur.
Hamilelikte progesteronun 2 temel görevi vardır:
- Endometriumun desteklenmesi: Fetusun yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli ortamın sağlanmasıdır. Eğer endometrium üzerindeki progesteron desteği ortadan kalkarsa agebelik sonlanır.
- Rahim kaslarının kasılmalarının baskılanması: Buna myometrium üzerinde progesteron bloğu adı verilir. Rahimin kasılması ve gebeliğin düşük ya da erken doğum ile sonlanmasını engelleyen önemli faktörlerden birisidir. Hamileliğin sonlarında doğru bu blok artan östrojen hormonu ile baskılanır.
Progesteron ve diğer progestinler aynı zamanda hipofiz bezinden olan hormon salgısını engeleyerek hamielik süresince yeni bir yumurtlama olmasını engellerler.
Östrojenler: Plasenta bazı türde östrojenlerin üretiminden de sorumludur. İnsanlarda plasentada üretilen asıl östrojen estrioldür. Türler arasında farklılıklar bulunmakla birlikte plasentada üretilen östriol bebekte üretilen androjenlerden, plasentada üretilen progestinlerden ya da diğer steroid hormonlardan üretilir.Bazı istisnai durumlar dışında anne kanında östrojen düzeyi gebeliğin sonları yaklaştıkça zirveye ulaşır. Plasental östreojenlerin iki temel görevi vardır.
- Myometriumun gelişiminin uyarılması ve progestronun myometriumu baskılayıcı etksinin dengelenmesi: Pekçok türde artan östrojen düzeyleri rahim kası üzerinde oksitosin adı verilen hormonun bağlanacağı reseptörlerin yapımını hızlandırarak rahimi doğuma hazırlar. Oksitosin rahim kasılmalarını sağlayan ve suni sancı sırasında da dışarıdan verilen hormondur.
- Meme dokusunun uyarılması: Östrojenler memede süt üretiminden sorumlu olan dokuların yapımını uyarırlar.
Progestinler gibi östrojenler de hipofiz bezini baskılayarak hamilelik süresince yeni bir yumurtlama olmasını engellerler.
İnsanlarda plasental östrojen (estriol) bebekte üretilen androjenlerden üretildiği için fetusun iyilik halinin değerlendirilmesinde önemli rol oynar.
PROTEİN HORMONLAR
Hemen her memelide değişik türlerde protein yapısında hormonlar ve benzeri maddeler de üretilir. Bu maddeler hem anne, hem bebek hem de plasentanın fizyolojisinde önemli rol oynarlar.
Koriyonik gonadotropin: Sadece gelişmiş memelilerde üretilen bir hormondur. İnsanda üretilen formuna human chorionic gonadotropin ya da kısaca hCG adı verilir. hCG yumurtalıktaki korpus luteum üzerindeki özel alanlara bağlanarak bu yapının gerilemesini engeller. Bu sayade korpus luteum plasenta tam anlamıyla görevi üstlenene kadar progesteron üretmeye devam eder ve gebeliğin düşükle sonuçlanması engellenir. Bu nedenle hCG annenin moleküler düzeyde gebeliği fark etmesini sağlayan ilk sinyaldir. Gebelik testlerinde kanda veya idrarda hCG saptanması testin pozitif yani gebeliğin var olduğu anlamına gelir.
Plasental laktojenler: Bunlar süt üretminden sorumlu olan prolaktin ve büyümeyi, sağlayan büyüme hormonuna benzer hormonlardır.Genelde gelişmiş tür canlılarda üretilir. Bu hormonların fonkisyonları tam anlamıyla açıklığa kavuşturulamamıştır. Bebeğin ve annenin metabolizmasında dengeleyici rol oynadıkları düşünülmektedir.
Relaksin: Bu hormonun progesteronla beraber gebeliğin idamesinde rol aldığı düşünülmektedir. Pelvisteki bağların gevşemesini sağlamak da olası etkileri arasındadır.
PLASENTA ANOMALİLERİ
Küçük plasenta
Genelde normalden küçük plasenta bazı anomalilerle birlikte görülür. Annenin hamilelik öncesi aşırı zayıf olması ya da gebelik süresince yeterli kilo almaması durumunda plasenta küçük olabilir. Annenin kan hacmi yeteri kadar artmadığında rahimden plasentaya giden kan akımı da yetersiz olacağından plasenta yeteri kadar büyüyemez. Öte yandan plasentanın küçük olması doğal olarak fonkisyonlarını erken yitirmesi (erken yaşlanması) sonucunu getirir. Plasentanın erken yaşlanması gebeliğe bağlı yüksek tansiyon (preeklempsi) varlığında sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bununla beraber bazı genetik bozukluklarda da plasenta normalden küçük kalabilir.
Büyük plasenta
Bu durumun en önemli nedenleri, plasentada ödem, annede diabet, annede ciddi anemi, bebekte anemi, doğumsal frengi ve plasenta arkasına kanamadır. Nadiren toksoplazma enfeksiyonu, doğumsal fetal nefroz gibi durumlar da bu tabloya neden olabilir. Plasental ödem şideetli ve yaygın olduğunda bebeğe giden kan ve oksijen miktarı azalacağından düşük apgar'lı bebeklere daha sık rastlanır. Bu tablonun sonucu olarak yenidoğan ölümleri daha sık görülebilir.
İnce plasenta
Erken doğumlarda ve bazı fetal anomalilerde plasenta ince olabilir. Plasentanın normalden çok daha ince olması fetal gelişim geriliği ve yenidoğan ölüm riskini arttırmaktadır.
Kalın plasenta
Bu durum hastalıktan ziyade sağlık belirtisidir.
Loblu plasenta
Plasentanın birden fazla loba ya da aksesuar loba sahip olmasının klinik önemi bilinmemektedir.
Ultrasonda kalsifikasyon
Doktorunuz ultrason incelemesi sonrasında bebeğinizin plasentasında kalsifikasyonlar gördüğünü söyleyebilir. Bu durum son 3 ayda normal kabul edilir. Öte yandan kalsifikasyon plasnetanın erken yaşlanma belirtilerinden biri olabilir. Kalsifikasyon ne kadar çoksa fonksiyon görebilen normal alan o kadar azalmış demektir. Bu durumda bebeğe giden kan ve oksijen miktarı azalmaktadır. Ancak korkmayın. Plasentanın rezervi yüksektir. Bebeğin tehlikeye girmesi için plasentanın büyük kısmının kalsifiye olması gerekir.
Hamilelik Sayfasına Geri Dön...>>>
Bilgi ve Emeğinden faydalandığımız için Dr. Alper MUMCU'ya teşekkür ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum