9 Aralık 2008

MUSKA

http://www.solhan.net/images/sections/azizgulmus.jpg
Biricik annem tüm ısrarlarıma rağmen yine cezaevine ziyaretime gelmişti. Türkçe bilmediğinden (Kürtçe konuşmak da yasak olduğu için) adıma para yatırır, görüşme kabininde yüzüme dakikalarca bakıp ağlayarak tek kelime konuşmadan giderdi. Annem, elli yıl şehirde yaşamasına ve babamın baskılarına rağmen Türkçe öğrenememiş, kılık-kıyafetini şehir ortamına uydur(a)mamıştı. Kofisi altından ayak topuklarına kadar uzanan tülbenti ve uzun entarisi ile tam bir Kürt kadınıydı. Kürtçe’yi onun sayesinde düzgün konuşabiliyor ve köyden gelen akrabalarımızla rahat bir iletişim kurabiliyorduk.

Yine bir ziyaret günü dayanamayıp gelmişti. Ama bu kez bir şeyler anlatmak istiyor, her ikimizin de başında bekleyen askerlerden çekinerek söylemek istediğini bir türlü söyleyemiyordu. Ziyaretin bitimine yakın bütün cesaretini toplayarak (Yarı Kürtçe-yarı Türkçe) bir şeyler mırıldandı. Anladığım kadarıyla bana bir pijama göndermiş, lastik kısmının iç tarafına da muska koymuştu.

Parasızlık nedeniyle çok istediği halde bana avukat tutamamıştı. Babamdan aldığı harçlıkları biriktirerek bir hocaya gitmiş ve mahkemede serbest bırakılmam için bana bir muska yazdırmıştı. Ucuz tarafından Avukat bulmuş kadar sevinmişti garibim. Bir yandan ayrılık hasretine karşı koymaya çalışan kan ağlayan ana yüreği, bir yandan da baş belası yoksulluk…

Yanımda bekleyen ve Muş'lu olduğunu sandığım Gardiyan Asker bana gönderilen pijamanın lastik kısmında bir şeyler olduğunu anlamıştı. Görüşme bittiğinde bize gönderilen eşyalar karşı duvar dibinde yerde dizilmiş ve üzerinde adımızın yazıldığı küçük kâğıtları sıra ile okuyarak eşyalarımızı bizlere veriliyordu. Tam bu sırada görüşme kabininde yanımda duran Asker bana yaklaşarak adımı sordu. Ben de gerçek adımı gizleyerek başka bir isim söyledim. Amacım annemin cezaevinden uzaklaşması için onları bir müddet oyalamaktı. Yoksa kadıncağızı da içeri alıp, ona işkence yapacaklardı. Adımı, eşyalara iliştirilmiş kâğıtlarda göremeyince tekrar yanıma döndü. "Oğlum Annen sana bir şey gönderdiğini söyledi. Hani nerede ?" diye sorunca "Hayır komutanım başka bir ziyaret günü getireceğini söyledi" dedim. İnanmayan asker, blok Onbaşısı askerden adımı sordu "Oğlum O meşhur Topal Aziz" yanıtını aldı. Eşyaları yine kontrol etti ve adımın üzerinde yazılı olduğu siyah poşetin içinden pijamamı çıkardı, Lastik kısmına elini soktu ve küçük bir muska çıkardı. O anda gardiyan askerin sevincini ve bağırmasını unutamam "Komutanım Örgüt Pusulası yakaladım...!" diye sevinç naraları atmaya başladı. Cezaevi ana koridoru bir anda hareketlendi. Arkadaşlarım apar-topar koğuşa götürüldü. Benim beklememi söylediler. Ben yüzü duvara dönük bir şekilde beklemeye başladım. Bir müddet sonra başlarında bir Üsteğmen ve on kadar asker başıma toplandı. Üsteğmen muska'yı eline alarak "Oğlum bu örgüt pusulasını hemen deşifre et" dedi. Ben ısrarla "bunun muska olduğunu, örgüt pusulası olmadığını" söylememe rağmen inanmadılar. Üsteğmen yanındaki askerlere "bu ibneyi hücreye götürün aklı başına gelir" dedi. Emri alan askerler beni hemen hücreye koyup kaba bir dayaktan geçirdiler. Arkasından günlerce yemek vermediler. Her saat başı işkenceye alıp, önüme bir kağıt ve kalem koyarak bu “pusulayı deşifre etmemi” istediler. Bunun muska olduğunu sayıklamaktan başka hiç bir şey söyleyemiyordum. Onlar da bana "Ne sıkı militanmış be günlerdir direniyor" deyip, işkencelerine devam ediyorlardı.

Hücrede tam 5 günü doldurmuştum. Yanıma yaklaşan bir asker "Oğlum şu pusulayı çöz artık, sen de kurtulursun biz de" dedi. Gelen askere de aynı şeyleri söyledim. Hatta ona "Komutanım siz müslüman mısınız?" dedim. "Elhamdullilah müslümanım" dedi. "Madem müslümansın o zaman bunun örgüt pusulası olmadığını, Arapça harflerle yazılan bir muska olduğunu anlamanız gerekir" dedim. "Ama ben Kur'an okumasını bilmem ki" deyince ona "Peki burada Kur'an okumasını bilen askerler yok mu ?" dedim. "Var" dedi. Onun bunu çözebileceğini söyledim. Hemen gidip Kur'an okumasını bilen bir asker getirdiler.

Başlarında yine her zamanki gibi Üsteğmen bulunuyordu. Muska'yı askere verip okumasını istediler. Asker muskayı okuduktan sonra "Komutanım bu örgüt pusulası değil, mahkemede serbest kalması için yazılmış bir muskadır" dedi. Üsteğmen bana "Ailen buna neden gerek duymuş" dedi. Bende :"Komutanım ailem yoksul herhalde bana avukat tutacak paraları olmadığı ve daha ucuza geldiği için ancak muska yazdırabilmişler" dediğimde beni koğuşuma götürdüler.

Koğuşun demir kapısını açtıklarında tüm arkadaşlar sayım düzeninde esas duruşta bekliyorlardı. Ben bitkin bir halde koğuşun orta yerine yarı baygın şekilde yığıldım kaldım. Üsteğmen arkadaşlarıma beni tanıyıp tanımadıklarını sordu. Hep bir ağızdan "Aziz" dediler. Bunun üzerine Üsteğmen "Bu ibne daha tanınacak haldeymiş, tekrar hücreye götürün" dedi.

Yine eski hücreme koydular. Üç gün daha kaldım. Tekrar koğuşa götürüp aynı soruyu arkadaşlara sorduklarında, tecrübeli arkadaşlar bu kez "Hayır tanımıyoruz" dediler.

Yaralarımın iyileşmesi uzun bir süreyi aldı. Ama en çok üzüldüğüm "Avukatım olan Muska" yı elimden almalarıydı. Belki “avukatım” sayesinde serbest bırakılırdım, lakin annemin Türkçe bilmeyişi işleri bozmuş ve ben tahliye şansımı yitirmiştim.
Aziz GÜLMÜŞ
azizgulmus@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum