25 Kasım 2007

GÖRÜNEN KÖY...

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
2007 yılını geride bırakmak üzereyiz. Dünya daha çok demokrasi, daha çok insan hakları, daha çok sosyal refah, daha çok ekonomik ve teknolojik düzeyden bahsederken biz yüz yıla aşkındır ayaklarımıza takıp peşimizden sürükleyip getirdiğimiz ve olmazsa olmazlarımız arasına soktuğumuz basit ve sıradan şeylerle uğraşmaktayız. Evet basit ve sıradan şeyler. Basit ve sıradan olan şeyleri yenemediğimiz sürece dünyanın peşinden koştuğu şeyleri menzilimize girmesi mümkün görünmemektedir. Bu ülkede yaşayan herkesin bir birini tanımadığı sürece güvenmesi mümkün kılınamaz. Herkes kim olduğunu ve ne yapmak istediğini yaşadığı topluma rahatça ifade edebilirse bir birimizi tanıyabiliriz. Yoksa bir birimiz ile alakalı tahminden öteye gidemeyeceğimiz gibi söyleyeceğimiz her şeye de şüphe ile bakarız. Tanıma insanın kendisiyle başlamalı, biz kendimizi ne kadar tanıyoruz. Kendimize karşı ne kadar doğruyuz. Bu soru ile başlarsak işe en azından kendimizi tanımakla başlamış oluruz.

***
Dünyadaki değişim hızı çerçevesinde şüphesiz bizlerde ülke olarak bundan payımızı almaktayız, bu olumlu değişimden aldığımız paya baktığımızda dağılım eşit şekilde olmaktadır. Tamam, belki kalkındığımızı hissedebiliyoruz ama istatistik verilere baktığımızda yine bölge olarak en alt sıralardayız. Bu değişim bölgeler arası gelişmişlik farkı dikkate alınarak dağıtılmıyor. Geçen gün 2007 yılında dağıtılan teşvik kredileri ve kalkınma verileri açıklandı, yine bölge olarak sonuncuyuz. Bu verileri artık açıklamak istemiyorum çünkü bu bizi motive etmediği gibi, umudumuzu kırmaya başladı. Bu işten sorumlu olanlara bunu sorduğumuzda verdikleri cevap; Boyumuz uzun ama yorgan kısadır. Yukarı çeksek ayaklar, aşağı çeksek başımız dışarıda kalmaktadır. Bazen "ortalayalım derken biraz aşağıdan, biraz da yukarıdan ama bu sefer de ikisinde birden açık verilmektedir. Ekonomi dilinde bu iki açık kısaca cari açık ve bütçe açığından oluşmaktadır. Yıllardan beri sorunu kökten çözemediğimiz için bu açıklara katlanmaktayız ancak sonunda zorunlu bir şekilde krize girmekte, ardından da (ve çoğu kez bir IMF programı eşliğinde) "büzülmek" suretiyle yorganı yeterli hale getirmekteyiz.

***
Türkiye ekonomisi 2001 krizinde girdiği narkozdan büyük oranda çıkmış, ancak buna rağmen hala bekleme odasında müşahede altında tutulmaktadır. Güneydoğu ile ilgili kimse pembe tablolar çizmeye kalkmasın, yaptığımız araştırmalarda sosyal yaşantıda düzelme görünüyor gibi olsa da bu sadece vitrindir. Birde vitrinin arkasında olan kocaman mağazanın içine bakmak gerek. İşsizlik gittikçe artmakta, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan insanlarımızın çığlıklarını şimdilik sadece geçici yardım ve asalaklaştırma politikaları ile kapatılması bunun bittiğini göstermez, bu yaraya sadece tampon yapmaktır. Operasyon yapılmadığı sürece yara patlamaya mecburdur. Daha önceden belirlenen büyüme hedefi nerede, gerçekleşmeler nerede? Ortaya çıkan bu sonuç, tabir yerinde ise ekonominin temel meselelerine "arabesk" bir yaklaşımı yansıtmaktadır. O da şudur, büyüme hedefleri gerçekçi bir şekilde belirlenir ve bu rakam tutturulmaya çalışılır. Altında kalınırsa bunun tedbirleri alınır, üstüne çıkılırsa da bu durumda ekonomi soğutulur. Bir başka ifade ile en azından "hedef büyüme ne kadar aşılırsa o kadar başarılıyız" yaklaşımı mesnetsizdir.Bu bağlamda yüzde 5 büyümesi planlanan bir ekonomi yılın ilk yarısında yüzde 15 büyürse, hele bir de yıl sonunda yüzde 10’larda kapatırsa, buradan ya programın hazırlanmasında, temel varsayımlarında ve/veya Türkiye’ye bakışta çok ciddi sıkıntıların olduğu sonucuna varmak gerekir, ya da bu büyüme son derece sakıncalıdır ve er geç bunun bir bedeli olur. Galiba Türkiye’de olan bu ikisin arasında bir şeydir. Artık büyümeden de korkar olduk, sonradan yaşayacağımız olumsuz bir sürpriz ile karşılaşabiliriz endişesi sardı bizdi.

***
Son zamanlarda bölge olarak edindiğimiz sevindirici haberlerden biride KOBİ kredilerinin alınabilirlik durumunun iyileştirilmesi ve Diyarbakır’ da Kredi Garanti Fonu temsilciliğinin açılması. 10–11 Kasım tarihinde gerçekleşen KOBİ Fuarı’nda katılımcıların ziyaretçilere konu ile ilgili açıklamaları sevindiriciydi. Buda umudumuzun devam ettiğini hissettirdi bize. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru proje ile iş hayatına atıldığı takdirde ücretsiz hizmet veren KOSGEB, GAP GİDEM, İGEM ve benzeri kurumlardan temin edilecek Ar-Ge desteği ile sonuca gitmenin mümkün olduğu görülmektedir. Kafanızdakileri artık projeye dökmenin zamanı gelmedi mi?, bence geldi, çünkü bu zaman, doğru zamandır.
Sevgiyle Kalın.

Şükrü ADANIR
OSGİADGenel Sekreteri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum