8 Mayıs 2009

Eğitim-Sen Şube Başkanından Katliama Kınama

Mardin Eğitim-Sen Şube başkanı Doğan Anğay yaptığı basın toplantısında şu açıklamalara yer verdi.
http://www.gazeteguncel.com/resim/56285132.jpg
Mardin Eğitim-Sen Şube başkanı Doğan Anğay yaptığı basın toplantısında şu açıklamalara yer verdi.

Mardin İlimizin Mazıdağı İlçesine bağlı Bilge Köyü’nde yaşanan katliam tüyler ürperticidir. Bu vahşet bizi, insani duygularımızı yeniden sorgulamaya yöneltmiştir. İnsanoğlunun bu denli duygusuz ve acımasız bir canlıya dönüşmesi, tüyler ürpertici olduğu kadar da düşündürücüdür.

Sistem tarafından örgütlendirilerek silahlandırılan Korucuların eliyle Mazıdağ'ın Bilge köyünde masum halka karşı gerçekleştirilen bu vahşi katliamı gerçekleştirenleri kınıyor ve lanetliyoruz. Ailelerine ve halkımıza başsağlığı diliyoruz.

Hiç kuşkusuz toplumu derinden yaralayan bu katliamın failleri koruculardır. Ancak korucuları görevlendiren, tamamen öldürme üzerinden eğiten, eline o ağır otomatik silahları veren, kısacası şiddet zeminini oluşturmak için her türlü desteği sunan, kışkırtan ve teşvik etmiş olan kesinlikle mevcut sistem ve onun yürütücüleri olan iktidarlardır.

Kendi kardeşlerini, köylülerini, insanlarını kadın-çocuk-yaşlı ve genç ayırmaksızın öldürmeye bu kadar şartlandırılmış korucuların yol açtığı bu katliamdan da Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözüm siyasetini değil, ısrarla inkâr ve imha siyasetini, toplumu bölme ve çatıştırma siyasetiyle yürüten “Devlet Siyaseti” ve uygulayıcısı olan Hükümetinin sorumluluğu göz ardı edilemez.

Yaşanan bu tür vahşi katliamlar, sistem tarafından aşiretçilik temelinde çeteleştirilen kesimlerde daha çok görülmektedir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti baştan beri hep feodalizme karşı olduğunu söylemiş ancak bölgemizde siyasal erkini kaybetmemek uğruna dayandığı feodal komprador aileler eliyle sürekli bir biçimde aşiretçiliği bilinçli bir politika olarak ayakta tutmuştur. Bu yönüyle de bu tür sosyal yapılanmalar ve bundan kaynaklanan olayların sorumluluğu da yönetsel devlet aygıtında aranmalıdır. Bu olay asla bir töre, kız meselesi, cahillik gibi gerekçelerle izah edilemez. Bu tür şeylerle izah etmeye kalkmak gerçekleri çarpıtmak ve temsiliyetini taşıdığı kendi halkını aşağılamaktır. Bölge halkının toplumsal değerler sisteminde bu tür vahşi zihniyet ve uygulamaların yeri yoktur. Bilge Köyü’nde ortaya çıkan bu pratik, ancak devletin uygulamaları temelinde gerçekleşen çeteleşme, kardeşi kardeş karşısında konumlandırma sonucu bireylerin toplumsal yapıdan tümüyle kopartılmasıyla vahşileşen bir kişiliğin pratikleştirilmesi olarak izah edilebilir.

Cumhurbaşkanının, Başbakanın sorunu ilkellik, töre vb. ile açıklamaya çalışmaları tümüyle halkı aşağılamayı, küçümsemeyi ifade ettiği gibi, bugüne kadar izlenen; toplumu yozlaştırma, geri bıraktırma, birbiriyle çatıştırma gibi ahlaki ve insani olmayan bir yığın politikalarını gözlerden uzak tutmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Hükümet eğer bu söylediklerinde biraz samimi ise son 15-20 yılda yaşanan bu olay benzeri durumları da dikkate alarak, koruculuk sistemini derhal kaldırma yönünde açık bir tutumun sahibi olmalıdır. Aksi takdirde, bu ve benzer katliamların tek sorumlusu olarak, bundan sonra gelişebilecek benzer olaylarda da sorumluluk sahibi mevcut hükümet olacaktır.

Olay aslında, aydınlatılması gereken önemli kuşkulu noktalar da içermektedir. Önceden organizeli bir biçimde plânlanarak, ailelerin bir nişan töreni için bir araya toplandığı özel bir saat seçilerek, geriye tek bir tanık bırakmama adına çocukların dahi acımasızca infaz edildiği bir vahşetten söz ediyoruz. Olayın kuşkusuz psikolojik ve sosyolojik nedenleri de vardır ancak, bu olay kesinlikle bir töre cinayeti, aile kavgası vb. açıklamalarla örtbas edilemeyecek denli önemli soru işaretleri taşıdığından araştırma ve inceleme ihtiyacı ve sorumluluğu önem arz etmektedir. Ayrıca olayın yaşandığı köye çok yakında bulunan karakolun haberdar edilmesine rağmen, gelen ambulansların ivedilikle köye intikaline “üstelik güvenliksiz olarak!” izin verirken, kendilerinin saatler sonra olay mahalline gitmesi, güvenlik güçlerinin olaya etkin müdahale etmemesi de kuşkuları güçlendirmektedir. Bu nedenle biz bu olayın daha derinlemesine araştırılmasını istiyoruz. Türkiye ve Bölgedeki İnsan Hakları Kurumlarını, Baroları ve diğer Sivil Toplum Kurumlarını göreve ve gerekli duyarlılık ve dayanışmaya çağırıyoruz.

Bu katliam karşısında tüm halkımızı her zamankinden daha fazla, her türlü yanlış politikalar karşısında duyarlı olmaya, demokratik birliğini, sivil örgütlülüğünü geliştirip güçlendirmeye çağırıyoruz. Bu güne kadar şu veya bu nedenle koruculuk sistemine dâhil olmuş tüm korucuları, koruculuk sisteminin toplumsal yapı üzerinde yarattığı derin tahribatlar görülerek, durumlarını sorgulamaya, halkımız içinde kanayan ve acı veren bir toplumsal yaraya dönüşen koruculuk sistemini bırakmaya, kardeşleşmeye çağırıyoruz.

Sonuç olarak, bu ve benzer olayların, sosyolojik ve politik açıdan“Kürt Sorunu”ndan bağımsız ele alınamayacağı gerçeğiyle tekrar yüzleşiyoruz. Bölgemizde ancak barışçıl ve demokratik siyasetin önü açılarak çözümün gelişebileceği, koruculuk vb. yöntemlerin çözümden ziyade acı ve toplumsal travmalar getirdiği gerçeği yaşanan bu vahşi katliamla tekrar gözler önüne serilmiştir.

Bu vahşi katliamı gerçekleştirenleri tekrar kınıyoruz, yetkilileri daha sorumlu davranmaya çağırıyor ve yaşamını yitirenlere Allahtan Rahmet, tüm halkımıza da başsağlığı diliyoruz."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum