5 Ocak 2009

Rojin:'Biz kimseyle Kürt olmadık ki, biz Kürt'tük zaten'

http://www.nasname.com/thumbnail.php?file=untitled1838835e8c38835e8dby_695966166.jpg&size=article_medium

Babam zincirle dövdü, evden kaçtım töre cinayetine kurban gidebilirdim...

- En baştan başlayalım mı? Bir Kürt kızı olarak nasıl bir ailede büyüdünüz, nasıl bir çocukluk yaşadınız?
- 10 çocuklu bir aile, açlık sınırında bir yoksulluk... Annem Lübnan doğumlu ama Suriye Kamışlı'da büyümüş. Çok zengin bir adamın kızıydı annem, korkunç zengin. Dedemin pasajları, iş yerleri var. Annemi bir Arap şeyhiyle nişanlamışlar, bileğinden dirseklerine kadar bilezik dolu...

- Baba nereli, nasıl biri?
- Mardin, Nusaybinli. Kimi kimsesi yok; kaçakçılık yapıyor. Saçlar upuzun, dalgalı, hippi gibi bir adam babam; kitaplarla arası çok iyi. Annem ise kara çarşaflı, sadece gözleri görünüyor. Dedemin dükkânında görüyor annemi ve vuruluyor. Kürt şair Cigerxun'la istemeye gidiyorlar, dedem çıldırıyor; "Benim çulsuz birine verecek kızım yok," diyor. Babama "Evimin önünden yürüdüğünü görürsem ayaklarını kırarım," diyor, babam bisikletle, atla geçiyor evin önünden. (gülüyor) Böyle bir sinir harbi. Konuşamıyorlar tabii annemle, yedi yıl sadece bakışıyorlar.

- Ve son çare, kaçıyorlar mı birlikte?
- Evet, babam onu altınlarıyla birlikte kaçırıyor bir gece! Adana'ya gelip bit pazarında çalışıyorlar. Annem çuval dikiyor, babam hamallık yapıyor. Kimse bilmiyor nerede olduklarını. Her yerde söylerim; "Zengin parasıyla, fakir karısıyla oynar," diye bir laf vardır, bizimkiler de o hesap, 10 çocuk yapıyorlar. Beşi hastalık, yoksulluk gibi nedenlerle ölüyor.

- Fakir ama mutlu bir çocuk muydunuz?
- İdealist, dindar bir anneyle Marksist bir baba arasında kaldık. Biri peygamberin ayetlerini söylüyor, biri de "Marks, Lenin diyor ki," diyor. Fakat babam özümsememiş bence okuduklarını; özümsese o kadar dayakla büyütmezdi çocuklarını...

- Döver miydi?
- Dayak cennetten çıkma derler ya; ona inanıyor, otorite kurmak için küçücük nedenler için bile dayağa başvuruyordu.

- Bu ortamda kendinizi nasıl hissediyordunuz?
- Çocukken konuşmayan, sessiz bir kızdım. Evimiz havaalanına bakardı, sürekli oturur uçakları izlerdim "Bir gün binebilecek miyim?" diye. Şimdi uçaktan inmiyorum! Ama evin dışında, arkadaşlarımla, erkeklerle sidik yarışı yapacak kadar arsız bir kızdım.

- Okul peki; baba okula yolladı mı sizi?
- Okula göndermek istiyor, sonuçta kendini Marksist görüyor ama ne kadar Marksist zaman geçince anlıyorsun tabii.

- Ne anladığınızı anlatır mısınız?
- Dayakla terbiye verilmeyeceğini biliyorum ama benim kişisel ahlakımda, yaşantımda yanlış yoksa, İstanbul'a gelip dağıtmadıysam, sapıtmadıysam aile terbiyesi aldığım içindir. O dayaklar dışında, korkunç bir asalet aşıladı ailem bana. Asalet parayla gelen bir şey değil; bir tür ahlak. Bize öğrettikleri bir sürü değer var. Bu dayaklar da şekillenmemiz için atılan dayaklar. Ama en son zincirle dövmüştü...

- Zincirle mi? Neden?
- Adana Belediye Konservatuvarı'na gitmek istiyorum diye! O zincirle vururken sadece oturdum ve gözüne baktım. Gözyaşlarım ağlamaktan değil ağrıdan akıyordu artık. Ondan sonra beni dövmedi zaten, lisedeydim. O günü hiç unutmam...

- Bütün çocuklarına karşı mı sevgisizdi babanız, siz hayatınıza farklı bir yön vermek istediğiniz için mi?
- Zaten bizde utanır erkek, büyüklerinin yanında çocuğunu sevmeye, gelenek böyle. Mesela çocukken 'kulun olsun, köpeğin olsun' diye çocuğu tanıştırırlar birine. Bunu da anlayamam. Böyle bir çocukluktu işte...

- Bulunduğunuz ortamdan kaçmak adına mı sanatla, müzikle ilgilenmeye başladınız peki?
- Genç kızlık dönemimde, herkesi taklit ederdim, kendimle de dalga geçiyordum ayna karşısında. Çocukken bir sürü meslek değiştirdim; önce hemşire olacaktım, sonra doktor olup herkesin hayatını kurtarmaya karar verdim, en sonunda "Bütün meslekleri yapabilmek," diye tiyatrocu olmaya karar verdim. Fakat istediğim şey Kürtler'de küfür gibiydi! "Sen tiyatro musun?" diye bir laf vardır Kürtler arasında; yani ucuz kadın, hafifmeşrep, basit olarak görülüyor.

Kürtçe'nin normalleşmesi adına TRT Şeş'e evet!

- Çok çalıştınız, çok zorluk çektiniz ama devlet televizyonu TRT, Kürtçe yayın için geldi, sizin kapınızı çaldı. İronik gelmiyor mi size?
- Her şey değişiyor diye bakıyorum. 50 sene önce aşağılanan insanlardan biri Amerika'ya başkan olabiliyor... Dünya değişiyor demek ki, biz de değişiyoruz. Bir de AB'nin talepleri var, bu sadece AKP iktidarıyla ilgili olan bir şey değil, dünya konjonktürüyle de ilgili. Biz de dünyaya ayak uydurmak zorundayız ve değişiyoruz.

- TRT'nin teklifini kabul etmek cesur bir duruş çünkü bunu eleştiren, tepki gösterenler de az değil..
- Hayatımız hep bu cesaret imtihanlarıyla geçiyor. 85 yıldır insanlar dillerini konuşamadığı için hakarete uğramış, işkence görmüş. Onları anlamaya çalışıyorum çünkü aynı şeyi ben yaşadım. Belki
Türkiye'de müzik yapan insanların içinde en çok sistemin darbesini, dayağını yiyen benim. İçim yaralı. Gerçekten çok yaralıyım, o kadar çok yoğun şeyler yaşadım ki... (gözyaşlarını tutamıyor)

- Neden kabul ettiniz bu teklifi peki?
- Her dilde şarkı okuyabildiğim için ben hakikaten iyi kazanıyorum. İstediğim yaşantıyı sürdürecek, aileme yetecek kadar para kazanıyorum. Bu teklifi kabul etmemin parayla ilgisi yok, en başta onu söyleyeyim. Öyle olsa, devlet konservatuvarından istifa etmezdim Kürtçe film için. Bu benim dilim ve kültürüm. Bununla ilgili bir alan açılıyor, ben orada olmalıyım ki bunu yaşatayım. "Aman başaramadık, kapatalım," deseler daha mı iyi olacak? Bu bir ilk. İnsanlar çok heyecanlı. Bana teklifi bir yıl önce yaptılar, bir yıldır "Hayır," diyorum çünkü kanalın samimiyetinden şüphe ediyordum.

- Şimdi fikrinizi değiştiren ne?
- İşin içinde bir sürü arkadaşımız var; kanalın bir kültür sanat kanalı olacağı konusunda, kimsenin propagandasının yapılmayacağı konusunda söz verdiler. Ben bir müzisyenim, sanatçıyım, siyasetin dışında biriyim. "Kürtçe'nin normalleşmesi adına TRT Şeş'e evet. Kürtçe'nin siyaset dışına çıkması adına TRT Şeş'e evet, dilimi şarkılarımı herkese duyurmak adına TRT Şeş'e evet," diyorum. Yani bu kanalı Aydın Doğan ya da başka bir medya patronu açsaydı devletinkinden daha anlamlı olamazdı. Devletin açması bir özür anlamına geliyor. Ve kapısını çaldıkları insanlar biziz, bizleriz. Daha önce seçim kampanyaları için ciddi paralar teklif edildi bana ama kabul etmedim

- Neden istemediniz?
- Kimsenin siyasetine alet olmak istemiyorum; şarkılarımı söylemek istiyorum. Teklif geldiğinde; "Ben Türkçe de okuyacağım," dedim. "Türkçe olmaz," dediler. "Öyle saçma şey mi olur, benim albümüm Türkçe-Kürtçe," dedim; kabul ettiler sonuçta.
Sezen'le tanıştığımda kalbim çarpıyordu
- Güldünya albümünde Şebnem Ferah'ın Silbaştan şarkısını söylediniz. Özel bir anlamı var mı sizin için?
- Kürtçe söylemeyi çok arzu ettim ama "Asla olmaz," dediler. Sonra birkaç şarkı getirdiler bana, "Hayır, kalbimin çarptığı şarkılar bunlar değil," dedim. Şebnem'in şarkısını dinlemeye başladığım anda ağlamaya başladım. Tam bir kadın hikâyesi, tam benim hayatımdı, her şeye yeniden, yeniden başlamak... Çok ağlayarak okudum bu şarkıyı...

- Sezen Aksu ile de bir şarkıda düet yapmak üzere anlaştığınız yazıldı?
- Evet, bana sözü var. Türkiye Şarkıları projesi bittikten sonra yapacağız.

- Nasıl tanıştınız Sezen'le?
- Biz hep haberleşmiştik, hep selamlar göndermiştik birbirimize ama ilk kez Kemancı'da düzenlenen bir gecede karşılaştık. Elton John'u tanıdım, Türkiye'de on numara bir sürü isimle tanıştım ama hiç böyle olmamıştım. Kulise bir girdim, küçücük bir kadın! Kalbim çarpıyor, "Bu bizim Rojin," dedi, birbirimize dakikalarca sarıldık. Naim Dilmener "Sanki iki kızkardeşten biri Doğu'da, biri Batı'da kalmış, şimdi birbirlerine kavuştu," dedi. Çok etkilendim o gün.

- Hülya Avşar bir röportajda "Bu ülkede Rojin'lerin bir problem yaşamadığını," söyledi. Sizce öyle mi?
- Uzayda yaşayan biri söyleyebilir bunu ancak. Çok iyi bilmediği bir alanda konuştuğunu düşünüyorum.
Herkes şok geçiriyor
söylediğiniz için zaman zaman eleştiriliyorsunuz. 'Ne o tarafa ne de bu tarafa yaranabildim,' diyor musunuz?
- Benim ağabeyim 47 yaşında, adı Cudi. Ablam 50'sine gelecek, adı Sevi. Biz kimseyle Kürt olmadık ki, biz Kürt'tük zaten, ailemiz Kürt'tü. Bağımsız olmalısın, kendi kararların olmalı. Kürtler bir gün bunu bayram olarak kutlayacak. Halkımın istemediği hiçbir şeyi yapmam ama halkın büyük çoğunluğu istiyor. Sormadığım kimse kalmadı.

- Kürt milliyetçileri tepki gösteriyor...
- Bence bir şok yaşanıyor şu anda ama elbette uygun bulmayanlar da olacaktır, demokrasinin gereği bu. Herkes her şeyi kabul etmek zorunda değil sonuçta.
Çok dayak yediğim bir hafta evden kaçtım!
yapma, bu işler bize göre değil, öğretmen ol, memur ol," diyordu. Ne desin!

- Nasıl ikna ettiniz sonuçta babanızı?
- Edemedim! Eve her gelişimde dayak yedim. "Bedenim ağrıyor ama amacımı gerçekleştiriyorum," diyordum. İnat etmeseydim sekiz-dokuz çocuk annesi bir kadın olacaktım belki. Kursa gide gele şekillendim; tiyatroyu, Shakespeare'i, İngiliz, Amerikan edebiyatı, Türk tiyatrosu tarihi, bir sürü şeyle tanıştım, yontuldum resmen. Sonra da kaçtım!

- Neden kaçtınız?
- Bol miktarda dayak yediğim bir haftaydı. (gülüyor) Çantamı hazırlamıştım, bir sabah çıktım evden, arkadaşımda kaldım. Sonra konservatuvar sınav tarihlerini öğrendim, hepsine girdim, hepsini de kazandım. Hacettepe, Ankara Devlet Konservatuvarı'nda karar kaldım. Yurt vardı içinde, yemek ve barınma olayını halletmem gerekiyordu.

Babama çok kırgınım görüşmek istemiyorum

dövmek için ders aldım ama dövemedim bir türlü, Cudi beni dövdü.

- Töre var mıydı ailenizde; sizi öldürmeye kalkışmadılar mı?
- Tabii, okul döneminde oldu. Çevremizde aydın insanlar vardı, araya girdiler.

- Yani töre cinayetine kurban gidebilir miydiniz?
- Gidebilirdim; ya ölüydüm ya başka yerdeydim şimdi.

- Babanızla görüşmek istememenizin nedeni bu mu?
- Evet. Annemle görüşüyorum ama...

- Çok mu kırgınsınız?
- Çok kırgınım. Ağır şeyler yaşadım. Onun da geldiği koşulları düşünüp anlamaya çalışıyorum tabii.

- Yardım ediyor musunuz onlara?
-
Tabii şimdi "İyi ki bu işi yapıyorum," oldu!

'Bu kızın adı Rojin, bunu almayalım' diyorlardı...

- Nasıl geçindiniz evden kaçtıktan sonra?
- Her şeyi yaptım okumak için. Bunu anlatırken duygu sömürüsü gibi algılanmasını da istemiyorum, çünkü herkes tırnaklarıyla kazıyarak bir yerlere geliyor. Ofislere, evlere temizliğe gittim, araba camı temizledim, jeton sattım. Bir de asla unutmam; 'Papatyalar'ın bursiyerlerinden biriydim. Türk Kadınını Tanıtma ve Güçlendirme Vakfı, Kürt kadınını güçlendirdi ama olsun, farkımız yok! (gülüyor)

- Bu sırada anne-baba cephesinde neler oluyor?
- Ulaşmaya çalıştılar bana tabii ki, kavgalar oldu, okulun etrafı sarıldı, dayak, küfür, neler neler... Çıkmadım yurttan uzun bir süre, kabul etmedim gitmeyi, gitsem de geri kaçacağımı biliyorlardı, araya tanıdıklar, büyükler girdi.

- Daha mı çok hırslanıyor insan böyle şeyler yaşayınca?
- Tabii ki! Senin diksiyonun kötü diye sana güldüklerinde "Bir gün senden daha iyi Türkçe konuşacağım, göreceksin," diyorsun. Sonra diksiyon hocası oldum! Böyle böyle okul bitti. Bir sürü devlet tiyatrosunun sınavlarına girdim ama "Bu kızın adı Rojin, almayalım, terörist falan," diyorlardı. Ömrüm boyunca terörist lafı yanı başımda oldu. Sözleşmeli çalıştım yıllarca. Sözleşmeli çalışmak da devlet tiyatrosunda günah keçisi olmak demek; dış kapının mandalısın! Sana her rol verilir oynarsın; çalı oynarsın, kapıyı oynarsın, zil sesi oynarsın. Oyuncu öfkelenir, öfkesini senden çıkarır.

Gözaltında kalacağıma Bodrum'da güneşlendim

hep vardı hayatımda, konservatuvarın üçüncü sınıfında başladım bu işe ağırlık vermeye, düğünlere gidip şarkı söylerdim. Hatta bir yerde işe başlayacaktık, prova yapıyoruz... Klavyeci başka tondan, ben başka tondan girdik şarkıya! "Atın bunları, indirin buradan," dediler. Yıllar sonra adam bize iş teklif etti ama... Ve ben karşısına dikilip "Hatırlıyor musun o kız bendim," dedim. Biliyor musun, Türk filmlerinde en sevdiğim sahnedir, kadın şapkasıyla döner, "Hatırlıyor musunuz fakir ama onurlu bir kız vardı, işte o benim," diye... Ben bunu hâlâ, zaman zaman yaşıyorum ve yaşadığımda da aynada kendime bakıp, "Aferin," diyorum.

- Rojin ismi hayatınıza hep zorluk, olumsuzluk mu yükledi?
- Öğrenciyken Rojin adında birini arıyorlar diye, 10 gün boyunca dövüldüm, burnum kırıldı, hâlâ burnumun üzerinde izi vardır. Sonra da 2003 yılında Doğubayazıt Festivali'nde söylediğim bir şarkıdan dolayı hakkımda soruşturma açıldı, yardım yataklık yapmışım! Bir şarkı yüzünden yardım ve yataklıktan yargılanmak dünyanın en trajikomik şeyi. Boşu boşuna iki ay yatacaktım mahkemeye çıkana kadar; ben de kaçtım, Bodrum'da bronzlaşmayı tercih ettim! (gülüyor) Çok iyi bir avukatım vardı, sıyırdım sonuçta ama psikolojik baskıdan hiç kurtulamadım. Yani hem kendi geleneğimize, hem sistemin baskısına karşı koymak bir kadın olarak gerçekten zordu.

Marlon Brando gibi ayağımı silip çıktım!

- Tiyatroda kadrolu olamadınız mı hiç?
- Defalarca girdim, çok iyi sınav verdim, "Çok iyisin ama Rojin'sin," dediler hep. En sonunda soyadımla girdim sınava, "Ülker'im," dedim, bir şey yapamadılar. Ama Erzurum'a gönderdiler! Çok milliyetçi bir yer, iklimi zor... Dedim ki kendime; tamam özellikle yapıyorlar ama senin ideallerin var, tiyatro yapmak istiyorsun, git. Bu arada da albüm işi var, haftada bir gün maaşımı uçağa verip, müzik yapmaya geliyorum. Bir gün, çok ödüllü yönetmen, 'Kürtler'in Fellinisi' de dedikleri Hiner Salem bir filmde rol teklif etti. Hayatımda ilk defa ana dilimde bir filmde oynayacaktım. 30 sene sonra Türkan Şoray neyse bu ülke için, ben de kendi halkım için öyle olacaktım. Bu bir ilkti ve fırsattı benim için ama Kürt filmi olduğunu duyunca izin vermediler. İstifa etmek istemiyorum, çünkü 10 yıl beklemişim kadrolu olmak için, maaşım iyi... Bir çocuk oyunu yazdılar bana! İkilemdeyim; bir çocuk oyunu ve bir Kürt sinema filmi var önümde...

- Ne yaptınız?
- İstifa ettim! Marlon Brando'nun bir filmi vardı, işyerine çok öfkelenmişti, çıkarken ayağını paspasa sildi ve çıktı. Yani içerisi pisti ben çıkarken. Şimdi insanlar "Ayağını sildiğin yere geri döndün," diyebilir ama bu başka. Benim sebebim ortadan kalkıyor.

Seçim yatırımı olsa ne zararı olacak!

durdurur mu sizce?
- Bunu bilemem ama Kürtlere bakış açısını değiştireceğini, Kürtçe'nin normal bir dil gibi görüleceğine inanıyorum.

- Yani en azından siyasilerin yapamadığı şeyi yapar mı, ortamı yumuşatır mı bu kanal?
- Evet, ortamı yumuşatır, iyi olacak uzun vadede. Eğer yanlış bir şeyler yapılmazsa, resmi zihniyet kendini dayatmazsa tabii. Yani savaşa ve silaha yatırım yapacağımıza, insana yatırım yapmak, fabrikalar açmak, eğitime yatırım yapmak çok daha anlamlı ve güzel olacak.

- Bu kanalın AKP'nin seçim yatırımı olduğunu düşünmüyor musunuz?
- Varsayalım seçim yüzünden... W'lar dans ediyor TRT'de artık, önemli değil mi bu? Her seçimde bir okul açılsa, faydalı bir şeyler yapılsa fena mı?

- Şiwan Perwer ya da Ciwan Haco'nun TRT'ye çıkmamasını neye bağlıyorsunuz?
- Onlar Tr'de yaşamıyorlar; biz burada yaşıyoruz.

- Ülkesinden sürülen insanlara teklif götürülmesi anlamlı mı size göre?
- Çok güzel bir şey, çok anlamlı bence.

Beyaz programına istemedi beni!

- Daha önce programlarında Kürtçe okumanızı istemeyenler olmuştur herhalde?
- Çok var. Mesela biri Beyaz'dı. Çıkmak istedim oraya, kaç kişi girdi araya ama Kürtçe okuyan birini çıkarmak istemediğini söylediler.

- Beyaz mı istememiş bunu?
- Evet Beyaz istemiyormuş. Ailemizin çocuğu gibi geçiniyor ama... Seda Sayan da "Rojin seni çok seviyoruz ama sakın Kürtçe okuma," dedi. Daha önce öyle değildi, son senelerde öyle oldu. Çoğunda yaşadık yani...

- Şimdi devletin Kürtçe kanalında söylüyorsunuz!
- Tabii, "Kürtçe söyleme," diyenlere, "Bakın artık devlet bile okutuyor," diyeceğiz. Yani zihniyetlerin değişmesi adına bu kanal çok iyi olacak.

- "Kürtçe TV'nin Seda Sayan'ı," diye sunuyorlar sizi. Bu durumdan memnun musunuz?
- Ben Seda Sayan'ı çok severim, o da bilir bunu. Tr'de işini en iyi yapanlardan biridir, birçok sanatçıdan daha samimidir ama onun yaptığı şey farklı. Ben sadece Kürtlere özel bir şeyler yapmak istiyorum. Bölgenin sıkıntılarını, kadınlarımızın yaralarını işlemek istiyorum. Mesela Türkçe bilmediği için kadın programı izleyemeyen yüzlerce kadın var, buna çok sık şahitlik ediyorum. O yüzden onlarla ilgili hastalıkları, özellikle töre cinayetlerini, geleneklerimizi, yemeklerimizi, şarkılarımızı, destanlarımızı, edebiyatçılarımızı, halaylarımızı ekrana taşımak istiyorum.

- Bir iddianız var mı bu konuda?
- Yani Ayşe Özgün de yaptı, Oprah Winfrey yapıyor ama "Ben Rojin olacağım," demek daha doğru. Programın adı da Rojiname zaten, bizim Rojin anlamına geliyor.

- Sanıyorum banttan çekiyorsunuz programı, bir kaza olmasın diye mi?
- Bilmiyorum, onu TRT'ye sorun.

Martin Luther King'in hayali gibi

ya da amacınız var mı?
- Ben hiç programcı olmayı hayal etmemiştim, şarkıcı olmayı da... Ama çok iyi bir oyuncu olmayı, bir gün Oscar bile alabileceğimi hayal etmiştim. Çünkü o kadar derin bir yoksulluktan ve sıfır noktasından buraya geliyorsam, benim için Oscar da hayal değildir diye düşünüyorum. Martin Luther King'in hayali nasıl gerçekleşti? Bir zenci Amerika'yı yönetecek şimdi, bu da öyle bir şey. Çok güzel de bir lafı var onun; "Balıklar gibi yüzmeyi, kuşlar gibi uçmayı öğrendik ama farklılıklarımızla bir arada yaşamayı öğrenemedik." Bu çok anlamlı.

- "Devlet Tiyatrosu'ndan Kürtçe sinema filminde rol almak istediği için istifa etmek zorunda kalmış biri şimdi devletin Kürtçe kanalında olabiliyor' eleştirileri var bir de. buna cevabınız nedir?
- Benim sebebim ortadan kalktı şu anda, diyorum.

- Elbette ama arada bir "Bu ne yaman çelişki," dediğiniz oluyor mu?
- Tabii, 85 yıldır aşağıladıkları, küçümsedikleri, hor gördükleri dille yayın yapıyorlar. Bu inkârın inkârı.

- Bir nevi özür dilemedir diyorsunuz yani?
- Evet, bence öyledir.

- "TRT müdahale etmeden duramaz, hareket alanımı kısıtlar," gibi bir korkunuz yok mu?
- Ben Devlet Tiyatrosu'nda oynadığım için bu geleneği çok iyi biliyorum. Bu soruya şöyle cevap vermek istiyorum... Ben Kürtçe okumasaydım, Tr'de çok iyi bir noktaya gelirdim. Bundan adım gibi eminim. Ben kendi ana dilimde söylemek için bir sürü sıkıntıyı göze aldıysam, buradaki diğer sıkıntılar vız gelir bana.

- Size istemediğiniz bir şey dayatırlarsa bırakır mısınız?
- Herkesin durduğu bir yer var, bana zorla bir şey söyleteceklerini zannetmiyorum. Niye yapsınlar ki böyle bir şeyi...

http://img.sabah.com.tr/2009/01/04/pz/im/D43A9033824CBB499CD1B025r.jpg

ŞİRİN SEVER

SABAH GAZETESİ

http://www.sabah.com.tr/pz/haber,49F778B93B2145BE8FD981C038558E9F.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum