8 Mayıs 2010

Ulya'nın müthiş serüvenleri

'Uzaylı Çocuk Ulya Mardin'de'de gerçeklerle efsaneler o denli güzel bir kurgu tekniğiyle anlatılıyor ki, sekiz yaş ve üzeri çocukların bir yandan edebi ve estetik gelişimleri, diğer yandan tarih, kültür, antropoloji gibi disiplinlerle ilişkileri güçlendiriliyor
http://i.radikal.com.tr/644x385/2010/04/29/fft5_mf423398.Jpeg
Türk çocuk ve gençlik edebiyatının önde gelen yazarlarından Nuran Turan’ın Uzaylı Ulya’sını Uzaylı Ulya Topkapı Sarayında adlı eserinde tanımış ve çok sevmiştik. Zira yazar söz konusu fantastik eserinde okurlarını geçmişle gelecek arasında ışın hızıyla bağlantı kurdurarak, uzayın derinliklerinde farklı bir yaşantı sürdüren Uzaylı Ulya ile tanıştırmıştı.
Yayın yönetmenliğini Melike Günyüz, editörlüğünü Necdet Neydim ve çizerliğini de Gökçe Akgül’ün gerçekleştirdiği Uzaylı Çocuk Ulya Mardin’de ve Uzaylı Ulya Topkapı Sarayında yapıtlarında yazar Turan’ın Türk çocuk ve gençlik edebiyatına, özellikle de fantastik çocuk ve gençlik edebiyatına yepyeni bir hava kattığını söyleyebiliriz. Her iki kitapta yer alan Ulya’nın uzay kütüphanesinde okuduğu kitapların ona olduğu kadar, küçük okurlara da farklı zaman dilimlerinde müthiş serüvenler yaşatacağı kesin.
Ulya’nın gerek dünyada gerekse Mardin’de yaşadığı olay ve maceralar, hem fantastik, hem de tarihi bir çerçevede edebi bir dille ama zengin kültürel aktarımlarla Türk okurlarına toplumsal kimlik kuramını haklı çıkaracak bir alt yapı sunar.
Uzaylı Çocuk Ulya Mardin’de’de gerçeklerle efsaneler o denli güzel bir kurgu tekniğiyle anlatılmaktadır ki, böylece sekiz yaş ve üzeri çocukların bir yandan edebi ve estetik gelişimleri sağlanmakta, diğer yandan da onların tarih, kültür, antropoloji, sanat, sanat tarihi, folklor ve bunun gibi disiplinlerle ilişkileri güçlendirilmektedir. Bunu yaparken de yazar asla geleneksel eğitim anlayışı ile değil anti-otoriter bir yaklaşımla öyküsünü anlatmakta, okurlara gerçekle düşlem dünyası arasında bir serüven yaşatmaktadır.
Kurgusal metinler çocuk okurlara farklı yaşam modelleri sunarlarken, onların yaşama daha kolay hazırlanmasına olanak sağlamaktadırlar. Bu tür metinler bir yandan onların hayata farklı pencerelerden bakmalarının önünü açarken, öte yandan da özellikle de yaratıcı yetilerinin ortaya çıkmasına ve gelişmesine önemli katkılar sağlar.
‘Babil Kulesi’ kitabını okurken Ulya birden kendini Babil Kulesinde bulur. Ama efsaneyi yaşarken gördükleri onu bir kez daha düşünmeye sevk eder. Ulya’nın, efsanelerden edindiği en ilginç bilgilerden birine göre, Babil Kulesi’ni inşa eden insanlar dünyada elbirliği ve gönül birliği içinde çalışmaktadırlar. Konuştukları dilin aynı olması Ulya’nın onlarla zihinsel iletişim de kurabilmesine yardımcı olur. Ulya daha önce aynı dilden konuşanların birbirini anladığını öğrenmiştir. Şimdi ise bütün insanların ayrı dili konuşması ilgisini çeker. Babil Kulesi nerdeyse biter ve insanlar sarı topazdan yapılmış bir yıldızı kulenin tepsine yerleştirirler ki, işte ne olursa o zaman olur. Işın selinin yıldızın üzerine düşmesiyle gök gürler ve yıldız binlerce parçaya bölünür. Yıldız yağmuru dinince, her kafadan bir ses çıkmaya başlar. Eserin kırılma noktası işte burada başlar. İnsanlar birbirlerini anlayamaz olurlar. Şayet sarı topaz Babil Kulesi’nin tepesinde kalmış olsaydı insanlar onun ve yıldızlar vasıtasıyla iletişim kurabileceklerdi. İnsanoğlu Tanrı ile iletişime geçebilecek miydi? Yoksa Ulya’nın sözünü ettiği kollarını gökyüzüne uzatan ‘arokarya ağacı’ sarı topaz yerine geçebilir miydi? Acaba bu patlama olmamış olsaydı insanlar aynı dili mi konuşurlardı? Aynı dili konuşan insanlar acaba birbirleriyle savaşmazlar mıydı?
Yazar, Ulya’yı kütüphanede okuduğu ‘Neval’in Günlüğü’ adlı kitabın içine öyle sokar ki, onun bu halini gören kütüphane sorumlusu, dilerse görüntülü sistemde kitabın filmini izleyebileceğini hatırlatır. Böylece Ulya okuduğu kitaptaki yeri bulup izlemeye koyulur ve kendisini Mardin’de bulur. Yazar burada öyle bir anlatım tekniği kullanır ki, okur zaman içinde ileri geri gidişlerle gerçek zaman ile geçmiş zaman arasında ister istemez bir köprü kurar.
Turan’ın eserinde özellikle vurguladığı nokta ise, Türkiye’de Mardin diye bir şehrin olduğu, burada farklı dil, kültür, din ve mezheplere ait insanların asırlardır yan yana barış, huzur ve dostluk içinde yaşadıklarıdır. Zira Nuran Turan “... Mardin’de sevgi ve dostlukla düşmanlıkların yok olduğunu...” görür.
Yazar, eserde akıcı ve anlaşılır bir Türkçe kullanmış olmasının yanı sıra kitabın sonuna eklediği sözlükle de eserde geçen sözcükleri açıklayarak okurların anadillerinin gelişmesine katkıda bulunur.
Turan, okurda, içinde yaşadığımız dünyanın Ulya’nın dünyasından her yönüyle daha güzel ve farklı olduğu izlenimini uyandırır. Dünyanın ne denli yaşanılası bir yer olduğunun uyarısını da yaparak, Ulya’nın bile kitaplıktan ayrılırken dünyayı özlediğini ve dünyayı tekrar görmek için geleceği zamanı iple çektiğini dile getirir. Böylelikle de okurlara, içinde yaşadıkları dünyanın değerinin bilinmesi gerektiği iletisini verir.

UZAYLI ÇOCUK ULYA MARDİN’DE
Nuran Turan
Resimleyen: Gökçe Akgül
Erdem Yayınları
2010, 72 sayfa, 6 TL.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum