11 Haziran 2009

Bilgeköy (Zanqırt) Katliamının Raporu

Mardinlife Köşe Yazarı Abdurrahim Akdağ’ın hazırladığı Bilgeköy Katliamının Raporu.
Yeni bir şiddet türü ile karşı karşıyayız. Tarih boyunca Kürtlerin töresinde benzer bir olay bulunmamaktadır.
http://www.mardinlife.com/haberler/resimler/mardinlifeakdag1.jpg
Gazetelerin üçüncü sayfalarında dünya ve ülke geneline ait her gün şiddet içerikli haberler önemli yer işgal etmektedir. Olay Kürtlere ve Mardin’e mal edilememelidir. Dolayısıyla şiddet ülkenin ortak problemi olarak görülmeli buna göre önlemler alınmalıdır. Namaza duranların imam ile birlikte öldürülmeleri mukaddes/mahrem olan değerlerin aşındırıldığını göstermektedir. Olay mahallin ki birisinin: “Televizyonda ki Kurtlar Vadisi filmi, Samanyolu TV’deki yayınlar özellikle Tek Türkiye filmi çocuklara kötü örnek olmaktadır”. yönündeki değerlendirmesi acıklı bir o kadar da düşündürücüdür. Basının (bazı Mukaddesatçı/muhafazakâr gazeteler dâhil) 2.ve 3. sayfalardaki kan, kin ve şiddet kokan yayınlar için yayın politikalarını gözden geçirmeleri gerekmiyor mu? TV (medya) yayınlarının bu konuda özdenetim, gerçekleşmiyorsa yasal denetime tabi tutulmalıdır. Din polemik konusu edilmemeli, dini değerlere saygının toplumsal barış açısından önemi kavranmalıdır.
Tarih boyunca Kürtlerin töresinde, örfünde, kız meselesinde (namus meselesi dahil), arazi anlaşmazlığında, kan davasında böyle bir katliam hadisesi bulunmamaktadır. Arazi anlaşmazlığında saygın olan evin erkeği öldürülür. “Namazda olana yılan bile dokunmaz” anlayışı bulunduğu halde, namazda olanlar katledilmiştir. Bütün düşmanlıklarda yabancılar vurulmaz, hem Ankaralı hem de imam olmasına rağmen Kazım Ozan katledilmiştir. Namus meselesi hariç kadına dokunulmanın alçaltıcı bir davranış kabul edildiği anlayışının geçerli olduğu bir gelenekte (3’ü hamile) 16 kadın hunharca katledilmiştir. Hiçbir şekilde dokunulmaması gerekirken 6 çocuk öldürülmüştür. Tarihte bu olayın bir benzerinin olduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Toplumu belli parametrelere ve dinamiklere göre değerlendiren sosyoloji ile Bilge katliamını açıklamak mümkün görünmemektedir.

Peki neden?

YER: Mardin İli Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge (Zanqırt) köyü. Mardin-Diyarbakır ana kara yolu güzergâhında Mardin merkeze 25 km mesafede. Anayol ayrımından güneye doğru 4’ücü km.de. Tamamı akraba (soyadları ÇELEBİ) olan 32 haneli 300 kişiden oluşuyor.

TARİH: 04.05.2009 SAAT: 21.00

KONU: Eski köy muhtarı Cemil Çelebi’nin kızı Sevgi Çelebi ile Habip Arı’nın evde yapılan nişan törenin basılması ve 6 çocuk, l6 kadın (üçü hamile), 22 erkek olmak üzere toplam 44 kişinin öldürülmesi ve 4 kişinin yaralanması.

OLAY İLE İLGİLİ ANLATILANLAR:

Osman Çelebi: (Öldürülenlerin aile büyüğü) “Yeğenim Cengiz Çelebi’nin (katliamdan kurtulan görgü tanığı) bana anlattığına göre 4 kişi içeri girmiş, 5 kişi çevreyi ablukaya almıştı. Nişan töreni vardı. Tatlı yenilmiş, yüzük takılmıştı. Namaza durmuşlardı. Namaz duasına otururken, Öz yeğenim Mehmet Çelebi, Mehmet Emin Çelebi, Abdulhakim Çelebi, Servet Çelebi keleşlerle içeri girip taramaya başlıyorlar. Cengiz Çelebi pencereden kaçarken Süleyman Çelebi, Ömer Çelebi, Abdulkadir Çelebi Mehmet Ali Çelebi, Ali Çelebi ateş ediyorlar ama sürünerek kurtuluyor. Muhtar Mehmet Halil Çelebi ağabeyim olur. Mardin Devlet Hastanesine götürülürken yolda bana kendi ağzıyla bizzat vasiyet etti, bizi tarayan bu yeğenlerimizdir. Hiç kimsenin günahını almayın, hepsinin yüzü açıktı. Köy imamı Ankara Beypazarı’ndan Kazım Ozan da olayda hayatını kaybetti...”

Cenazeleri yıkayan ancak ismini vermek istemeyen bir imam:

“İşin temelinde “cehalet” var. İnsanların kalbine Allah sevgisi ve korkusu yerine para ve güç kazanma hırsı koyarsanız sonuç bu olur...”

Şeyhan (Sultan) köyünden ismini vermek istemeyen biri:

“Dayı yeğendiler. Aralarında bir husumet vardı. Dönüp tekrar ateş etmişler. 1994 yılında 5’i ölenlerin akrabası 1 kişi de öldürenlerin akrabasından 6 kişi öldürülmüştü...”

İsmini vermek istemeyen bir kişi:

“Silah taşıyan adam hem korkar hem korkutur. Bu olayın ana sebebi koruculuktur. Devletin kendisi dürüst bir şekilde can güvenliğimizi sağlasın. Televizyonda Kurtlar Vadisi filmi, Samanyolu TV deki yayınlar özellikle Tek Türkiye filmi bunlar çocuklarımıza kötü örnek olmaktadır. Bize eğitim lazım...”

Zübeyde Akyol: “Hepsinde kurşunlar beynine, kalbine, hamile kadının karnına, ölecek yerlerine vurmuşlardı. Haber verecek araba yoktu. Çünkü arabaların tekerlerini patlatmışlardı...”.

Fatma Demir:Bizim yetkililerden talebimiz bu olaylara çare bulsunlar. Her gün köyde asker mi nöbet tutacak? Ölen ve öldürdüğü iddia edilen şahıslar her gün operasyona beraber çıkıyorlardı. Geride iz ve tanık bırakmamak için bu kadar şahıs öldürüldü...”

Adının Açıklanmasını İstemeyen Bir Kişiden Alınan Beyan:

“Ölen şahıslarda koruculuk yapmaktadır. İlk etapta ölmeyip sağ kalanların bile gözlerine kurşun sıktılar. Koruculuk, bu insanları insanlıktan çıkardı.”


TUTUKLU ŞÜPHELİLER

Mehmet Çelebi: (Tutuklu) “Akbaş, Akyüz, Altaş, Baş, Alkış aileleri ile olan düşmanlığımız nedeniyle babam Şehmus 1985’te düşmanlarımız tarafından öldürüldü. Osman ÇELEBİ öz dayımdır bana iftira ediyor. İlkin terör dediler, sonra kan davalılarımız dediler. Sonra bizim üstümüze attılar. Bütün bu pislikler petrol ve muhtarlık içindir...”

Abdulhakim Çelebi:(Tutuklu) “Osman bize neden böyle yaptı bilmiyorum. Olay saatinde telefon açtılar Ahmet Çelebi’ye oysa o Mardin’de eczanede imiş. Osman ÇELEBİ ilk esnada Ahmet Çelebi yapmış demiş. Öyle iftiracıdır. Durumları iyidir. Bizim silahlarımızı bile değiştirebilirler.”

Abdulkadir Çelebi: (Tutuklu) “Hepsi yeğenlerimdir. Evlatlarımdır. Bizi nişana çağırmamışlardır. Saat.8.40 idi. Silah sesleri gelmeye başladı. Cenazeleri aldık. Tek bir Cengiz ÇELEBİ vardı yanımda bana ”ben onları tanıdım ellerinden kaçtım. Sen eve git. Biz bu seferde diğer seferde kim yapmış biliyoruz. Bana buradan git dedi. Eğer ben yapmışsam beni de öldür” dedim. Bu yıl köyün arazisi nedeniyle huzurumuz çok kötü. 1985’te bir abim (Şehmus) öldü. Veli felçli yatıyor. Köyün bir kısmının tapusu vardı. Bir kısmı tapusuzdur. Kan davasından karşı taraftan 10–15 kişi dağa gitmiş.

Süleyman Çelebi:(Tutuklu) “Biz korucuyuz. Teyzem bizi erkek olarak çağırmamıştı. Annemi tek çağırmışlardı. Yemek yedik silah sesleri geldi terörist sandık. Silahlarımızı alıp mevzi tuttuk. Kardeşim ALO 156 (jandarmayı aradı) köyde çatışma çıktı. Hemen müdahale edin dedi. Kardeşim Ömer üsteğmen (Ahmet üsteğmen) Komando Bölük Komutanı sakın mevziinizi terk etmeyin dedi. Yaklaşık 1,5 saat geçti. Karakol Komutanı Âdem Başçavuş bir panzer 1 Şorland ile Ömer’in evinin önüne geldi. O sırada Ahmet Üsteğmen geldi. Bizi karakola götürdü. Hiç bir şekilde sorunumuz bu ölen şahıslar ve aileleri ile bulunmamaktadır. Ancak bunun dışında düşmanlarımız çoktur. Bizler koruculuk yapıyoruz. Aylık 620,00 TL maaş alıyoruz. Bunun dışında köyümüzde 4 adet alabalık tesisi bulunmaktadır. Bunları geliri bize yetmektedir…”

Ömer Çelebi:(Tutuklu)”Olay günü saat 14.00–15.00 civarında Ömer usta alabalık tesisine A.Hakim Çelebi ile beraber gittik. (bu tesis benim ismime aittir.) Bir iki el okey oynadık. Yanıma Cengiz Çelebi ile ölen damat adayı Cemil ARI geldiler. Onlara çay ısmarladım. Vahit Doğan bana misafir gelmişti. Yaklaşık saat 21.00 civarıydı silah sesleri geldi. ALO 156’yı aradım. Yüzbaşı Sedat Kbıyık (Birlik komutanı) ulaşamadım. Bölük Komutanı üsteğmen Ahmet Başar’ı aradım. Köyde çatışma var dedim. Ona ulaştım. Yerini terk etme gözetle dedi. 1–1,5 saat sonra 1 adet panzer (BTR) ile 1 adet Şortland beraber başçavuş ile bir kısım asker evimin önüne geldi. Amcamın evine gittim. Amcam sakın olay yerine gitmeyin, sizden biliyorlar dedi. Biz de gitmedik. Barış Başçavuş ve Bölük Komutanı Ahmet Üsteğmen evime yaklaştılar. Bize Ahmet’in evinde (amcam oğlu) toplanalım dediler. Bize bütün tesisatları, araç, gereç, silah ve mühimmatlarınızı beraber getirin dediler. Ayrılmadan beraber karakola gittik. Orada 7. Kolordu Komutanı, Alay Komutanı, Bölge Komutanı, Karakol Başçavuşu Âdem BAL, Uzman çavuş Volkan Koyunoğlu bulunmaktaydı. Ben korucu başıyım. Aylık 680,00 TL maaş alıyorum. Bağ tarla sahibiyim. Alabalık ile uğraşıyorum. Ölen Çelebi’lerle hiçbir sorunumuz yoktur. Hepsi ile akrabayız…”

Mehmet Emin Çelebi: (Tutuklu)Şoförlük yapıyorum. Sabah Diyarbakır’a tuğla yüklemeye gittim, Nusaybin’e götürdüm. Eve geldiğimde akşam ezanı okunuyordu. Eve girdiğimde 5–6 mermi patladı. Köyde nişan var dediler. Koruyucu değilim, 5 sene önce kendi isteğimle istifa ettim. 24 sene önce kan davası olmuştu. Babam öldürülmüştü. Amcam (Velo) hala felçlidir. Kan davalılarımız Akbaşlar, Akyüzler, Acarlar, Baş soy isimleridir. Kan davası hala devam etmektedir. Tarlalarını bağlarını hala zorla yiyiyoruz. 18 terörist vurduk. Çelebilerin dostları yok. İftira ediyorlar bize. Annemi nişana çağırmışlardı Sadece annem de altını alıp takmaya gitti şekeri olduğundan 1,5 saat kalmış ve sonradan eve dönmüş…”

Mehmet Sait Çelebi:(Tutuklu)”Köy korucusuyum aynı zamanda gizli istihbarat topluyorum Bölük Komutanı Ahmet üsteğmenle paylaşıyorum. Vatanım ve milletim için bunu yapıyorum. Bölgemizde 3 terörist vardır. Bunları elebaşları Bismillidir. Bunları Komutana söyledim. Kod adı Gencodur. Osman Çelebi ile Cemil Çelebi aralarında ham petrol bizim köyden geçiyor. Bölgemizde 4 tane boruya vana taktılar. Eski muhtar Cemil Çelebi yedi, Osman Çelebi’ye vermedi. Osman da onun yüzünden koruculuğu bıraktı. Osman tehditle Cemili muhtarlıktan atıp, Mehmet Halimi muhtar etti. Keşke korucu olmasaydım. Buralarda yaşamasaydım. 1994 de ailemden 6 kişi ölmüştü ve boşu boşuna o köyde çok kurban verdik. Araba yoldan giderken toz kalkıyor diye kan davası başladı.

Mehmet Şirin Çelebi: (Tutuklu,1995 doğumlu)Keçileri eve getirdim. Annem, babam hepsi evdeydi. Silah sesleri geldi. Babam bizlere uyuyun deyip dışarı çıktı. Bana iftira attılar olay yerinde olduğum için beni getirdiler. Ahmet astsubay bana sorular sordu bilmiyorum dedim. 2–3 sene önce kızı biz istedik vermediler, ama aramızda küslük olmadı. Nişana bizi aileyi çağırmadılar.”(1)

OLAYA İLİŞKİN İDDİALAR:

Kan Davası

Köyün asıl sahipleri olan Akbaşlar, Akyüzler, Acarlar, Baş’lar ile köye çoban olarak gelen Çelebiler arasında l985 yılında çıkan kavgada olayın zanlıları olarak halen tutuklu olanların arasında olanların babası Şehmus ölüyor. Velo adlı kişi de felçli kalıyor. Kan davası nedeniyle köyün asıl sahipleri köyü terk ediyor. Yalnız Çelebiler kalıyor. Halen köyün bütün mülkünü onlar tasarruf ediyor.

PKK Baskını

1994 yılında köyde gerçekleşen baskında 1’i zanlıların ailesinden 5’i öldürülenlerin ailesinden toplan 6 kişi ölüyor. Olayı PKK yaptı denilerek kapatılıyor. Şimdi ölenlerin yakınları; zanlıların bu olayı yaptığını iddia ediliyorlar. Bundan sonra da köylüler korucu oluyor.

Rant Kavgası-Ekonomik nedenler

Alabalık tesisleri, kan davalılarından kalan arazilerin işletilmesi, Köyden geçen BOTAŞ boru hattından petrolün çalınması.

Kız Meselesi

Nişanı yapılan Sevgi Çelebi’nin daha önce zanlıların kendi çocuklarına istediği ancak babasının vermediği belirtiliyor. Damat Habip Arı’ya vermemesinin istendiği, buna rağmen babası Cemil kızının nişanını yaptığı ancak aile böyle bir şeyin olmadığını belirmektedir.

Kıskançlık-Çekemezlik

Maktul tarafının her seçimde muhtar seçildikleri, toplum içinde daha saygın oldukları itibar ve hatırlarının sayıldığı, Alabalık tesislerinin daha yoğun olarak çalıştığı, maddi durumlarının daha iyi olduğu, zanlıların bunu kıskandıkları belirtilmektedir.

UZMANLARIN GÖRÜŞÜ:

Şiyar GÜLDİKEN (Psikolog):Koku özünde organizmanın bir savunma mekanizmasıdır. Bu olayı gerçekleştiren kişilerin yaptıkları iş (koruculuk) gereği antisosyalitenin geliştiği açıktır. Zira silahın bir güç verdiği ve bununda kutsal sayıldığı Ortadoğu coğrafyasında yaşamaktadır bu kişiler. Yaptığımız görüşmede hemen hepsinin ŞOK halinde olduğu kolaylıkla tespit edilebiliyordu. Bu belirtiler TSBB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu)’na işaret etmektedir. Bununla birlikte Avukat arkadaşların Sanıklarla yaptıkları görüşmeler sırasında bu sanıkların aşırı soğukkanlı oldukları ifade edilmiştir”.

Mehmedi AKTOPRAK (Sosyolog, Sosyal Psikolog): “Bu olayda göz önünde bulundurulması gereken en önemli nokta; bu çapta bir şiddet olayının yaşanmasını sağlayan olanakların olması ve olaya karışanların soğukkanlı tutumudur. Şiddet olgusunu bir sarmal toplumda bu kadar önemli bir eylem yapabilecek noktaya gelmiş olması pek çok açıdan ciddi bir kaygı nedenidir. Bu türden olayların önüne geçmenin en kolay yolu geniş kitleleri hukuk bilinci ile tanıştırmak, yaygın bir eğitim ile insan hakları kavramını yerleştirmek, düşmanlık duygularını ortadan kaldırmak ve toplumsal barışa önemli bir zemin hazırlamaktır. Koruculuk gibi çağdışı bir uygulama ile toplumda suni bir ayrımcılık nedeni olan her türlü kararlardan özenle kaçınılmalı, taraf ve düşman ikilemini besleyen uygulamalardan vazgeçilmelidir. Güç ve iktidar gibi önemli olguların, hukuk bilincinden yoksun insanlarda bir çeşit ölüm makinesine dönüşebileceği ihtimali asla gözden uzak tutulmamalıdır. En temel görevi yurttaşlarının can güvenliğini korumak olan devletin, bu konuda önleyici bir mekanizmayı kullanmamış olması gerçekten üzücü ve onur kırıcı bir durumdur. Bu çapta bir katliamı önlemede istihbarat yoksunluğu kolayca açıklanabilir bir durum değildir. Toplumsal barış için en temel koşul yaşamda ve insan bilincinde insan haklarını bir değer haline getirmek zorunlu olmuştur. Evrensel değerlerle benimsenmiş normlara uygun yasalar ve sivil toplum işbirliği ile çoğu travma yaratan sorunlar rahatlıkla aşılabilecekken bu türden katliamlarla toplum vicdanı derin bir yaralanmaya bırakılmıştır. En küçük yerleşim birimini de içine alan bir eğitim çalışması yapılmalıdır.” (1)

Doç. Dr. Mazhar BAĞLI (Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi):Sosyolojinin bittiği noktadayız. Klasik sosyoloji, toplumun belli parametrelerinin ve temel dinamiklerinin olduğunu, bu parametrelerden ve dinamiklerden hareketle bir toplumu okuyabileceğimizi varsayar. Ama Mardin’deki katliamında temel alabileceğimiz bir parametre yok. Sonuçta sosyoloji, geçmiş toplumsal tecrübelerin ortaya çıkardığı bir yaklaşımdır. Bu katliamın ise geçmişte hiç örneği yok. Toplum böyle bir şeyi daha önce hiç yaşamadığı için şoke oldu.

Bölgede toprak mülkiyeti sınıfsal hiyerarşi yaratıyor. Toprak sahibi olanla olmayan arasında büyük bir sınıf farkı bulunuyor. Zaten kan davalarının altında da çoğu zaman mülkiyet sorunu, arazi ve tapu anlaşmazlıkları yatıyor. Bu köyde,” bu toprak göç eden köylülerin arazisidir” diyecek üç kişi bulunamıyor. Bulamayınca da bu köyün tapulaştırma işlemi yapılamıyor.

Arazi anlaşmazlığında evin erkeği öldürülür. Ailenin en prestijli kişisi öldürülür ki, karşı taraf size karşı güç kaybetsin. Toprak meselesinde kadın çocuk herkes öldürülmez. Eğer kadınlar başörtülerini çıkarıp kavganın orta yerine bırakırsa, çatışma biter. Çükü araya “kadın” girmiş olur. Kadına namus ihlalinde dokunulur. Çocuklara ise hiç dokunulmaz.

Ortada bir amcakızı hikâyesi bulunmakla birlikte bu katliam töre cinayetine benzemiyor. Çünkü amcakızı verilmedi diye cinayet işlenmez, aileler arasına soğukluk girer ve küserler.

Doğu ve Güneydoğu’da bir rant kavgasının olduğu da bir gerçek tabii. Ekonomik imkânların bazı insanlara kazandırdığı zenginlik ve güç, diğerlerini haddinden fazla kıskandırıyor. Çünkü o adam zenginliği kendi çalışarak elde etmiyor. Devletin sağladığı fırsatlarla, ihalelerle, gayri meşru işlerle, silah, eroin, sınır kaçakçılığı, tapuda dönen rüşvetlerle, siyasi ilişkilerle zenginleşiyorlar. Dolayısıyla devletle ilişkilerden ötürü olanlarla olamayanlar arasında kavga başlıyor.

Kürtler daha az bireyselleşmişler. Geleneksel değerlerini daha çok koruyorlar ve daha kabile anlayışına sahipler. Daha sıkı akrabalık ilişkileri var. Mesela kan davası yabancılar arasında yaşanmaz. Yakın akrabalar arasında yaşanır. Adam çok yakın ve sıkı ilişkide olduğu kişiyi yok edebiliyor. Ama ben Kürtlerin töresinde hiç böyle toplu bir katliam duymadım. 1600’lerde Danimarka’da böyle bir katliam, soykırım yaşanmış.

Aileler arasındaki çatışmalara itibarlı bir kişi el koyardı. Adil davranacağına ve sorunu çözeceğine inanılan bu kişi sorunu çözerdi ve insanlar bu çözüme ses çıkaramazdı. Diyarbakır’da kan davalarında barışı sağlayan bir kasaptır. Bölgede bugün barış elçisi olarak sadece o var. Eskiden böyle yüzlerce barış elçisi vardı. Barış elçilerini devlet ve PKK azalttı. Önemli kanaat önderleri kalmadı. PKK’nın insanlara kendi ideolojisini yerleştirmek istemesi aydınlanmacı bir yaklaşımdır. Cumhuriyet’in yaklaşımı da aydınlanmacıydı. Bu konuda ikisi paraleldir.

Aileler arasındaki husumette bir birikmişlik var burada Koruculuk sistemi toplumun ayarını bozdu. Bu toplumun geleneksel dönemlerden kalma iyi, kötü bir dengesi vardı. Çok sağlıklı değildi ama aşiret sisteminin bir dengesi vardı. Koruculuk sistemi yoluyla aşiretler, paralı asker haline getirildi. İllegal işlerden zenginleştiler. Köyde bir anlaşmazlık olduğunda ilk başvuracağınız yer Jandarma Karakoludur. Bir anlaşmazlık çıktığında ya da devlette bir işi olduğunda korunuyor. Korucu olmaları kendilerini kurtaracağını sanmış olabilirler. Bu işi kovuşturacak olanlardan, güvenlik birimlerinden bile söz almış olmaları mümkün.

Davalarda ilk tutanaklar ve ifadeler çok önemlidir. Korucular, Jandarma tarafından alınan ilk ifadelerde korunuyorlar. Bu doğal, çünkü PKK’ya karşı birlikte savaşıyorlar. Çok ağır bir cezayla karşı karşıya kalmıyorlar. Dolayısıyla suç işlemeye devam ediyorlar. Yıllardır çatıştıkları için adam öldürmek artık normal bir şey olmuş.

Bu yeni bir şiddet türü. Kürtlerin bildiği bir şiddet değil. Şiddet bulaşıcıdır ve yayılır. Birileri bu yeni şiddet modelini deneyebilir.

Hükümet, anında açıklamayla oynanmak istenen oyunu bozmuş olabilir. Beşir Hoca’yı Kırıkkale Üniversitesi’nden tanıyorum. Ağır hareket eden biridir ama temiz bir adamdır.. Katliamdan hemen sonra açıklamayı yaptı. “PKK değil” dedi. Onun bu dönemde İçişleri bakanı olması bir şanstır. Beşir Atalay’ın İçişleri Bakanı olması Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından çok daha önemlidir.

Bu katliamı, ne koruculukla, ne savaşın yarattığı şiddet ortamıyla, ne de töreyle açıklayabiliyoruz. Bu katliamın karanlıkta kalan yönleri var. Bu çok planlı bir şey! Büyük bir ihtimalle bunlara, bu işin örtbas edileceğine dair bir vaatte bulunuldu. Koruculuk sivilleşmeyi önlüyor. Bölgede insanlar ya PKK’lı ya da korucu olup silahlı bir gücün parçası haline geliyor. Oysa demokrasi ve hukuk için sivil alan lazım. Ayrıca koruculuk halk arasında onur kırıcı bir konum. Devlet katında itibarlı olmak halk katında itibarlı olmak anlamına gelmiyor. Maaşlarını ödemeye devam edelim. Kesilirse toplum içinde birer ölüm makinesi olarak dolaşmaya devam ederler. Sadece silahlarını ellerinden alalım ve ormancılık gibi alanlarda istihdam edelim.”(2)

TAHLİL VE DEĞERLENDİRME:

Köyde ikamet edenlerin tamamı, ölen ve olay zanlıları akraba (amca-yeğen, dayı-yeğen) dırlar. Ölenlerin yakınları, köyde akrabası olanlar, şüpheli/tutukluların anlattıklarının yanı sıra yörede olay ile ilgili olarak anlatılanlardan şu kanata varılmıştır:

1- 1985 yılında Bilge köyünde bir kan davası olmuş ise de kan davalılar değişik illere göç etmişlerdir ve olay ile bir ilgileri bulunduğuna dair bir işaret bulunmamaktadır. Bu nedenle olayın kan davası ile ilgili olmadığı söylenebilir.

2- 1994 yılında köyde meydana gelen olayda tutuklu/zanlıların akrabalarından 1, öldürülenlerin akrabalarından 5 olmak üzere 6 kişi öldürülmüştür. Olay “PKK yaptı” denilerek kapatılır. Bundan sonra köye koruculuk sistemi getiriliyor. Korucu olarak sadece kendi köylerini korumakla yetinmedikleri, Karakolda nöbet tutukları, operasyonlara katıldıkları tutuklu/zanlı Mehmet Emin Çelebi’nin ifadesiyle “18 terörist öldürdükleri” anlaşılmaktadır. Zanlı/tutuklu M. Sait Çelebi’nin ifadesinde korucu olmanın yanı sıra “Vatanı ve milleti için gizli istihbarat topladığı ve Karakol ile paylaştığını” ifade etmiştir. Korucu olduktan sonra PKK ile savaştıkları, istihbarat çalışmaları yaptıkları, hatta bunu vatan için yaptıkları dolayısıyla köylerini korumanın ötesinde silahlı operasyonel bir güç haline geldikleri anlaşılmaktadır. Paralı asker haline getirilen korucuların yıllarca silah ile yatıp kalkmanın sonucu antisosyalitenin geliştiği açıktır. 14 yaşındaki Mehmet Şirin Çelebi adlı çocuğun olayda rol alması gerekçesiyle tutuklanması bu tezi doğrular niteliktedir.

3- Köye çoban olarak gelen Çelebiler köyün sahibi olan ve kan davalıların göç etmesinden sonra tutuklu/zanlı M. Emin Çelebi’nin ifadesinde: “tarlalarını, bağlarını zorla yedikleri.” belirtilmiştir. İklimin sıcak olduğu bölgede yeşil ve sulak olan köyde 3’ü öldürülenlerin, 1’i zanlıların işlettiği 4 Alabalık tesisi bulunmaktadır. Köydeki arazi ve balık tesislerinin işletmesi kendilerine yeni maddi imkânlar sağlamış ancak beraberinde çekememezlik ve kıskaçlık getirdiği görülmektedir. Bölgede arazi sınıfsal hiyerarşiyi belirleyen önemli bir faktördür. Babaları kan davasında ölen zanlılar köyde zorla kondukları arazi ve bağların paylaşımında kendilerine yeterli pay verilmediği ancak nüfus olarak az olmaları nedeniyle bunu açıkça söyleyemeyip bilinçaltında kin duymalarına neden olduğu değerlendirilmektedir.

4- Köyden geçen petrol boru hattından hırsızlık yapıldığı bundan öldürülenler tarafının büyük rant elde ettikleri bir sürü araba ve mülk aldıkları, daha önce bir süre tutuklu kaldıkları ancak sabıkasız kurtuldukları belirtilmektedir. Şüpheli/tutuklu Mehmet Çelebi’nin: “Bütün bu pislikler petrol ve muhtarlık içindir,” ifadesiyle örtüşmektedir. Petrolün çalınması, taşınması, yollardaki güvenlik noktalarından geçiş, işlenmesi ve pazarlanması ferdi işlem olmadığı bilinmektedir. Petrol boru hattının muhtelif noktalarında basıncın ölçüldüğü, herhangi bir müdahalede bunun belli olduğu söylendiğinden petrol hırsızlığında organize bir iş ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Çalışarak, emek harcanarak değil, illegal yollarla elde edilen sermaye ile karşı karşıyayız. Ekonomik olarak statülerinin değişmesi, silahın verdiği güven ve üstünlük duygusu kamu gücü ile olan yakın ilişki ve işbirliği, psikolojilerinin bozulmasına hatta psikopatlık derecesinde ruh sağlıklarının bozulmasına neden olduğu anlaşılmaktadır.

5- Öldürülenlerin daha zengin oldukları, her seçimde köy muhtarının kendilerinden seçildiği dolayısıyla toplum içinde daha çok itibar gördükleri bu durumun zanlılarda çekememezlik ve kıskançlığa sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. Zanlı/tutuklu Mehmet Çelebi: “Osman (ölenlerin aile büyüğü) bizim (havaya ateş ederek) attığımız kurşunların boş kovanlarını cesetlerin üstüne atacak.” Diğer bir zanlı/tutuklu Abdulhakim Çelebi: “Osman öyle iftiracıdır. Bizim silahlarımızı bile değiştirebilir.” diyerek zengin ve etkin olduklarını deklere etmiştir. Boş kovanları cesetlerin üzerine atabilecekleri, silahlarını değiştirebileceğine dair beyanlar şahıslar arasında zihinlerinin arka planında güvensizlik ve çekememezlik olduğu gerçeğini göz önüne sermektedir.

6- Bilge köyüne yaklaşık 5 km mesafede bulunan aynı zamanda olaya taraf olan korucuların beraber nöbet tutukları Sultan köyde Jandarma karakolu bulunmaktadır. Güvenlik kuvvetlerinin olayla ilgili olarak arandığı ancak geç geldikleri şüpheli/tutuklu Ömer Çelebi’nin :“Alo 156’yı aradım durumu bildirdim. Aradan yaklaşık 1–1,5 saat sonra geldiler, şeklindeki beyanından anlaşılmaktadır. Aynı şahsın ifadesinin devamında “ Ayrılmadan beraber karakola gittik. Orada 7. Kolordu Komutanı, Alay Komutanı, Bölge Komutan, Karakol Başçavuşu Âdem Bal, Uzman Çavuş Volkan Koyuncuoğlu bulunmaktaydı.”dediği ve bu durumun alışık bir durum olup olmağı değerlendirilmelidir.

7- Türkiye’nin hızını kesen ve kangren olmuş problemlerini çözme iradesinde ittifak edildiği ve yoğun çaba harcadığı bir döneme denk gelmesi düşündürücüdür. MGK, Cumhurbaşkanı ve Hükümetin Kürt sorunun çözümü için çaba sarf ettiği bir döneme rastlaması Bingöl’de 33 erin öldürüldüğü olayı hatırlatmaktadır. Olay çözüm istemeyen tüm tarafların istismarına açık olması bu tezimizi doğrular niteliktedir.

8- Nişanı yapılan Sevgi Çelebi ile ilgili taleplerinin olduğu zanlı/tutuklu Mehmet Şirin Çelebi’nin “2–3 sene önce kızı biz istedik vermediler ama aramızda küslük olmadı, nişana bizim aileyi çağırmadılar.” şeklinde ki ifadesinden anlaşılmaktadır. Olayın sebebi olmamakla beraber, kızın kendilerine verilmemesi ve nişana çağrılmamaları kıskançlığa neden olduğu anlaşılmaktadır.

9-Tarih boyunca Kürtlerin töresinde, örfünde, kız meselesinde (namus meselesi dahil), arazi anlaşmazlığında, kan davasında böyle bir katliam hadisesi bulunmamaktadır. Arazi anlaşmazlığında saygın olan evin erkeği öldürülür. “Namazda olana yılan bile dokunmaz” anlayışı bulunduğu halde, namazda olanlar katledilmiştir. Bütün düşmanlıklarda yabancılar vurulmaz, hem Ankaralı hem de imam olmasına rağmen Kazım Ozan katledilmiştir. Namus meselesi hariç kadına dokunulmanın alçaltıcı bir davranış kabul edildiği anlayışının geçerli olduğu bir gelenekte (3’ü hamile) 16 kadın hunharca katledilmiştir. Hiçbir şekilde dokunulmaması gerekirken 6 çocuk öldürülmüştür. Tarihte bu olayın bir benzerinin olduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Toplumu belli parametrelere ve dinamiklere göre değerlendiren sosyoloji ile Bilge katliamını açıklamak mümkün görünmemektedir.

Peki neden?

10- Çok sağlıklı ve adil olmasa da geleneksel döneme ait biraz da inanç eksenli toplumsal denge mevcuttu. Her yörede vicdan/izan sahibi manevi liderler (kanaat önderi) olan kişiler sorunları çözer, kimse de itiraz etmez, herkes razı olurdu. Devletin, son yıllarda da PKK’nın müdahaleleri sonucu bu denge bozuldu. Çifte kuşatma sonucu bu tarz şahıslar yok denecek kadar azaldı. İki silahlı güçten birini tercih etme seçeneği adata topluma dayatılarak sivil alan daraltıldı. Maalesef toplumun gerçekleri ile örtüşen yeni yapı oluşturulamadı. Hukukun değil gücün geçerli olduğu ortam oluşturuldu. Bu iklimde civanmertlik, cömertlik, vefakârlık, fedakârlık, paylaşma, yardımlaşma gibi güzel hasletlerimizin yerini hırs ve kişisel çıkar aldı.

11- Şiddet ortamında toplumsal gerçekle olan ilginin azalması, davranış alanlarının daralması sonucu ortaya çıkan “sosyal şizofren” karakterlerin oluştuğu görülmektedir. Bu nedenle toplumumuzun gerçekleri ile örtüşmeyen yeni bir şiddet olgusu ile karşı karşıyayız. Sonradan görme zenginlik ve koruculuk (silahın) verdiği kompleks, şiddet sarmalının süreklilik göstermesi insanların vicdanını bozdu. Bu psikolojik ortamda aileler arasında husumetin oluşması ve kin birikmesi olduğu anlaşılmaktadır. Konular üst üste gelmiş ancak farklı ve örneği olmayan bir tarza dönüşmüştür. Planlanmış, tasarlanmış bir olayla karşı karşıyayız. Zübeyde Akyol’un “haber verecek araba yoktu çünkü tekerlerini patlatmışlardı” yönündeki beyanı bunu doğrular niteliktedir. Kadın, çocuk, yabancı herkesin öldürülmesi 6 kişinin öldürüldüğü 1994 yılındaki olay gibi “PKK yaptı” denilerek kapatılmasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.

PKK’nın yaptığı görüntüsünün oluşmasında iki konu dikkate değerdir. Bincisi herkesin bir arada bulunduğu nişan töreninde erkek, kadın, çocuk, misafir, yabancı herkes öldürerek örgüt eylemlerinden esinlendiği, modellendiği görülmektedir. İkincisi aynı köyde l994 yılında 6 kişinin ölümü ile sonuçlanan olayda olduğu gibi cezai kovuşturmadan kurtulma öngörülmüştür. Bu her iki hususta gelecekteki benzer olaylara model oluşturma tehlikesini barındırmaktadır. Gelecekte benzer olaylarla karşılaşılmaması için bu olayın mutlaka aydınlatılması gerekmektedir.

12- Öldürme olaylarına karışan katillerin kısa sürede cezadan kurtularak toplum içine dönebilmeleri, adaletin geç tecelli etmesi, birçok olayın faillerinin bulunmamasının özendirici etkisi olduğu kuşkusuzdur. Bunun yanı sıra cezaların suç ile orantılı (adil karşılıklılık) ve caydırıcı olması önem taşımaktadır. Ancak faillerin suçlarına karşılık gelen ceza ile karşılaşmamaları yüreklerdeki ateşi dindirmemekte, vicdanları rahatlatmamakta, insanların kendi adaletlerini uygulama zeminine yer açmaktadır.

13- Tarih boyunca biriktirilen değerlerin toplamı olan Medeniyet olgusu mahkûm edilirken, savaş galiplerinin görüşü ve özünde taklit etmeyi barındıran anlayış benimsetilmeye çalışıldı. Kurtuluşun doğrulukta olduğu anlayışının yerine, gemisini kurtaran kaptandır anlayışı yerleşti. Çalmayan/çırpmayan, doğruyu söyleyeni enayi görme eğilimi belirdi. Mideler doyurulurken, ruhlar aç bırakıldı. Seküler dünya görüşünün benimsetildiği ortamda kitabına uydurma mantığı gelişti. Emeği ile geçinmenin yerine toto-loto, döviz, faiz, borsa ekonominin olmazsa olmazları arasındaki yerini aldı. Özgür iradesiyle düşüncelerini beyandan dolayı başına iş açılabileceği korkusu olan, kişilik parçalanmasına maruz kalan ve ayakta kalma mücadelesi veren resmi ve özel görüşü farklı kişi ve kitleler ortaya çıktı. Kendisiyle barışık, inancıyla barışık, toplumu ile barışık nesiller yerine herkesle problemli kuşaklar yetişti. Kişiliği parçalanan, idealsiz, yüksek değerleri kişisel çıkarlarına feda eden bir nesil ile karşı karşıya olduğumuz inkâr edilemez.

ÖNERİLER:

1- PKK’ya karşı oluşturulan koruculuk sistemi süreç içerisinde başkalaşmış, bazı kişilerin silahın verdiği güvenle kişisel çıkar ve emellerini gerçekleştirmek için araç olarak kullandıkları görülmektedir. İlgili makamlar ciddi olarak konuyu ele almalı ve tasfiye süreci başlatılmalıdır. Denetim altıda olmaları, rahabilite edilmeleri ve ekonomik olarak sıkıntıya uğramamalarını teminen toplum yararına geliştirilecek sosyal projelerde işgüçlerinden yararlanılmalıdır.

2- Devlet adına PKK ile savaştıkları düşüncesiyle kendilerine ayrıcalıklı muamele yapılması yönünde beklentilerinin olmaması gerektiğine inandırılmalıdır. Adaletin herkes için prensibi yerleştirilmelidir. İnsanların kendi adaletlerini gerçekleştirme baskısından kurtulmaları sağlamak amacıyla: özelde Bilge katliamı, genelde bütün olaylar aydınlatılmalı suç işleyen kim olursa olsun toplum vicdanını rahatlatacak suçuna karşılık gelecek adil bir cezaya çarpıtılmalıdır.

3- Zorla kimsenin mülkünün tasarruf edilmesine müsaade edilmemeli, gerekiyorsa yasal boşluklar da doldurulmalı, kamu gücü ve adalet bu noktada yegâne belirleyici olmalıdır.

4- Ciddi bir eğitim seferberliği başlatılarak, cehaletin yerine bilgiyi, kin/düşmanlığın yerine sevgiyi, bencillik/çıkarcılığın yerine paylaşma duygusu geliştirilmelidir. Türkçe, matematik, fizik, kimya ve Biyoloji’yi içermeyen; İnsan ruhuna hitap eden sanat dallarından resim, müziğin yanı sıra sosyoloji, psikoloji, toplumun ortak değerleri, manevi değerler ve insanın evrendeki yeri ve önemini kapsayan bir proje geliştirilmelidir. İdealın/inancın gücünden yararlanılmanın önü açılmalıdır. Diksiyonu ve hitabeti düzgün kişiler seçilerek merkezi bir birimde eğitimden geçirildikten sonra Milli Eğitim ve Diyanet işleri Başkanlığı işbirliğinde gezici ekipler oluşturularak yerleşim yerleri bir program dâhilinde taranmalıdır. Bu kapsamda İnsan Kaynakları ve Kişisel Gelişim önemli bir yer tutmalıdır. Dini eğitimin kısıtlanmasından vazgeçilmelidir. Kin, kıskançlık ve öfke birikimine neden olan: emeksiz kazancın, bütçeden geçinmenin, yolsuzluğun, ihaleler ile zengin olmanın kısaca illegal kazancın önü alınmalıdır.

5- ALO 156 Jandarmanın arandığı ancak 1–1,5 saat sonra olay mahalline gidildiğine dair beyanlar bulunmaktadır. Zanlıların Karakoldaki yetkililerle özel bir ilişkilerinin olup olmadığı, gecikmede bunun etkili olup olmadığı, herhangi bir yönlendirme/cesaretlendirme olup olmadığı, bir vaatte bulunup bulunulmadığı mutlaka araştırılmalıdır. Zanlılar Sultan köy Karakoluna götürüldüğünde Komutanların orada hazır olmaları alışık bir durum mudur?

6- Yeni bir şiddet türü ile karşı karşıyayız. Tarih boyunca Kürtlerin töresinde benzer bir olay bulunmamaktadır. Gazetelerin üçüncü sayfalarında dünya ve ülke geneline ait her gün şiddet içerikli haberler önemli yer işgal etmektedir. Olay Kürtlere ve Mardin’e mal edilememelidir. Dolayısıyla şiddet ülkenin ortak problemi olarak görülmeli buna göre önlemler alınmalıdır. Namaza duranların imam ile birlikte öldürülmeleri mukaddes/mahrem olan değerlerin aşındırıldığını göstermektedir. Olay mahallin ki birisinin: “Televizyonda ki Kurtlar Vadisi filmi, Samanyolu TV’deki yayınlar özellikle Tek Türkiye filmi çocuklara kötü örnek olmaktadır”. yönündeki değerlendirmesi acıklı bir o kadar da düşündürücüdür. Basının (bazı Mukaddesatçı/muhafazakâr gazeteler dâhil) 2.ve 3. sayfalardaki kan, kin ve şiddet kokan yayınlar için yayın politikalarını gözden geçirmeleri gerekmiyor mu? TV (medya) yayınlarının bu konuda özdenetim, gerçekleşmiyorsa yasal denetime tabi tutulmalıdır. Din polemik konusu edilmemeli, dini değerlere saygının toplumsal barış açısından önemi kavranmalıdır.

7- Çatışma ortamından çıkmak için Türkiye’nin birinci sorunu olan Kürt sorunu çözülmeli, herkes sorumluluk bilinciyle hareket ederek çözümün parçası olmalıdır. Cumhurbaşkanı’nın, sorunun adını koyması iyi niyetin, ciddiyetin bir göstergesi olup bu fırsat kaçırılmamalıdır. Sorunun çözümünde bölgenin bütün güçleri sürece dâhil edilmelidir. İnsanımızın başka acılar çekmemesi için bunun tarihi bir görev olduğu unutulmamalıdır. PKK başkalarının şiddet referansı olmaktan çıkmak için sorumluluk anlayışı ile hareket etmeli, bu kapsamda şiddeti politik araç olmaktan çıkarmalıdır.

8- Devletin uyguladığı politika ve PKK’nın baskıları sonucu her ne kadar sayıları azalmış ise de; manevi liderler ve kanaat önderleri toplumun manevi olarak tanziminde önemli bir konuma sahip oldukları açıktır. Öylesine değil ciddi olarak eğitim sürecine dâhil edilmeleri pozitif etki yapacaktır.

9- Devlet inanç konusunda halkı ile barışmalıdır. Dini özgürlüklerin, toplumsal barışın temininde önemi tartışılamaz. Küskünlerin yaratılması ülke enerjisinin boşa harcanmasına zemin hazırlamaktadır. Özellikle Kur’an kursu ve eğitim alanında ki kısıtlamalar acilen ortadan kaldırılmalıdır.

Sonuç: Çelebiler (Olayı yaptıkları belirtilen ve öldürülenler) yıllar önce Mazıdağı’nın Helela köyünden Zanqırt (Bilge) köyüne fakir olarak geldikleri, 1985 yılında asıl köy sahipleri ile karıştıkları kavgada bir ölü ve bir felçli yaralıları olduğundan kan davalılarının köyden göç ettikleri,

1994 yılında köyde meydana gelen olayda 6 kişinin öldüğü ve olayın PKK tarafından yapıldığı belirtilerek kapatıldığı, köye koruculuk sisteminin getirildiği, korucu olarak operasyonel görev yaptıkları,

Göç eden köylülere ait olan arazilerin kendileri tarafından işletildiği, pikniğe uygun olması nedeniyle köyde Alabalık çiftliklerinin kurulduğu, köyden geçen boru hattından petrol çalındığı; Köyde oluşan bu atmosferde öldürülenlerin servet ve güç sağladıkları, her defasında köyde muhtar seçildikleri, kızlarını kendilerine layık görmemeleri katil zanlılarının bunu çekemedikleri ve kıskandıkları anlaşılmaktadır.

Modelleme potansiyeli bulunan bu olayın tekrar etmesinin önlenmesi için:

Çatışma sürecinde güç ve rant sağlamaya araç edilen koruculuk sistemi tasfiye edilmeli, korucular toplum yararına geliştirilecek sosyal projelerde çalıştırılmalıdır.

Doç. Dr. Mazhar Bağlı’nın Hükümet, anında açıklama yaparak oyunu bozmuş olabilir. Beşir Atalay katliamdan hemen sonra açıklama yaptı. “PKK değil” dedi. Onun bu dönemde İçişleri bakanı olması bir şanstır.” Yönündeki değerlendirmesine göre şanslı olduğuz bir zaman dilimindeyiz. Ya Beşir hoca içişleri bakanı olmasaydı?

Devlet “Adaletin mülkün temeli olduğu” gerçeği pratikte göstermelidir. Hizmet götürülmesi gereken insanların il merkezlerinde yaşayanlardan ibaret olmadığı gerçeğinden hareketle en ücra yerleşim biriminde yaşayanlar da kucaklanmalıdır. Adalet sistemi gözden geçirilerek, aksaklıklar giderilmeli, sorunlar vicdanları rahatlatacak şekilde çözülmelidir.

Başlatılacak etkin eğitim sürecine bölgenin bütün dinamikleri dâhil edilerek kardeşlik, paylaşma, fedakârlık duyguları yeşertilmelidir. Milli Eğitim ve Diyanet İşleri Başkanlığının ortaklaşa belirleyeceği eğitmenlere verilecek sosyal psikoloji kurslarını müteakip bir periyot dahilinde bütün yerleşim birimlerini içerecek şekilde toplum aydınlatılmalıdır.

Farklı bir şiddet anlayışı ile karşı karşıya olduğuz gerçeği görmeli, başta medya olmak üzere herkesin sorumluluk bilinciyle tavır geliştirmek zorunda olduğu bilinmelidir.

Olayların asıl nedeni olan Kürt sorunu oluşan pozitif ortamdan yararlanılarak geniş katılımlı bir konsensüs ile çözülmelidir.

Manevi liderler süreçte rol almalıdır. Herkesin ortak değeri olan inanç noktasında kısıtlamalar kaldırılarak devletin din ile barışması sağlanmalıdır. Toplumun ortak değerleri ortak iradeye dönüştürülmelidir.

Bürokraside etkin ve adil hizmet sunulmalı, rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma gibi toplum vicdanını yaralayan ve güven duygusu zedeleyen anlayışa savaş açılmalıdır. İhaleler şeffaf, herkesin katılabileceği açıklıkta yapılmalı, fesat karıştırma ve kaba kuvvetle ihalelerin alınmasının önü alınmalıdır. 28.05.2009

Abdurrahim Akdağ

E-mail: abdurrahimakdag@gmail.com

Tel: (505)3483625

EK: 1 Öldürülenlerin İsim Listesi

(1) Ölenlerin akrabaları, tanık, zanlı/tutukluların beyanları uzman görüşleri ve öldürülenlerin isim listesi Mazlumder raporundan alınmıştır.

(2) Mazhar Bağlı’nın görüşü Neşe Düzel ile yaptığı ve Taraf Gazetesinde 11.05.2009 tarihinde yayınlanan röportajdan alınmıştır.

Öldürülenlerin İsim Listesi


1- Hacı Halim Çelebi

2- Abdullah Çelebi

3- Şükriye Çelebi

4- Emine Çelebi

5- Hüseyin Çelebi

6- Zekiye Çelebi

7- Abdulvahap Çelebi

8- Cemile Çelebi

9- Hacı Abdulkadir Çelebi

10- Hacı Mehmet Çelebi

11- Kenan Çelebi

12- Sevgi Çelebi

13- Ali Çelebi

14- Cemil Çelebi

15- Halime Çelebi

16- Kerim Çelebi

17- Şükrü Çelebi

18- Çerin Çelebi

19- Şükran Çelebi

20- Mehmet Çelebi

21- Murat Çelebi

22- Savaş Çelebi

23- Halil Çelebi

24- Salih Çelebi

25- Arife Çelebi

26- Yıldız Çelebi

27- Muhittin Çelebi

28- Semiha Çelebi

29- Şeyhmus Çelebi

30- Fasih Çelebi

31- Seyri Çelebi

32- Neriman Çelebi

33- Sevim Çelebi

34- Yasemin Çelebi

35- Hacı Haluk Çelebi

36- Mithat Arı

37- Habip Arı

38- Kafiye Arı

39- Ruken Arı

40- Maruf Akyol

41- Abide Akyol

42- Orhan Akyol

43- Kevser Akyol

44- Kazım Ozan

ve üç doğmamış can.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum