9 Aralık 2008

İkramiye Var

http://www.solhan.net/images/sections/azizgulmus.jpg
Sözcükler birbiri ardına boğazında düğümlendi. Biraz daha gayret edip diline taşımaya çalıştıysa da beceremedi. Konuşamıyordu, üstündeki ağırlığı fırlatmak istedi ama gücü yetmedi, sonra tüm vücudu ani bir dehşetle titreyerek gerildi. Boğazındaki kelepçe gittikçe daralıyor, neredeyse boğuluyordu. Yanında uzanmış yatan eşine haykırmak istedi fakat ağzındaki sözcükler daha dışarıya adım atar atmaz buharlaşıyordu. Sonunda ellerinin titremesi biraz olsun azaldı; alnı, yüzü, gözü ter içinde kalmıştı. Kalkıp yatağa oturdu. Korkunç bir kabus görmüştü. Herşey tamam da, en çok sesinin uçurumlardan atıldığına korkmuştu. Neden konuşamamıştı? Bağırabilse eşi uyandırıp bu kabusun uzun sürmesi engellenirdi.

İyice sakinleşmişti. Elleri ile dilini ve boğazını kontrol ettikten sonra ses akortlarını düzeltti. "İnsanın dilinin olmaması çok kötü" dedi kendi kendine "Hele sesinin kısılması..."

Aynı kabusu görmemek için uyumadı sabaha dek. Sabah kahvaltısını yaptı ve evden çıkarak caddede yürümeye başladı. Sigara almak için köşedeki bakkala uğradığında duvara asılı cam çerçevenin içindeki yazıya takıldı gözleri "Söz Gümüş ise, Sükut Altındır" dükkan sahibine pis pis baktıktan sonra sigarasını alıp çıktı. O bu halde düşüncelere dalmış sağa sola bakmadan yürürken bir yandan da "Konuşmaktan neden korkuluyordu?" bir anlam verememişti çerçevedeki yazıya. "Konuşulsa birşeyler mi olurdu acaba?" Biraz daha yürüdükten sonra insanların "Neden çok konuşuyorsun" diyerek üzerine geleceklerini düşünüyordu. Kendi kendine cevaplar bulmuştu "Sana ne kardeşim sana mı kaldı, dilim varsa konuşurum elbet...!" Bu cevap iyice cesaretlendirmişti onu. Ama diklenince kavga çıkabilirdi. "Altın da Gümüş de senin olsun, benim dilime karışma, hem ben senin burnuna karışıyor muyum?" diye geçirdi içinden. Evet bu daha iyi bir cevap olmuştu.

Kafası iyice bozulmuş kendi yarattığı muhaliflerle ha bire kavga ediyordu. Başının korkunç derecede ağırdığını ve tansiyonunun yükseldiğini farketti. Zar zor sağlık ocağına yetişmişti. Tam adımını geniş salona atmıştı ki duvarda asılı işaret parmağı ile ağzını kapatmış "Sus" anlamına gelen hemşire fotoğrafını görünce kalbi gümbür gümbür atmaya başladı. Hani neredeyse düşüp bayılacaktı. Dizlerinin titremesini engelleyemiyordu. Aslında yürüyüp yürümediğinin bile farkında değildi. İçinde birşeyler eriyordu sanki

Korkmuştu, gece gördüğü kabusu yaşıyordu sanki. Midesine kramplar girmiş bağırsaklara doğru korkunç bir hava basıncı olduğunu farketti. Umumi tuvaletin kapısından içeri girerken az ötede toplanan kalabalıktan gelen "Susma! sustukça sıra sana gelecek" slogan sesleri dalga dalga yayılırken, bir an gidip onlara katılmak geçti içinden. "İçimdeki havayı aldırayım ondan sonra giderim" dedi.

Tuvalete oturur oturmaz tuvalet kapısının arkasında bir yazı ilişti gözüne "Osurmadan Sıçabilene İkramiye Var"

Aziz GÜLMÜŞ
azizgulmus@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum