9 Aralık 2008

Canavarlar Koalisyonu Hıyarlar Demokrasisi

http://www.solhan.net/images/sections/azizgulmus.jpg
Akşam karanlığında sokakta fazla oynamamamız için büyüklerimiz hep “Vampirlerin olduğunu, gece karanlık basınca çocukları kaçırdıklarını” söyleyip, eve erken gelmemizi tembihlerlerdi. Vampirlerin her an bir köşeden çıkıp bizi kaçıracaklarına o kadar çok inanmıştık ki hemen herkesin vampir olabileceği paranoyasına kapılmış; Vampir korkusuyla yaşayamadığımız, evimizin çevresinden uzaklaşamadığımız bastırılmış bir çocukluk dönemi geçirmiştik.

İlerleyen yıllarda gerçek canavarlarla artık yüzyüze gelmeye başlamıştık. İliklerimize kadar yoksulluğu hissetmemize, yamalı pantolonlar, büyüklerimize dar gelip giymedikleri, annelerimizin hünerli ellerinde şekillenen bazen içinde kaybolduğumuz elbiseler giymemize neden olan zenginin karı, yoksulun baş belası “Enflasyon Canavarı…”, birinden borç istediğinde “Aman kardeşim şu Enflasyon Canavarı var ya…”, birgün önceden alınan ancak öteki gün aynı fiyata alınamayan mal için esnaf “Ah bu Enflasyon canavarı…” şeklindeki yakınmalar, çaresizliğin sembolü halini almıştı.

Daha sonraları yakın çevremizdeki akraba ve dostlarımızın aramızdan ani ve zamansız ayrılmalarına neden olan kalleş “Trafik Canavarı” ile defalarca yüzleşmiştik. Yaşamımızı bir fare gibi kemiren canavarlar karşısında örgütlü mücadele kaçınılmaz olmuştu. Örgüt olmadan canavarlarla mücadele etmek mümkün değildi. Acilen bir örgüt kurup Anti-Canavar Manifestomuzu deklere etmeliydik. Çalışmalar büyük bir hızla başladı, bir dizi çalışmalar neticesinde örgütümüzün adı ortaya çıkmıştı CKP/C (Canavarlardan Kurtulma Partisi/Cephesi)

Mücadelede mahalle, semt, ilçe, il bazında demokratik merkeziyetçilik ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalacaktık. Örgütün demokratik yanının ise eleştiri ve özeleştiri mekanizmasının aktif bir şekilde işletilmesi ile mümkün olacaktı. Canavarlarla ekonomik, sosyal, siyasal, diplomatik, fiziksel, dengesel, mengesel, jehr u qûzılqurtsel ne varsa her alanda mücadele edilecek ve mücadelenin kazandığı ivmeler merkez komitesine rapor edilecekti. Mücadelenin kitlesel olması ve halkın her kesiminin bu savaşın içine alınması için en küçük birimden daha üst birimlere kadar tüm komitelerin özverili bir çalışma sergilemesi inancı ile ilk toplantımız yapıldı. Mücadele alanlarına göre görevler verildi. Önce düşman iyice tanınacak, ajitasyon ve propaganda görevlileri seminerler ve korsan kahve konuşmaları ile kitleler aydınlatılacak, halk mücadelenin içine çekilecekti. Bunun için Enflasyon Canavarı ile ekonomik ve siyasal alanlarda, Trafik Canavarı ile Sosyal ve Kültürel alanlarda savaşılacaktı.

Mücadele her alanda büyük bir hızla devam ederken karşımıza çok önemli ve tanımadığımız bir canavar çıkmıştı. “Van Gölü Canavarı”… Hopalaaa… burdan yak… Düşmanlarımızın sayısı artmış ve karşımıza güçlü bir ittifak çıkmıştı. Konjoktürel bir değişim, mücadelemizin farklı bir çizgiye kaymasına neden olmuştu. Örgüt acilen toplandı. Yeni düşman tanınacak somut koşulların somut tahliller neticesinde yeni mücadele biçimi ortaya çıkacaktı. Düşmanın tanınması için bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyonun mahallinde yapacakları çalışmalar sonucu hazırlanan rapor üst birimlere sunulacak yeni mücadele anlayışımız belirginleşecekti.

Komisyon üyeleri bizzat yerinde yaptıkları inceleme ve araştırma raporlarını Merkez Komitesine sundular. Ancak raporda Van Gölü Canavarının mücadelemizde hedef mi? Yoksa savaşımız karşısında engel mi? konusunda Merkez Komitemiz ikiye ayrıldı. Bir kısmı “Mücadelemizin hedefleri arasındadır. Çünkü neticede bu da bir canavardır. Ha Enflasyon, ha Trafik ve de Van Gölü Canavarı ne fark eder. Son tahlilde canavar olması nedeniyle diğer canavarlar gibi o da halk düşmanıdır”. Karşı grubun savunduğu tez de “Van Gölü Canavarının Sosyal ve Siyasal alanlarda halka düşmanlık yapması mümkün değildir. Bu canavar yereldir. Ülkemizin tüm insanlarına zarar vermesi düşünülemez. Suda kaldığı ve karaya çıkmadığı müddetçe mücadelemize zarar vermeyecektir. Kara canavarları ile özdeşleştirmek bağnaz bir Oportünizm’dir. Mücadelemizde sadece isminin canavar olması nedeniyle ancak engel olabilir. Yani hedef değildir” şeklinde somutlaştı.

Anti-Canavar mücadelemiz tarihsel bir dönemeçten geçiyordu. Doğal olarak örgütümüz ikiye bölünmüştü. HEDEFÇİLER ve ENGELCİLER… Van Gölü Canavarı örgütümüzü bölmüştü. Hedefçiler, Engelcileri uzlaşmacı ve sınıfa ihanetçi olarak ilan edip, onları düşmanla uzlaştıkları için fiziksel imhaya yöneldiler. Engelciler de onları oportünist ve mücadelenin ruhuna ters düşmekle suçluyor, aynı imha planını hayata geçiriyorlardı.

Yeni durum nedeniyle Hedefçiler CKP/C-H (Canavarlardan Kurtulma Partisi/Cephesi-Hedefçiler) adını alırken, Engelci Hareket ise aynı şekilde CKP/C-E (Canavarlardan Kurtulma Partisi/Cephesi-Engelciler) adını alarak yeni bir örgütsel yapı oluşturmuşlardı. Her iki hareket de teori üretmekten ve birbirlerini imhadan dolayı canavarlarla mücadelede bir arpa boyu yol bile alamamışlardı.

Van Gölü Canavarını mücadelede engel olarak gören Engelci hareket içinde de bölünmeler başlamıştı. Ortaya atılan bir teoriye göre “Van Gölü Canavarının ehlileştirilip diğer canavarlara karşı kullanılmasını ve saflara alınması ile anti-canavar mücadelede güçlü bir silah elde edileceğinin” tezleri savunulmaya başlandı. Ancak örgüt içinde bu tez bir kısım insanda kabul görürken, bir kısmı da bu teze şiddetle karşı çıktılar. Örgüt yine bölünmüş CKP/C-E (K) Kabulcüler, CKP/C-E (R) Redçiler, yine reformist ve pasifist suçlamaları havalarda uçuşuyor ve kan gövdeyi götürüyordu.

Bu durum canavarları alabildiğine sevindiriyor ve kıs kıs güldürüyordu. Karşılarındaki örgütler hergün canlı organizmadaki hücreler gibi bölünüp çoğalıyordu. Kimin kimi vurduğu belli değildi.

Bölünmüş örgütler karşısında Canavarlar da kendilerini iyi bir şekilde savunmak ve bir savunma planı oluşturmak amacı ile bir araya gelip bir CANAVARLAR ZİRVESİ oluşturdular. Enflasyon ve Trafik Canavarı, karaya çıkamadığı için Van Gölü Canavarının bulunduğu yerde zirveyi tamamladılar. Zirvenin ardından önemli politik, stratejik ve taktik kararlar aldılar. Buna göre: “Yaşadığımız Ülkeyi hıyar tarlası ve bostan olarak ele almalı ve karşı örgütlenenlerden en tehlikelisine “Hıyar”, diğerlerine de domates, patlıcan, biber, kabak vs.. birer takma ad verilmelidir. İlk aşamada hıyarlara yönelinecek, domates, patlıcan, kabak ve biberlere hıyarlaşmadıkları sürece el sürülmeyecektir. Kabaklar ajan olarak kullanılacak, tehlikeli bir durum sezildiğinde ya da kendi aralarında bir anlaşma olması durumunda aralarına nifak sokulacak birbirlerini imhaya yönelmeleri sağlanacaktır.”
Güçlü canavarlar karşısında Hıyarlar ile diğer zerzevatlar ne yapabilirlerdi? Bölünmelerin platformdaki sayısını kendileri dahi bilmiyordu. Kaç örgüt vardı? hangisi hangisine daha yakındı? Bunun için bir araya gelip bir konsensüse varmaları gerekiyordu. Çünkü canavarlar doymak bilmiyordu. Her geçen gün mücadelenin aciliyeti kendilerine dayatılıyor ve bu açmazı aşmaları gerekiyordu. Uzunca bir aradan sonra nihayet istemeye istemeye bir araya gelip bazı önemli kararlar aldılar.

Kabaklar vasıtası ile yeni oluşumun aldığı kararlar anında Canavarlara ulaştırılıyordu. Bu istihbaratları alan canavarlar yavaş yavaş planlarını uygulamaya koyuldular. Önce ajan kabaklar vasıtası ile tüm hareket ve eylemler kontrol altına alındı. Ardından Domateslerin “Asil bir soydan geldikleri ve patlıcanların ise soysuz olduğu” propagandası kısa sürede sonuç verdi. Domates ve patlıcanlar birbirlerini gördükleri yerde imha ediyor, arada biberler de zarar görüyorlardı. Tarlada tam bir kıyım başlamıştı. Fırtınalar kopuyor, kimin kimi vurduğu belli olmuyordu. Ajan kabaklar işlerine dört elle sarılmış, aldıkları bilgileri anında canavarlara ulaştırıyorlardı. Hıyarlar ise şaşkın ördekler gibi ne yaptıklarını bilmiyor, örgüt içinde büyük bir örgütsüzlüğü yaşıyorlardı. Canavarlar bir tek saldırı ile tarlada insiyatifi ele geçirmişlerdi. Önce domates ve patlıcanlar ile arada ezilen biberleri bir güzel güveç yaptılar. Van Gölü'ne maya çalıp yoğurtlaştırdılar. Sonra da tarla dışına kaçamamış hıyarları doğrayıp Van Gölü'ne atarak cacık yaptılar.

Peki ajan kabaklara ne oldu ?

Onları da yakaladılar, güzelce oyup kabak dolması yaptılar.

Güveç ve cacık olmakta onur vardır ama en kötüsü uşaklık yapılan güçler tarafından şerefsizce oyulmaktır.
Aziz GÜLMÜŞ
azizgulmus@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum