12 Kasım 2008

İstanbul`u sevmek ya da sevmemek - Nezir GÜNEŞ



Temelleri binlerce yıl önce atılan İstanbul, o dönemden bu yana sayısız medeniyete ev sahipliği yaptı. Mardin gibi farklı kültürlerin bir arada ve büyük bir ahenk içinde yaşadığı örnek coğrafyalardan biri olan kent, dünyanın sayılı kültür başkentlerinden biri olarak kabul edildi.

Sahip olduğu köprülerle İstanbul, iki kıtayı birbirine bağlamaktan çok daha fazlasını yaptı. Sadece Asya ve Avrupa'yı değil, aynı zamanda çağları, medeniyetleri ve insanları da birbirine bağladı.

Farklılıkların güzelliğini, bir arada yaşamanın lezzetini vurgulayan dokusuyla her zaman dikkat çekici olan Stanbul, çağlar boyunca misafirlerinin kendisine sunduklarını, kıymeti bilinmiş hediyeler gibi sakladı, biriktirdi.

İstanbul, var olduğu günden beri medenileşmenin sembolü olarak gösterildi. Herkesin İstanbul için buluştuğu ortak nokta bu. Ama birde gelin İstanbul’a benim perspektifimden bakın. İşte bu şehirle tanışmam üniversite yıllarıma dayanıyor. Bir arkadaş grubu ile Konya’dan Mavi Trenle yaptığımız turla 98’li yıllarda tanıştığım Stanbul bugün bile ilk günlerdeki gibi gizemini koruyor.

İstanbul’a karşı sonraki gezilerimle içten içe bir sevgi beslemeye başladıysam da bu sevgi kentin albenili ihtişamından ileriye gidemiyordu. Bir haftalık gezi programında o dönemde gezip gördüğüm yerlerin etkisi ile içten içe bir sevgi bile beslemeye başlamıştım. Kendi içimde yaşanılabilir kentler arasında gösterdiğim yerler arasına bile koyduğum İstanbul’un gerçek yüzü ile ancak daha sonraki gezilerimde tanıştım.

2001 yılında yine bu şekilde bir teknoloji fuarı olan Tüyap’taki CEBİT için bulunduğum kentte yol arkadaşım olan kuzenimle yaşadığım bir olay, beni iliklerime kadar İstanbul’dan soğutmuştu.

Olayı özetleyecek olursam; Kadıköy’deki elektronik eşya satan firmalarla görüştükten sonra Levent’te kaldığımız öğrenci evine gitmek için vapurla karşıya geçelim dedik. Kadiköy’den bindiğimiz vapur Eminönü yakasına gelince yolcular da bir bir inmeye başlamıştı. Bir sonbahar günü olmasından dolayı bir anda denizde dalgalanmaların oluşması ile kuzenimden sonra bende zar zor vapurdan iskeleye atlayarak inebilmiştik. Bizden sonrakilerin başına bir olayın geleceğini içimizde hissederek arkamıza dönüp yolcuların inmesini gözlemeye başladık. Tam o esnada arkamızdan gelen üniversiteli kız öğrencisinin adımını atması ile vapurun geri çekilmesiyle denize düşmesi bir oldu. Kendisini Marmara Denizinin azgın sularında bulan kız öğrencinin çığlıkları ve el kol hareketlerine rağmen vapurdaki yolcular o ölümle adeta pençeleşen kızın üzerinden atlayarak hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ediyorlardı. Düşen kıza yardım etmek için etraftakileri haberdar ederek birkaç arkadaşla birlikte kıza yardım edip onu denizden kurtardık.

Yaşadığım bu olayın şokunu tabi uzun süre üzerimden atamadım. Halen bu olayı hatırlayınca o kızın üzerinden atlayan insanların simaları aklıma geliyor. Ya Rabbim İnsan nasıl bu kadar duygusuz olabiliyor ve nasıl bu kadar insanlıktan uzaklaşabiliyor.

Halattaki yarım metrelik esneklikle vapur dalgaların etkisi ile bir iskeleye çarpıyordu, bir de denize doğru geri gidiyordu. Bizler kızı kurtarmaya çalışırken bile insanlar üzerimizden atlayarak yaşamlarını devam ettiriyorlardı. Allah’tan kızın denize düşmesi ile kendisini iskeledeki iki lastik tekerleğin arasına alıp vapurun darbelerine karşı kendisini koruması onu ölümden kurtarmıştı. İşte bu olay beni İstanbul’dan tamamen soyutlamıştı.

Benim için tarihin, medeniyetin, kültürün, sanatın, sporun, doğanın, modernizmin, çağdaşlığın, ticaretin, umutların, düşünce akımlarının, dinlerin, kıtaların, Osmanlı’nın, Bizans’ın, Roma’nın ve hatta bütün güzelliklerin başkenti olarak gösterilen İstanbul, gözümden düşmüştü artık. Önemli olan İnsana başkentlik yapmasıydı ve bu şehir benim orada yaşadığım olayla değil insana başkentlik yapmayı ona dair bünyesinde hiçbir şey barındırmıyordu.

Tabii yaşadığım bu olay belki tek başına, koskoca İstanbul için hüküm vermemde o kadar etkili olmamalıydı. Ama o anı hatırladığımda halen kendime hakim olamıyorum, aklım bir türlü almıyor yani.

İşte beni İstanbul’la karşı karşıya getiren ilk anım buydu. Belki daha sonra İstanbul’dan tanıdığım çok değerli dostlarımla değer ölçülemeyecek güzellikler yaşadıysam da bunlarda İstanbul’a bir daha ısınmama vesile olamamıştı. Belki İstanbul’da bana ısınmamış olabilir ama bildiğim tek şey burada insanlık gerçekten ölmüş. Yani anlayacağınız İstanbul’un dışı sizi içi de beni yakıyor.

Rabbim adeta insanların içindeki Rahmetini söküp almış. Güven, samimiyet, dayanışma, içtenlik, kaynaşma, saygı, hürmet ve hepsinden de önemlisi sevgi diye bir şey kalmamış…

Tüyap Kitap Fuarı için geldiğim İstanbul’dan şu anlık yazacaklarım bunlar fuarla ilgili izlenimlerim de başka zamana inşallah…

Mardinlife.com

Yazarın diğer yazıları...>>>




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum