-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Dünya küresel ısınmadan bahsederken, bizler hep bu konuyu öteledik. Buna gerekçe olarak, nasıl olsa Güneydoğu’nun uzun yıllar yetecek düzeyde suyunun olduğu yönündeydi. Hatta kimileri bu uzun süreyi 25 ila 50 yıl olarak telaffuz etti. Bu öngörüler çok eski değil, daha geçen yıl ifade edildi.
Ama, aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen şu an herkes kuraklıktan ve yağışların olmamasından tarım sektörünün ve dolaysıyla bu sektörden beslenen sanayi kesimi ile yapılan ticari hesapların tutmadığını görüyor.
2008’in Eylül ve Ekim aylarında yaşanacağını tahmin ettiğim ekonomik sıkıntının başta tacirler olmak üzere, bu iş üzerine hesap yapmış herkesi sıkıntıya sokacağı ve ekonomik, sosyal anlamda birçok kişiyi tüketme noktasına getireceği aşikardır. İçme suyumuz var diyelim, peki suyun sindirmeye yarayacağı lokmayı nasıl temin edeceğiz? Boş boğaza vereceğimiz su ne kadar fayda sağlayacaktır? Burada biraz düşünelim lütfen…
Büyüklerimden duyduğum kadarıyla bu toplumda yaşanan en son kıtlık döneminde, dört yıl üst üste yağış olmamış ve bundan ötürü ölen insanların sayısının hiçte yabana atılacak kadar olmadığıydı. Her ne kadar teknoloji gelişmiş olsa bile, yeraltı sularını kullanabildiğimiz bir dönemde yaşıyor olsak bile, teknolojiden ne kadar faydalanabiliyoruz? Yeraltı su kaynakları ne kadar süre yeterli gelecektir? Yeraltındaki su rezervlerini koruyacak kadar teknolojiye sahip miyiz?
Umudumuzu yarınlardan sonraya ertelemişken, bunca sıkıntının yanında hiçte gündemde olmayan bir konunun gelip gündemin en başına oturması, işleri oldukça karmaşık bir hale getirdi. Peki, bu konu ile ilgili nasıl bir önlem alınacak? Nasıl yasal bir düzenleme getirilecek? Getirilecek düzenleme 5084 sayılı yatırımların ve istihdamın teşviki hakkında kanun ile akabinde çıkarılan 5615 sayılı kanun gibi çözümden uzak mı olacak? 5084 ve 5615 sayılı kanun süresini doldurmak üzere iken, ne yatırımı, ne de istihdamı artırmadığı gibi, beraberinde haksız rekabeti getirirken alınacak önlemler hangi haksızlığı doğuracak acaba?
Geçen günlerde yapılan bir değerlendirmede, en kıymetli markalarda ilk 100 sıralamasına hiçbir Türk markası girmezken, dünyanın en pahalı markası Coca Cola 67,5 milyar dolar ile birinci olurken, sadece bir içecek ürünü markasının kâğıt üzerindeki değerinin dünyada 26 ülkenin gelirinin toplamına eşit olması, dağılımdaki eşitsizliği ve muhtemel olan bir kıtlıkta yaşanacak sıkıntının boyutunu hesaplamak mümkün olsa gerek.
Sevgili okurlar hiç bu kadar soru işareti içeren bir yazıyı daha önceden yazdığımı hatırlamıyorum. Umut yarından sonra da olsa, hala var olduğunu bilmek sevindirici olsa gerek.
Sevgiyle Kalın.
Şükrü ADANIR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum