İlgili, ilgisiz herkesin dillendirdiği Kürt meselesinin bir parçası olan Kürtçe Dili ile ilgili olarak son günlerde yaşanan gelişmelerden çoğumuz haberdarız.
DTP’nin tekelinde yapılan haber ve yorumların yanında soruna akılcı bir yaklaşımla çözüm getirme kaygısı içinde olanların çalışmaları ise gösterişten uzak bir şekilde devam ediyor. Biliyorsunuz DTP milletvekili tarafından mecliste gündeme getirdiği üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümünün açılması düşüncesi üzerine yorumlar, eleştiriler ve öneriler hep bir ağızdan koro halinde dile getirilirken işin uzmanı olan akademisyenlerimiz ise daha aylar öncesinden Mardin’de yeni kurulan üniversitemiz bünyesinde bu bölümün açılması için Şarkiyat Enstitüsünün kuruluşunun bitme aşamasında olduğu bilgisini verdiler.
Aslında Mardin’de içinde olunan bu çalışma için ilk bakışta bu proje kime hizmet edecek havası yansıtılsa da özünde ‘artık ağızlar değil icraatlar konuşsun’ çözümünü barındırıyor. Çünkü Doğu ve Güneydoğu’da çok farklı bir noktaya gelindi. Tabir yerindeyse, bölge halkı için Kürt meselesi şu an bir sırat köprüsü durumunda ve meyledecek yön arıyor. Ya bu insanları kullanmak isteyen insanlarla baş başa bırakmış olursunuz ya da bu soruna sayın rektör Serdar Bedii Omay’ın direktifleri ile üniversitenin yaptığı gibi akılcı bir çözüm getirirsiniz.
Tabi medeniyetler beşiğinde kurulan üniversitemizde rektörümüzden öğrendiğimiz kadar ile sadece Kürt Dili ve Edebiyatı bulunmuyor. Şarkiyat Enstitüsü kapsamında aynı zamanda doğu dillerinden olan Süryanice, İbranice, Sümerce, Farsça ve Arapça da bulunuyor.
İlimizde göreve geldiği günden beri insanlarla olan samimi, içten ve sıcak hareketleri ile herkesin gönlünde taht kuran rektörümüz bu seferde medya kuruluşlarının gündemine yerleşti.
Türkiye’de bir ilk
Olaya politik yaklaşımdan öte Türkiye tarihinde ilk defa ilmi bir yaklaşım sergileyen ve birçok Ulusal TV ile gazetelerde haberi yayınlanan rektörümüzün bütün demeçlerinde “Bölgemizdeki toplumsal barışa bir tuğlacık kadar da olsa katkıda bulunmak istiyorum.” cümlesi ile başlaması bile bölgedeki huzur ortamına verdiği önemi ifade ediyordu.
Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün açılması önümüzdeki günlerde yayına başlayacak olan Kürtçe TV için de büyük bir önem taşıyor.
Hatırlarsanız Türkiye’nin yıllardır üzerinde tartıştığı Kürtçe televizyonu ilk olarak 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1992’de ‘Kürtçe TV açılsın’ dediğinde yer yerinde oynamış, milliyetçi cepheden “Bugün televizyon verirsiniz, yarın toprak isterler” şeklinde ilginç bir tepki göstermişlerdi. Ancak bu sığ yaklaşım, AB’ye üyelik sürecinin de etkisiyle yerini ‘insan hak ve özgürlükleri söylemi’ne bırakmış nihayetinde de TRT’de yayınlanan Kürtçe programdan sonra, RTÜK Kürtçe Televizyonun kurulmasına izin vermişti.
Yılların yükünü taşıyan ve bugün sosyolojik olarak daha da belirginleşen bölge halkının içinde olduğu duygu seli ile keşmekeşliği dikkat çekmek için geçenlerde İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından GENAR’a hazırlatılan “Kendi Dilinden Doğu ve Güneydoğu Anadolu Yoksulluk ve Sosyal Durum” isimli araştırmasını sizlere paylaşmak istiyorum.
Bu araştırma aynı zamanda doğusu batısı, Türk’ü Kürt’ü laiki dindarı, Türkiye’nin önemli bir demokrasi ve insan hakları açığı olduğu konusundaki hemfikirli oluşunun da aynası konumunda.
Daha önce Doğu-Güneydoğu için çok önemli veriler ortaya koyan ve bölgedeki medya kuruluşu olarak benim de ankete katılıp Mardin Life Dergisi adına görüş bildirdiğim araştırmanın danışmanlığını Doç. Dr. Ferhat Kentel ve sosyolog Ali Bulaç yapmış.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde gerçekleştirilen anket, 3 bin 782 kişi ile yüz yüze, 341 kişi ile derinlemesine görüşme ve 42 kişi ile odak grup çalışmaları yapılarak hazırlandı.
Araştırmayı değerlendirirken Ali Bulaç’ın şu değerlendirmeyle araştırmanın önemini ortaya koyması açısından önemli:
“Bu, ezber bozan bir çalışmadır. Konu bilim adamları ve akademisyenler tarafından dikkatli şekilde ele alınırsa Güneydoğu veya Kürt sorunu ile ilgili perspektiflerimizi değiştirmemiz icap eder. Güneydoğu’da yaşayan insanlar ve Batı’ya göç edenlerin ayrılıkçı talepleri yoktur. Entegrasyon meydana gelmektedir.”
Araştırmada tespit ve çözüm önerileri sıralandığında, bölge insanının sosyo-kültürel-ekonomik-siyasi profili de ortaya çıkıyor. Araştırmadaki tespitler şöyle özetlenebilir:
- Bölge halkı sorunların kaynağını birinci derecede ekonomik faktörlerle tanımlamaktadır. Bunlar içinde de işsizlik başı çekmektedir (yüzde 55). Ardından yoksulluk gelmekte (yüzde 23,6), onu eğitimsizlik takip etmekte (yüzde 9,7) ve etnik ayrımcılık yer almaktadır (Yüzde 1,9).
- Bölge halkı için ikinci sırada yer alan sorun, “Kürt sorunu” tanımlamasıdır. Ancak Kürt sorununun tanımlanması, resmî politika olarak “Kürt kimliğinin tanınması” ve “Kürtçenin serbestleştirilmesi” olarak yapılmaktadır. Bu yapılırken, ülke bütünlüğünün korunmasına da özellikle vurgu yapılmaktadır.
- Resmî dil Türkçe olmak üzere, isteğe bağlı ana dili veya ana dilinde eğitim yapma imkânları Kürtçe veya başka dil konuşan gruplar için tanınmalıdır. Ayrıca Kürtçe seçmeli ders olarak okutulabilir. İleri bir adım olarak üniversitelerimizden birinde Kürdoloji enstitüsü kurulabilir. TRT’de Kürtçe yayın yapan kanal faaliyete geçmeli, özel televizyon yayınlarına izin verilmelidir.
- Terörün kaynaklarına inilerek sahici ve kalıcı çözümler bulunup hayata geçirilmesi ve sorunun sosyolojik temellerinin belirlenmesi zorunludur. Fiilen kan dökmemiş olup dağa çıkmış herkes için kapsamlı bir af çıkarılmalıdır.
- Güneydoğu’da PKK’nın varlığı, ülkeyi güvenlik eksenli politikalara mahkûm etmekte, bu da uzun vadede tüm ülkenin demokratikleşmesinin önünde bir engel teşkil etmektedir.
- Katı, modernleştirici ulus devlet bakışı, yerini, yine üniter ama daha esnek, yapıcı, paylaşımcı, yereli ve bireyi önemseyen bir modele bırakmalıdır.
- Halkın genelinde ortak payda olan dinin adil, birleştirici ve bütünleştirici gücünden yararlanılmalı; kardeşlik ve iş birliği ruhu güçlendirilmeli; birlik ve beraberliğin bölünme ve parçalanmadan daha yararlı ve hayırlı olduğu fikri anlatılmalı, bu bir eğitim politikası olarak alınmalıdır.
- Bölge insanına göre dördüncü sırada yer alan sorun, “demokratik olup olmama sorunu”dur. Devletin üst bakışında, Kürtleri bir sorun olarak görme ön yargısı vardır. Bu ön yargı terk edilmelidir.
- İnsan haklarına tam riayet edilmelidir. Her türlü etnik ve bölgesel ayrıma son verilmelidir. Baskı, işkence, hukuk ihlalleri ve özel uygulamalara son verilmeli, faili meçhuller aydınlatılmalıdır.
- Bölgenin en öncelikli sorunlarından biri eğitim sorunudur. Bölgede okullaşma oranı yükseltilmeli ve okullara ulaşım imkânları geliştirilmelidir. Bu çerçevede, dinî eğitimin birleştirici olma özelliği göz önünde bulundurulmalıdır.
- Türk ve Kürt halkları arasında derin ve kalıcı husumetlere yol açabilecek davranışlardan kaçınılmalı, kışkırtıcı yayın yapan medya üzerinde sivil baskılar arttırılmalıdır.
- Kimi medya kuruluşlarının yansıttığı ve zihinlerde oluşturduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile gerçek Doğu ve Güneydoğu Anadolu birbirinden çok farklı olabilmektedir. Elli kişi tarafından gerçekleştirilen bir gösterinin, bütün bölgede yapılıyormuş gibi algılanmasına sebep olacak şekilde sunulması, bölge insanına bakışta derin ve sarsıcı etkiler oluşturmaktadır.
Nezir GÜNEŞ
Mardinlife.com
| | | |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum