Tabii Mardin Life sitemiz ve gazetemizde son 4 - 5 günde yayınlanan haberlerin aracılığıyla birçok okuyucumuz bana gönderdiği mail ve mesajlarla Amerika’da olduğumun farkına varmış durumdalar. İlk defa bu yazı sayesinde Amerika’da olduğumu öğrenen okuyucularımıza ise Amerika hikâyesini kısa bir şekilde anlattıktan sonra müsaadenizi alacağım. Çünkü burada saat gecenin 23:35’i ama sizin orda (Mardinimizde) yeni sabah oluyor, yani gündüzün 7:20’si anlayacağınız benim yatmam, sizlerin de işlerinizin başına gitmeniz gerekecek. .
Mardin Valiliği ve Kültür-Turizm Bakanlığı’nın desteği ile yurtdışında tanıtım atağına geçen Mardin’in uluslar arası düzeydeki tanıtım adresinin bu seferki adresi Türk Chicago Konsolosluğu’nun öncülüğünde 7. düzenlenen Türk Festivali oldu.
Bu önemli etkinliği Türkiye'den takip eden tek gazeteci olma unvanıyla Mardin Life Dergisi adına festivale davet edildim. Pasaport ve vize işlemlerinden sonra Mayıs’ın 23’ünde Mardin’den İstanbul’a 24 Mayıs sabahında ise İstanbul’dan Chicago’ya hareket ettik. THY ile 13 saatlik bir uçak yolculuğunun ardından vardığımız Chicago’da karşılaştığımız manzara hem konsolosluk hem de TACA gönülleri tarafından yoğun bir ilgi, samimiyet ve sıcak yaklaşımlarla doluydu. Türk Misafirperverliğine Chicaga’da bire bir muhatap kalmış biri olarak, yurtdışındaki vatandaşlarımızın kendi aralarında organizeli bir şekilde diyalog ve iletişim içinde olmalarını görmek ilerisi adına elde edecekleri başarıların habercisi olarak nitelendiriyorum ben.
Burada karşılaştığımız sıcak ilgi ve alakanın yanında daha vize işlemlerinin başında Amerika’nın ağırlama kültüründen kaynaklanan sorunlarla boğuşmak zorunda kalmıştık.
Vize işlemlerinde Dışişleri Bakanlığımızın Amerika Dışişleri Bakanlığı’ndan almış olduğu iyi niyet mektubu ve Mardin Valiliği’nin resmi yazışma davetiyesinde isimleri olmasına karşın Bakırcı ustası Tacettin Toparlı ile Telkari ustası İbrahim Ceylan’a vize onayı çıkmamıştı.
Gerek alan gerekse de kapasite olarak İstanbul Atatürk Hava Limanını 10’a katlayan Uluslararası Omare Havalananı’na 12 saatlik bir yolculuktan sonra vardığımızda önce apron sırası ardından da Kürük (Uçak Merdiveni) arızasından dolayı uçağın içinde yaklaşık bir saat mahsur kaldık. Uçakta koltuk arkadaşım olan Suphi Usta ile yolculuk boyunca yaptığımız sohbet oldukça keyifli idi. Ancak son anda yaşadığımız talihsiz bekleyiş bizi adeta sinir ve stres küpü haline getirivermişti. İstanbul’da öğleye doğru bindiğimiz uçak Chicago’ya yine bir öğlen saatlerinde indiğinde; kendi aramızda bir zamanlar hükmettiği sömürgelerinden dolayı İngiltere için kullanılan “Güneşin batmadığı ülke” sıfatını Amerika için de kullandık. Uçaktan indiğimizde yanımdaki ustalardan birinin Amerika’nın Irak’ı işgal etmek için nerelerden geldiğini savurduğu küfürlerle dile getirmesi, aradaki mesafenin uzaklığı açısından da oldukça manidardı. Uçaktan indikten sonra bilmem kaçıncı güvenlik kordonundan da sonrada geçtikten sonra nihayet Amerika’ya giriş işlemlerimizi bitirebilmiş olduk.
Neyse ki havaalanından karşılanıp kalacağımız yer olan Hilton Oteline Limuzinle bırakılmamız bizim açımızdan moral açısından güzel bir başlangıç oldu.
Festivalde iki gün önce geldiğimiz için Chicago’nun altını üstüne getirmeye gerek kalmadan hem üstünü de hem altını da gezdik. İlk günün acemiliği ve yabancı olmanın verdiği psikolojik ezikliği bir tarafa bıraktıktan sonra dört taraftan Chicago’yu adeta arşınladık. Chicago’nun meydanı diyebileceğimiz ve hükümet konağı ile belediye binasının hemen arasında kalan ‘Daily Plaza’nın açık alanındaki etkinlik yerinde dün çadırlarımızı kurduk. Bugün de festivalin açılışı görkemli bir şekilde yapıldı. Anadolu’nun yedi bölgesi ile Chicago’ya taşınan Türkiye’nin muhteşem renkleri, dört gün sürecek festival boyunca eşsiz bir armoni oluşturacağı ve bu armoninin de en güzel sesinin Mardin olacağı kesindir.
Festival sayesinde üç günden beri kazınan midem de bayram etti. Buradaki yemeklerin çoğuna açıkçası güvenmediğim ve çoğunu da midem kaldırmadığı için karnımı zar zor yiyebildiğim bilmem ne karışımlı ekmek, domates ve aynı şekilde hiçbir tat alamadığım ama sadece sadesini de bulamadığım çilekli yoğurtla üç günden beri geçiştirmek zorunda kalmıştım. Artık ağız tadı ile döner, ızgara, pilav yeme şansım olduğu için kendimi daha bi mutlu ve güvende hissetmeye başladım..
"Windy City" yani rüzgarli şehir olarak tanınan, Caz müziğinin çıkış noktası olarak da bilinen, dünyanın en yüksek binası Sears Kulesi ve daha birçok "ilk"in ev sahibi olan Chicago’nun mimari yapısı, coğrafyası, kültürü, mutfağı, tarihi ve genel yapısı ile ilgili aldığım notları da sizlerle daha sonra paylaşmak ümidiyle buradan memlekete kucak dolusu sevgi ve selamlarımla…
www.mardinlife.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum