27 Aralık 2008

Memur-Sen Genel Başkanı Mardin'de gündemle ilgili açıklamalarda bulundu

Mardin’e gelen Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, öğretmen evinde düzenlediği basın açıklamasında gündemle ilgi açıklamalarda bulundu.

Mardin’e gelen Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, öğretmen evinde düzenlediği basın açıklamasında gündemle ilgi açıklamalarda bulundu.

Öğretmen evinde düzenlenen basın açıklamasına Memur-Sen Mardin İl Temsilcisi Mustafa Aydın, Eğitim-Bir-Sen şube başkanı Hasan Ekinci, sendika üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı.

Gündoğdu, öğretmen evinde düzenlediği açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“Bildiğiniz gibi, 2009 yılı bütçe görüşmeleri başladı. Bu yılki bütçe görüşmelerini, finansal kriz nedeniyle oldukça önemli görüyoruz. Bütçe görüşmeleri öncesinde TÜİK tarafından açıklanan enflasyon rakamlarını incelediğimizde, enflasyonun beklentilerin üstünde olduğu görülüyor. Biz, Meclisten, ayaklarımızı kısaltan değil yorganımızı uzatan bir bütçeyi yürürlüğe koymasını bekliyoruz. Ülkemiz ile IMF arasında anlaşma imzalanmasına az bir süre kaldı. Yeni ve sivil bir Anayasa beklentilerini karşılamaya dönük çalışmalar bilinmeyen bir nedenle rafa kaldırıldı. Toplu görüşme süreci sonrasında yapılması gerekenler konusunda 4688 sayılı Kanunun amir hükmüne rağmen somut adımlar atılmıyor. Başlıklar halinde sıraladığımız bu konular dışında da her biri toplumun büyük bölümü açısından kayda değer nitelikte olan başka sorunlar da mevcuttur. Bu kadar kapsamlı gündem başlıkları hakkında Konfederasyonumuzun görüş ve değerlendirmelerini sizlerin aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmayı, sorumlu sendikacılığın bir gereği olarak görüyor ve ülkemizin gelişim odaklı seyrine, yeni bir yol haritası çizilmesine yönelik katkı sunmak istiyoruz. Memur-Sen olarak, sorunun parçası değil çözümün parçası olmak istiyoruz.

Kriz çözümsüz değildir

ABD’de başlayan ve dünyayı kasıp kavuran krizin nedeninin Mortgage olduğunu söylemek bu işi bilmemektir. Kriz, ABD ve işbirlikçilerinin Irak ve Afganistan’ı işgali sonucunda savaşa harcadıkları 2-3 trilyon dolar askeri harcamadan kaynaklanmaktadır. İşgal güçleri bu bölgeden çekilmelidir. Dünya ekonomilerinin iyileşmeye başlayacağını o zaman göreceksiniz. Türkiye’ye gelince bugün itibariyle Türkiye’yi sarsan derin ve reel bir kriz görülmemektedir. Bunun temel nedeni TBMM’nin 1 Mart tezkeresiyle Irak’ın işgaline ‘evet’ dememesidir. Bu tavır İslam dünyasının sempatisini toplamış, bu ülkelerin Türkiye ile ticareti artmış, kritik dönemlerde piyasadan çekilen Batı sermayesinin yerini bu ülkelerden gelen sıcak para doldurmuştur. Yine de dünyada yaşanan bu krizin olumsuz etkileri Türkiye’de de hissedilmektedir. Ancak, bu kriz aşılmaz ve çözülmez bir kriz değildir. Bu krizin etkileri piyasaları canlandırarak aşılabilir. Bunun için TBMM’nde görüşülmekte olan bütçenin ve uygulamalarının sosyal ayağının güçlü olması gerekmektedir.

Doğalgaz zammı geri alınmalıdır

Dünya petrol fiyatları 150 dolara kadar fırladı, ancak daha sonra kademe kamede düşerek bugün 30 dolar seviyelerine kadar düştü. Maalesef petrol fiyatları yükselirken petrol fiyatlarındaki artışı akaryakıt fiyatlarına yansıtmakta hızlı davranan şirketler petrol fiyatları düşerken bunu pompa fiyatlarına yansıtmada ağırdan aldılar, büyük bir bölümünü de yansıtmadılar. Biz akaryakıt fiyatlarının ve girdisinde akaryakıt kullanılan ürünlerin fiyatlarında da ciddi indirimler bekliyoruz. Petrol fiyatlarının düşüşü devletin bütçe ve cari açığını kapatmasına yararken, çalışanların bütçesine yansımamasını düşündürücü buluyoruz. Bir başka çelişki ise doğalgaz fiyatlarında yaşanıyor. Finansal krizin kurları alt üst ettiği ve doların 1.70 YTL’yi gördüğü dönemde doğalgaz fiyatlarında yüzde 23 zam yapılmıştı, ancak gelinen noktada dolar kuru 1.50 YTL seviyelerine kadar düştü. Ayrıca Rusya’nın da doğalgaz fiyatlarında indirime gideceği konuşuluyor. Bu çerçevede, biz doğalgaz fiyatlarında yüzde 40’lara varan indirime gidilmesini, ailelerin bütçesinin rahatlatılmasını, sanayinin girdi fiyatlarının düşürülmesini bekliyoruz.

Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplanmalı

Hükümet, sosyal ve ekonomik aktörleri hem sorunların tespitine, hem çözümüne hem de çözüme yönelik uygulamaların izlenmesine ortak etmelidir. Krizin patladığı günlerde Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başkanlığında Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplanmış, Memur-Sen olarak, kamu çalışanları adına orada krize yönelik önerilerimizi sunmuştuk. Memur-Sen olarak, sunulan önerilerin uygulanma oranını görmek, bunları izlemek ve yeni önerilere zemin oluşturmak için Kurulu yeniden toplanmasını bekliyoruz. Bu süreçte yapılması gereken sürekli piyasaları canlı tutmaktır. Bunun için yeni paketler açıklayarak toplumu hareketlendirmek, piyasaları canlandırmak gerekmektedir. Bu kapsamda ilk yapılması gereken, kamu çalışanlarının 2008 yılından alacağı olan yüzde 5 enflasyon farkını Ocak ayında maaşlara yansıtmaktır. Çalışanların alım gücü artırılarak iç piyasadaki hareketliliğin devamı sağlanmalıdır. Bunlara ilave olarak, istihdam artırmaya odaklı politikalar yürürlüğe konulmalıdır. Bu kapsamda öğretmensiz okullarımıza öğretmen, doktorsuz ve hemşiresiz hastanelerimize sağlık personeli başta olmak üzere kamuya memur ve hizmetli alımı yapılarak istihdam alanında canlılık sağlanmalıdır. Gelir vergisi oranları, çalışanlar açısından 5 puan indirilmek suretiyle uygulanmalıdır. GAP, DAP ve KOP gibi projeler süratle bitirilerek yeni üretim ve istihdam alanları açılmalıdır. Profesyonel askerlik ve bedelli askerlik yeniden gündeme alınmalıdır. Merkez Bankası faiz indirimine gitmeye devam etmelidir. Üretime ve istihdama duyarlı eğitim sistemine geçilmelidir. Kayıt dışılık kayıt altına alınmalı, lüks tüketim vergileri artırılırken, temel tüketim maddelerinden alınan vergilerde indirime gidilmelidir.

Mini paketlerle Anayasa krizi çözülemez

Memur-Sen olarak, Anayasa değişikliğinin bütüncül bir yaklaşımla yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu kapsamda, merkezinde millet iradesinin konuşlandığı, sivilleşmeyi, demokratikleşmeyi ve özgürleşmeyi temel değer olarak benimseyen yeni bir Anayasa’yla yönetilme isteğimizi ve talebimizi yineliyoruz. Kamuoyunun bu yöndeki beklentisini de ifade eden bu talebimizi her geçen gün daha da vurgulu bir şekilde dile getiriyoruz. Mevcut Anayasanın mini paketlerle değiştirilmesi yöntemiyle milletin ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün değildir. Kamuoyunun bu tür mini paketlerle oyalanmasının, ülkemize, telafisi imkansız zararlar içeren büyük faturalar çıkaracağı öngörümüzü sizin aracılığınızla ilgililerle paylaşmak istiyoruz. Şeffaf ve hesap verebilir bir devlet, özgür ve katılımcı bir birey, demokrat ve özgürlükçü bir yönetim için yeni ve sivil bir Anayasanın yürürlüğe konulması, kaçınılmaz ve ertelenemez bir siyasi sorumluluktur.

Siyaset yasağı ayrımcılıktır

Türkiye’nin en çok birikim ve tecrübeye sahip kamu çalışanlarına siyaset yasağının sürmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Yerel seçimler sürecini yaşıyoruz. Memur ve memur sendikaları yöneticilerinden aday adayı olanlar 1 Aralık’ta istifa etmek zorunda kaldılar. Bunlar 29 Mart seçimlerinden sonra ancak görevlerine geri dönebilecekler. Bu, neresinden bakılırsa bakılsın 3-4 ay evlerine ekmek götüremeyecekleri anlamına geliyor. Buna karşın kamu çalışanları dışındaki herkes hiç istifa etmeden aday adayı veya aday olabilecek, seçildikleri takdirde görevlerinden istifa edeceklerdir. Biz, bu uygulamayı negatif ayrımcılık ve haksızlık olarak görüyoruz. Daha önemlisi ise, geçim endişesi ile istifa edemeyen bu kişilerin birikimlerinin ülke kalkınmasına sağlayacağı katkı ve hizmet imkânının israfı olarak görüyoruz.

Toplu sözleşme olmazsa olmazımız

Katılımcı demokrasinin vazgeçilmez ve en önemli unsurlarından birisi hiç şüphesiz ki sendikalardır. Ancak, ülkemizde sendikal haklar konusunda işçi ve memur sendikaları arasında anlaşılmaz bir hak ayrımı söz konusudur. İşçi sendikaları toplu sözleşme ve grev hakkıyla donatılmışken ne yazık ki kamu görevlileri sendikaları bu haktan yoksun durumdadır. Siyasi iradeyi elinde bulunduranlar sendikal terminolojide karşılığı bulunmayan bu farklılığın giderilmesi konusunda gerekli adımları bu güne kadar atmadılar. Açıklanması güç, giderilmesi kolay bu farklılığın ortadan kaldırılması ve kamu görevlileri sendikalarının toplu sözleşme ve grev hakkına sahip kılınması amacıyla, (yeni Anayasa yürürlüğe girinceye kadar) mevcut Anayasa’da ve 4688 sayılı Kanunda 87, 98 ve 151 Sayılı İLO Sözleşmelerini esas alan değişiklikler gerçekleştirilmelidir. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından toplu görüşme sürecinde kamu çalışanlarına vaat edilen toplu sözleşme hakkı, yokluğuna tahammülde zorlandığımız ve sağlanması konusunda ısrarcı olacağımız olmazsa olmazımızdır.

IMF’nin 20’inci soygununa dur denilmelidir

Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ülkemiz arasında ilk anlaşmanın imzalandığı 1958’den bu yana yarım asır geçti. Yarım asırlık bu süre içerisinde IMF’yle 19 stand-by anlaşması imzalandı. Yeni bir stand-by anlaşması için görüşmeler devam ediyor. Hükümetin, devam eden finansal krizi gerekçe göstererek IMF’yle anlaşma yapma yönünde bir eğiliminin olduğunu görüyoruz. Yapılan anlaşmalarla sadece kendisine kazandırmayı hedefleyen IMF’le yeni bir anlaşma yapılmaması çağrısında bulunuyoruz. Uluslar arası sermayenin soygun aracı olarak kullanılan IMF’nin 20 nci kez soygun yapmasına müsaade edilmemelidir.

Ancak, biz dâhil olmak üzere kamuoyunun muhalefetine rağmen ve IMF’den gelecek parayı kendi yandaşlarına aktarmayı planlayan TÜSİAD’ın baskılarına boyun eğerek hükümet IMF’yle anlaşma yapar ve iddia edildiği gibi 20 milyar dolarlık bir kredi kaynağı sağlanırsa, bu kaynak, TÜSİAD tarafından enjekte edilen bir biçimde bankalar ve diğer finans kuruluşlarına değil, özellikle KOBİ’ler olmak üzere reel sektörü desteklemek ve satın alma gücü krize bağlı olarak küçümsenmeyecek oranda düşen dar ve sabit gelirli çalışanların(işçi, memur, asgari ücretli ve emekli) ücretlerinde artış yapmak amacıyla kullanılmalıdır.

Aksi halde, IMF açısından bir fırsat ülkesi konumuna geliriz. Birilerinin dediği gibi IMF’nin hedefi nefes aldırmak değil çalışanların ve üretenlerin nefesini kesmektir.

Özür dileme kampanyası olumlu sürece sabotedir.

Son günlerde başlatılan ‘özür diliyoruz’ kampanyasını çözüme katkı olarak görmüyoruz. Bu kampanyayı başlatanları ‘niyet okuyarak’ niyetleri iyi değildir demiyoruz. Ancak, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Erivan ziyaretiyle başlayan, Türkiye-Azerbaycan ve Ermenistan devlet adamlarının sık sık bir araya gelmesiyle devam eden olumlu sürecin sabote edileceğini düşünüyoruz. Türkiye’nin artık özür dileme temelli yeni kutuplaşma zeminleri yerine bilimsel bir bakışı ve tarihçilerin çalışmalarını ve arşivlerdeki belgeleri esas alan anlamaya dayalı barış ve diyalog ortamlarına ihtiyacı var. Türkiye’deki ırk eksenli milliyetçilik hareketlerini tetikleyecek ve kutuplaştıracak bu tür kampanyalardan uzak durulmalıdır. Öte yandan bu süreçte CHP’li milletvekilinin Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün annesinin etnik geçmişiyle ilgili sözlerini ırkçı- faşist bir yaklaşım olarak değerlendiriyor, şiddetle kınıyoruz. Biz kimin hangi ırktan geldiğine değil, bu ülke için, bu vatan için ne yaptığına bakıyoruz. Normalleşme sürecini baltalayan bu tür çıkışların halkın gözünden kaçmadığını da biliyoruz.

Önemli olan sorunun çözümüdür, adı değil

Faydasız ve benzer bir tartışma da bu bölge için yapılmaktadır. Birileri sorunun ille de ‘Kürt sorunu’ diye tanımlamakta ısrar ederken birileri de ‘vatan hainliği’ olduğunu söylemektedir. Bu tür ad koyma ve tanımlamalarla kutuplaştırmaları artırmanın kimseye faydası olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Biz sorunun kardeşlik hukuku çerçevesinde çözümleneceğine inanıyoruz. Soruna bugüne kadar genellikle güvenlik perspektifli bakılmış, bölge insanı terörün kaynağı gibi görülerek ve gösterilerek mağdur edilmiştir. Memur-Sen olarak, salt güvenlik yaklaşımıyla sorunun çözülemeyeceğini düşünüyoruz. Sorunun, yerli ve samimi bir toplumsal uzlaşmanın zemininin oluşturulmak suretiyle çözülmesi gerekmektedir. Bu zemin, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir zemin olmalıdır. Demokratik sistem içerisinde taleplerin hukuksal güvencelerle karşılandığı bir çözüm stratejisi, bu ülkenin vatandaşlarını tekrar Çanakkale ruhunda mündemiç olan ‘aidiyet’ duygusuyla birbirine bağlayarak ‘toplumsal barışa’ ve ‘normalleşmeye’ hizmet edecektir. Bu kapsamda şu temel noktalara dikkatinizi çekmek istiyorum.

1- Çözümde inisiyatif tamamen siyasi iradenin ve sivillerin elinde olmalıdır.

2- Bölge halkı ile teröristi ayrımı iyi yapılarak bölge halkının terörün kaynağı değil mağduru olduğu gerçeğine uygun yöntem ve yaklaşımlar hayata geçirilmelidir.

3- Demokrasi- güvenlik dengesi kurulmalıdır, terörle mücadele ederken asla demokrasiden taviz verilmemeli, insan hakları ihlallerine kapı aralanmamalıdır.

4- Kuşatıcı, demokratik ve özgürlükçü bir yaklaşım sergilenmelidir.

5- Terörle mücadelede, çıta demokrasi olmalı, demokrasiden asla geri adım atılmamalıdır.

Diğer taraftan, sorunun çözümü için en büyük görev Devlet ve kurumlarına düşüyor. Terörü sona erdirmek amacıyla ortaya konan girişimler, uzunca yıllar ne yazık ki sadece askeri odaklılıkla sınırlandırılmıştır. Daha açık bir ifadeyle, askeri tedbirler ve uygulamalar esasıyla teröre karşı mücadele verilmiş, terörü besleyen unsurlara yönelik sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel açılımlar geliştirilememiştir. Vatandaşından kuşkulanan Devlet anlayışı hâkim kılınmış ve bölge insanı potansiyel suçlu kapsamında değerlendirilmiş ve ülkenin batısındaki insan topluluğu üzerinde de bilerek veya bilmeyerek bu yönde kanaat oluşmasına neden olunmuştur.

Biz diyoruz ki, Devlet bu bölgede kendini yeniden ifade etmeli ve vatandaşıyla arasına yerleştirdiği bütün kalkanları ortadan kaldırmalıdır. Bu çerçevede; herkesten kuşkulanan Devlet’ten herkesi kucaklayan Devlete, hakları sınırlayan Devletten hakları koruyan Devlete, yargılayan Devletten yardımlaşan Devlete, sorgulayan Devletten sorun paylaşan Devlete yönelmelidir. Aksi takdirde ülkemiz üzerinde oynanan bu tür oyunların bozulmasında Devletin ve görevlilerinin bir katkı sunmasını beklemek hayal olur. Devlet, bu bölgedeki insanları bir arada tutan ve esasen Kurtuluş Savaşı’nın ve öncesinde Çanakkale Zaferi’nin kazanılmasını sağlayan temel unsurun İslam Kardeşliği altında toplanmak olduğu gerçeğini kavramış olarak hizmetlerine ve kurumlarına yön vermelidir.”

Mardinlife.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum