9 Aralık 2008

Diyarbekir'de Uyanmak

http://www.solhan.net/images/sections/azizgulmus.jpg
Sürüklenirken sabahlara ve gecelerle son sevişmelerinde tükenirken karanlıklar… akreplere, yılanlara rağmen eyvanlara serilen yer yataklarında dinlenen Hüsrevpaşa Camii imamı Melle Tahar’ın yanık dokunaklı sabah ezanı… hiç görmediğimiz trenin uzaklardan duyulan ürkütücü siren sesi ile yanı başında yatan babalara, annelere korkudan sıkıca sarılmalar…

Uyanırsan sebehleri, dinle bavo küçedeki sesleri…”

Ahşap kaplamalı kocaman tuşlu radyolardan Bedri Ayseli’nin yükselen: “Ne durisan dam başında ay kimi / yanağları elma kimi, nar kimi” türküsüyle, Ramise Bibi’nin çukur mahleyi inleten “Bal lokmasiiii…! Daatliii vaaaar… sesi, bir diğerinin :“Elmali şekeeerrr…!” diye çağırması ve anneleri öfkelendiren “Anaaaa...! bahan da al …!” diyen çocukların mız mız sızlanmaları ile “Oğlım vallah para yoxtır” şeklindeki annelerin çaresizliği anlatan haykırışları, Hal’den sebze-meyve taşıyan at arabaları ve işe yeni çıkan Faytonlara koşulan atların çıkardığı nal şakırtıları, gece yarısı dicle kenarından kum taşıyan xalê Rehmo’nun eşeklerinin boynuna takılan çıngırak sesleri, sabah güneşinin parlak ilk ışıklarına tanıklık ederdi…

“Tezeee fasulyeeee, kuri elmaaa”

bizim doksanlık heci ana göyni düşmiş elmaya :
“Vula erebaçi kilosi kaça ?”

“Têyze vallah senın için kırx para”

“Vışşş kele niye dınya yıxılmiya başımıza bi elmanın kilosu kırx para ?”

Bir de bakarsın bir beddua sesi :
“Vula oğlım boynın altında kala, kısır ömır olasan gel bu teşti götır fırına…!”

Çocuk isyanlardadır:
“Vallah götırmiyem niye eyşo götır mi?”

Sonra avlulara serilen yer sofralarında çay bardağını karıştırma şakırtıları, yağda kızartılmış un olan murtuğelere banılan ekmekler, kısmetine düşen peynire itiraz edip kahvaltıyı protesto eden asi çocuklar…

Öğlene doğru xalê Ömer’in haram su ile suladığı bahçesinden çalınan eriklerin küçe çıkmaz gölgelerde iştahla yenmesi… ardından oyunlar; kılıç-topuz, birdirbir, göz yummaca daha niceleri… Cuma günleri buz gibi meyan kökü şerbetini içmek isteyen cami kapısında “sebil’i” bekleyen sümüklü çocuklar… Dıngıla fıstan (tahtıravalli) oynamak için Mardinkapısından çalınıp beden (Sur) altlarına getirilen iki tekerlekli hamal arabaları ve bu ekmek teknelerini büyük bir telaşla arayan, çektirilen eziyetler yetmezmiş gibi beden üstünden karpuz kabuğuna tutulan zavallı hamalların çaresizliği… müşteri taşıyan faytonların taşlanışı ve “yağlı kırbaç” denilerek aldatılan fayton sürücüleri…

Akşam saatlerinde yenen “karahöbürler”, sonrasında dam üstünde tahtlara serilen yataklarda gökyüzünün seyredilişi ve yıldız kaymalarında tutulan dilekler… kurbağa vıraklamalarına karışan cırcırböceğinin ninniyi andıran tatlı melodileri ile tam karşıdaki dam direğine konacak “Eko” kuşunun uykuları bölen cırtlak sesinin duyulacağı sabahlara sürüklenen karanlıklarda büyüyen kocaman umutlar…

Keşke hiç büyümeyip çocuk kalsaydık…
Aziz GÜLMÜŞ
azizgulmus@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum