9 Aralık 2008

Darbeci İbo

http://www.solhan.net/images/sections/azizgulmus.jpg
Eylül tufanının yarattığı Diyarbakır cezaevi vahşetini toplumda bilmeyen kalmamıştır sanırım.. Sıradan acemi bir er’le konuşurken bile önce “Kısa Künye” ardından yüksek sesle “Emret Komutanıııım ….!” demeden muhatap olmamız mümkün değildi. Kendi gerçeğimizi ve erdemlerimizi bir kenara ittiğimiz, onursuzluğu yaşadığımız o ilk teslimiyet dönemi idi. Irmakları kurumuş, bahçeleri kasırgaya tutulmuş bir gezegenin arsız çocuklarıydık…

Koğuşun ağır demir kapısı büyük bir gürültüyle açılırken, bulunduğumuz yerde ayağa kalkıp esas duruşu göstermiştik. İçeriye yeni bir tutuklu getirmişlerdi. Gelen; zayıf, esmer, elbiseleri yırtık perişan biriydi. Askerler: “Bu ibne banka soymuş, bu koğuşta bir yamukluğu olursa hepinizi …. ona göre…” dedikten sonra kapıyı kilitleyip gittiler. Esas duruşumuzu bozmuş, yeni gelenle ilgilenmeye başlamış, adının İbrahim olduğunu öğrenmiştik.

Günler sonra davranış ve konuşmalarında tuhaflıklar olduğunu görünce biraz deli olduğunu anlamıştık. Samimiyeti ilerletince bizimle sohbet etmeye başlamış, tuhaf konuşmaları ile sıkıntılı anlarımızda bizleri katıla katıla güldürmeye başlamıştı.

Bir gün tüm koğuşa:”Arkadaşlar beni dinleyin..!” dedi. “Kenan Evren’den önce darbeyi ben yapacaktım. Ancak, bu eylemimi duyan Adanalılar darbe yapacağımı Kenan Evren’e haber verince, o benden erken davranıp darbeyi yaptı.” Bu arada Adanalılara ağza alınmayacak küfürleri de savuruyordu. Kendisini sakinleştirip, bir de sigara verince, tutuklanma hikâyesini de uzun uzun anlatıverdi.

12 Eylül’ün ilk günlerinde çocuğu hastalanmış, eşi ile birlikte çocuğu hastaneye götürmüşler. Doktorun ellerine tutuşturduğu reçetedeki ilaçlar onbin lira tutmuştu. Kolay değildi elbet o dönem bir memur maaşından bile fazlaydı bu para… Garibim İbrahim ne yapsın, hangi sokağa sığınsın? Kim borç verir bu miktardaki parayı? Üstelik işsiz-güçsüzdü, evinin kirasını bile ödeyemiyordu. Hastaneden eve gelirken kafası allak-bullak olmuştu. “Ya çocuğum ölürse?” bu düşünce beynini kemiriyordu adeta. Tek çocuğuydu, adını Ulaş Bardakçı’dan esinlenerek ULAŞ koymuştu. Ölümüne seviyordu onu, ne yapacaktı, bir çaresi var mıydı acaba? Eşine, “Sen eve git ben ilaçları alır gelirim” dedi.

Evinin yakınındaki kahvehanenin kapısının önüne bir kürsü çekip kara kara düşünmeye başlar. Bir ara başını kaldırdığında tam karşıda bankayı görür. Belki o güne kadar bankanın farkına varamamıştı. Ne işi olurdu bankayla-mankayla parası mı vardı garibin? Birden kafasında şimşekler çakmaya başlar. “Evet, neden olmasın ?” der kendi kendine. Filmlerde çok izlemişti. Kafasına koymuş, bankayı soyacaktı. Hemen küçük bir kutu bulup, içine karpuz kabuklarını koyar, ardından güzelce ambalajlayarak bağlar. Doğruca bankaya gider. Veznedarın önünde durarak: “Bu elimdeki paket bombadır…! Çabuk olun…! paraları masanın üzerine koyun…!” derken bir yandan da heyecandan tir tir titrer. Veznedar kasadaki bütün paraları İbrahim’in önüne koyar. Önünde yığınla duran paranın içinden sadece Onbin lira alır ve hemen bankadan uzaklaşır. En yakın Eczaneye giderek reçetede yazılı ilaçları acele tarafından alarak eve doğru koşmaya başlar. Banka görevlileri polise çoktan haber vermişti. İbrahim’in eve doğru koştuğunu görünce peşinden büyük bir kovalamaca başlar. Ara sokaklardan hızla eve girer ve elindeki ilaçları eşine verir. Polisler kapının önünde mevzilenmiş “Teslim ol! etrafın sarıldı! hiçbir yere kaçamazsın ..! Zavallı İbo zaten kaçmayacaktı, teslim olmaktan öte bir şansı yoktu. Öyle de yapar. Polisler, profesyonel bir soyguncu yakalamış gibi hemen yere yatırıp kelepçe ile ellerini arkadan bağlarlar. İbo, görevini yapmanın verdiği rahatlıkla korkmuyordu. Hatta çocuğunun ölmeyeceğini düşünerek seviniyordu bile. Günlerce süren işkence ve sorgulardan sonra polisler de inanırlar ona. Ama mahkemeye çıktığında hemen tutuklanıp cezaevine gönderilmekten de kurtulamaz… Evet, askerlerin “Bu ibne banka soymuş” dedikleri hikayesi buydu İbo’nun …
Budur katlimize sebep suçumuz/onun için eşkiyaya çıkar adımız”

İlk duruşmasına çıktığı sıkıyönetim mahkemesinde hakimlere “sizden çocuğumun ilaçları için onbin lira aldım. Onbin liranızı vereyim beni serbest bırakın” der. Mahkeme üyeleri de onun biraz anormal olduğunu anlar, ama duruşmasını ileri bir tarihe ertelerler.

İbo, mahkemedeki konuşmalarından dolayı cezaevine getirilirken koğuş kapısının önünde askerler tarafından sıkıştırılıp dayak atılır. Koğuşun kapısında duruşmalardan getirdikleri tutuklulara dayak atmadan koğuşa sokmazlardı. Cop sesleri biri biri ardına “Şaakkkk ..! Şakkkk..! diye İbo’nun bedeninde patlarken bizleri hayrete düşüren slogan sesleri de salonda yankılanıyordu. “Aaahhhhh…! “Kahrolsun Faşizm..! Aaahhhh..” Kahrolsun Faşizm..!” İbo bir yandan dayak yerken, bir yandan da slogan atıyordu. Tutuklular verilen her emri kuzu kuzu yerine getirirken, İbo’nun slogan atması askerleri çıldırtmıştı. Bir müddet sonra koğuşun kapısını açıp, iboyu baygın bir halde içeri attılar. Askerler gittikten sonra İbo’yu ranzasına yatırıp ayıltmaya çalıştık. Biraz sonra kendine geldi, kalkıp yatağa oturdu. Tam bu sırada ellerinde kalın sopalarla on-onbeş asker ve başlarında Üsteğmen ile yeniden içeri girdiklerinde ayağa kalkıp esas duruşa geçmiştik. Üsteğmen : “O deli nerde? ortaya çıksın…!” dediğinde İbo bir adım öne çıkarak “İbrahim ……… Diyarbakır, Emret komutanııım..!” “Slogan atan sen miydin lan ?” “Evet Komutanım bendim” Üsteğmen “ Faşizm nedir ?” diye sordu. İbo hiç beklemeden cevabı verdi :“Komutanım Faşizm: kan, kin, nefret, işkence, yoksulluk, barbarlık …”bildiği bütün çirkinlikleri saymaya başladı. “Yaaa… öylemi ? Peki Komünizm nedir?” diye sorunca, İbo yine esas duruşunu bozmadan yüksek sesle bir çırpıda :“Komutanım Komünizm; Barış, dostluk, kardeşlik, refah, güzellik….” Üsteğmen kızgınlık ve şaşkınlığı bir arada yaşıyordu “Sana bir de deli diyorlar öyle mi? Sana deli diyenin anasını …. ” diyerek askerlere: “Yatırın bu ibneyi yere” korkunç bir işkence başlamıştı. Bayıltıncaya kadar dövdüler İbo’yu. Baygın bir halde yatağına götürürken gülümsüyordu. Sanki “Faşizme inat, yaşayacak ve yaşatacağım” diyor gibiydi.
“Vurulmuşum dağların kuytuluk bir boğazında/Vakitlerden biz sabah namazında/Yatarım kanlı upuzun/Vurulmuşum düşüm gecelerden kara/bir hayra yoranım çıkmaz/canım alırlar ecelsiz…”

İbo’nun sloganları, hem bizim teslimiyetimize ve hem de işkencecilerin suratına tokat gibi inmişti. Evet… İbo darbe yapamamıştı, ama Faşizmi çok güzel izah etmişti Zulmün Kalesinde…

Aziz GÜLMÜŞ
azizgulmus@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum