29 Eylül 2007

MARDİN TARİHİNDE SÜRGÜCÜLÜLER'İN ROLÜ

----------------------------------------------------------------------------------------------
Amacımız, devletin arşivlerinden gün ışığına çıkmış Sürgücü ile ilgili belgeleri toplayıp, Belgelere dayalı bir Sürgücü tarihinin yazılmasına katkı sağlamak. Bu Sürgücü ile ilgili alıntı yaptığımız kitap Osmanlı imparatorluğu zamanında yaşamış olan Mardinli Müftü ABDÜLSELAM EFENDİ' nin MARDİN TARİHİ adlı eserinin Türkçeye çevrilmiş halidir. Mardin Tarihi İhtisas Kütüphanesinde Arapçadan veya Osmanlıcadan Türkçeye çevrilmiş onlarca yayınlanmış kitap var. Hepsi aslına uygun bir şekilde sade bir dille Türkçeye çevrilmiş. Çoğuna daha bakmış değilim ama eminimki bütün kitaplarda da Sürgücü ile ilgili tarihi kesitler mevcuttur. Sizi sıkmamak amacıyla aşağıdaki kitaptan kısa bir alıntı yaptım. Bu kitap ile ilgili herhangi bir yorumda bulunmadım. Bu yazıyı mutlaka okumanızı öneriririm. Ancak daha sağlıklı bilgilere sahip olmak için mutlaka kitabın tamamını ve kütüphanedeki diğer kitaplarını da okumanızı öneririm. Mardin Valiliği tarafından kütüphaneye yeni kitaplar kazandırılmaya devam ediliyor. İnternette yayınlanan bütün kitaplar bedavadır. Mardin Valiliğinin internet sitesinden kitapları kolay bir şekilde bilgisayarınıza indirebilirsiniz. Mehmet AYAZ

Alıntı yaptığımız Kaynak kitap

ABDÜSSELAM EFENDİ’NİN MARDİN TARİHİ

Mardin Tarihi İhtisas Kütüphanesi Yayın No:17
Hazırlayan
Hüseyin Haşimi Güneş
Yayın Tarihi İstanbul–2007
Kitabın tüm hakları: MARDİN VALİLİĞİ'NE AİİTTİ

OSMANLI HAKİMİYETİNDE MARDİN
........
SAYFA 95

Silahtar veziri Mustafa Ağa (Miladi 1787) Bir yıl idarecilik yaptı. Bu voyvoda, Serdar Muhammed Ağa ve Hasan Tuti tarafından öldürüldü. Sonra; Üçüncü defa Millizade İsa Bey Mardin idarecisi oldu (Miladi 1787) 6 ay idarecilik yaptı. İkinci defa İbrahim Efendi (Miladi1788) 2 yıl idarecilik yaptı. Bunun döneminde sultan Abdülhamid öldü. Yerine sultan Selim geçti. Dördüncü defa İsa Bey idareci oldu (Miladi 1790). Bu dönemde sultanın emriyle Bağdat Valisi Süleyman Paşa, Milli Timur Ağa’yı ele geçirmek için Mardin’e doğru geldi. Önce Harzem’de ordusuyla konakladı. Haberi alan Timur Ağa hemen Sincar’a kaçarak kurtuldu.

Aradan bir yıl geçtikten sonra Timur Ağa Bağdat’a giderek Süleyman Paşa’ya sığındı. Affedilmesi için Süleyman Paşa’nın Sultan’dan aracı olmasını ve kendisine vezirlik makamına getirilmesini istedi. Bu isteklerini kabul eden Süleyman Paşa, Sultan’ın Timur Ağa’yı affetmesini ve Reha’ya vezir olarak atanmasını sağladı. Bunun üzerine Timur Ağa Reha’ya gitti (1215). Ancak, Reha halkı Timur Ağa’nın kendilerine vali tayin edilmesine karşı çıkarak şehre girişini engellediler. Halkın isyanı, sultan’ın Timur Ağa’yı azlettiğini bildirinceye kadar devam etti.
Ardından Süleyman Paşa Mardin’e doğru hareket edince Timur Ağa kaçtı. Süleyman Paşa, Musan aşiretine mensup 120 Yezidiyi ansızın öldürdü. Sürgücülü Hüseyin Ağa ile Ğurslu Hacı Hasan Ağa’yı Mardin çarşısında astırarak idam etti (24 Eylül 1791).

SAYFA 96

O sıralarda Mardin surları Timurlenk saldırılarından veya Kasım Padişah döneminden beri harabe durumdaydı. Süleyman Paşa, Sultan Selim’den surların tamir edilmesi için izin alarak üç yıl devam edecek bir tamir sürecini başlattıktan sonra Bağdat’a döndü (01 Ekim 1791)
Aynı yılın Recep ayında Mardin voyvodası İsa Bey’in önderliğinde surların tamiratına başlandı. İsa Bey iki yıl voyvodalık yaptıktan sonra Zilhicce ayında arefe günü vefat etti (Miladi Temmuz 1792).

Yerine kardeşi Mehmet Necib Bey geçti. Zorbalıkla yönetmeye başlayan Necib Bey’e karşı halk galeyana gelerek Milli aşiretine reislik yapan oğlu Yusuf Mehmed’i öldürdüler. Necip Bey’in aldığı önlemler işe yaramayınca voyvodalığı bırakarak kaçtı (Miladi 1792). İdareciliği dört ay sürmüştür.

Ardından ikinci kez Sarı Mehmet Ağa voyvoda oldu. Koçhisar köyüne giden Sarı Mehmed Ağa, Tüfekçibaşı Hişman’ın oğlu Hacı Mehmed’i öldürdü. Ardından Mardin’e dönmek istedi ise de şehir halkı dönüşünü engelledi. Oniki ay idarecilik yaptı. Yerine Bağdat’lı Ali Bey geçti. Daha önce Tüfekçibaşı olan Daşi aşireti mensubu Abdülkadir’i öldürünce bütün Daşiler Mardin’i terk ederek kaçtı. Şehzade Abdürrahim Ağa, Tüfekçibaşı oldu. İleride anlatacağımız gibi ölümü de Daşilerin elinden olacak olan Abdürrahim Ağa bu aşirete karşı büyük bir düşmanlık yapıyordu.

Ali Bey’in idareciliği altı ay sonra sona ermiştir (Miladi 1795). Ardından ikinci kez Millizade Mehmet Necip Bey idareciliğe atandı. Bunun üzerine Bağdat’tan yola çıkarak geleneklere göre önce Firdevs bahçelerinde konakladı. Atama haberini alan Tüfekçibaşı Abdürrahim bu karara karşı çıkarak isyan etti.

SAYFA 97


Savur Emiri Salih Bey ve Sürgücü aşiretinden Fendi’yi de yanına aldı. Bunun üzerine Mehmet Necib Bey hemen Nusaybin’e giderek durumu Süleyman Paşa’ya bildirdi. Abdürrahim’in isyanına öfkelenen vezir Süleyman paşa, Musul, Kerkük, Kürt ve ova aşiretinden bir çoğunu yanına alıp yola koyuldu. Önce Sürgücü üzerine gitti. Liderlerinden olan Timur’u yanına aldı.

Böylece Sürgücü aşireti ikiye bölünmüştür; Timur taraftarları ve Fendi taraftarları. Mehmet Necib Bey Sürgücü aşiretinden Timur taraftarlarını da yanına alarak Fendi’nin üzerine saldırdı. Allah’ın yardımıyla Fendi Ağa’nın taraftarlarını yenerek birçoğunu öldürdü. Mardin şehir merkezi kırk gün muhasara altında kaldı. Hasat dönemi olduğundan gıda sıkıntısı ortaya çıkmaya başlamış, Mardin sakinleri buğday bulamadıklarından nohut tüketmeye başlamıştı. Artık bu duruma tahammül edemeyen halk Mardin’i elinde tutan Abdürdahim’i teslim olmaya zorladı.

Baskılara dayanamayan Abdürrahim o dönemde idareciliğe atanmış olan Bayluk (Beyayulak) sultan’a barış için bir heyet gönderdi. Bayluk Sultan gelen heyetin özürlerini ve af dileklerini -Abdürrahim’i cezalandırmak için kendisine teslim etmeleri şartıyla- kabul etti. Heyet Mardin’e dönerek şartları bildirince Abdurrahim kendisinin de affedileceği umuduyla teslim oldu. Bunun üzerine Abdurrahim tutuklanarak Bağdat’a gönderildi. Ardından Mardin’e giren Bayluk, asileri cezalandırmaya başladı. Bir kısmını idam ederken bir kısmını da Bağdat’a sürgüne gönderdi. İdam ettikleri arasında Kale Dizdarı Mahmut Ağa, Ulu Cami Hatibi Lütfullah Efendi, Pazarbaşı Hacı Ahmed Ebcit, Ali Avr’ın oğlu Hacı Mehmet vardı. Abdurrahim’in evini yıkarak mallarını müsadere etti. Böylece Kürtler arasında nüfuz sahibi olmaya başladı. Bu dönemde gıda ve meyvelerin fiyatı düşmeye başladı. Buğday kilesi 4 kuruşa arpanın kilesi ise 2 kuruşa inmişti. Ancak onun döneminde veba salgını ortaya çıktı.

SAYFA 98

(Miladi 1796)’de idareci olan Bayluk Sultan 4 yıl sonra görevi sona ermiştir (Miladi 1799). Ardından Derviş Ağa (Miladi 1799) 3 ay idarecilik yaptı. Sonra Abdulah Ağa idareci oldu.

Daşi aşiretinden Fettah Bey, Abdulah Ağa’ya isyan ederek aşiretinden birçok kişiyi de yanına aldı. Abdullah Bey askerleriyle üzerine gidince adamlarıyla birlikte Mansuriye’ye kaçtı. Kısa bir süre sonra yandaşları dağıldı. Abdullah Bey, Melik Mahmut Camisine küçük bir minare yaptırmıştı. Ayrıca Erbil, Basra ve Bender’de birer medrese yaptırmıştı.

Bu sıralarda Bağdat valisi Süleyman Paşa vefat etmiş Ali Paşa vali olmuştu. İçine korku düşen Abdullah Ağa Mardin’i terk ederek yeni valinin kendisine zarar vermemesi için Hasankeyf’e kaçmıştı. Ali Paşa onu affedince Bağdat’a gitti (Miladi 1803). 1 yıl 5 ay idarecilik yaptı.

Abdullah Ağa’nın yerine eski voyvoda Sarı Mehmet Ağa’nın oğlu Mustafa Ağa tekrar Mardin’e voyvoda olarak atandı (Nisan 1218) 6 ay idarecilik yaptı.
Üçüncü defa Ali Bey voyvoda oldu. Onun döneminde özellikle Kikan bölgelerindeki tarlalara böcekler büyük zarar verdi. Buğdayın kilesi 10 kuruştan 50 kuruşa çıktı (Miladi 1804).

Ali paşa Sincar’ı almak için Bağdat’tan geldi. Gayr-ı müslimlerden birçok köyü ele geçirdi. Ancak Bağdat ayanlarından olan Şavir’in çocukları Ali Paşa’ya karşı çıkarak ihanet ettiler. Bunun üzerine hepsini öldürdü. Daha sonra Bağdat’a doğru dönerken Ali Bey vezir Ali Paşa’yı karşıladı. Vezir, Ali Bey’e Mardin halkına verilmek üzere buğday ve arpa gibi gıda maddelerini vererek vedalaşıp ayrıldı. 2 yıl idarecilik yapan Ali Bey 18 Eylül 1805’de zehirlenerek öldü.

SAYFA 99

Onun yerine Millizade eski voyvoda İsa Bey’in oğlu Mehmet Sadık Bey idareci oldu. Sadık Bey, Daşi aşiretinden Ali Kahya’nın oğlu Tüfekçibaşı Hüseyin’i ve başka birini tutuklatmadan öldürmeye niyetlendi. Niyetini anlayan bu iki kişi derhal şehri terk ederek Ömeryan liderine sığındılar ve taraftar toplamak için fitne fesat yapmaya başladılar. Bazı kürtler yanlarında yer almaya başladılarsa da aklı başında insanlar onlara yanaşmadı. Mehmed Sadık Bey, Abdülfettah Beyi tüfekçibaşı, Ahmed Ağa’yı ise odabaşı yaptı. Bu ikisi de Daşi aşiretinden olmakla birlikte Kısıki boylarındandılar. Hacı Mustafa ve Hüseyin ise Daşi aşiretinin Haruniye boylarındandılar.

Daşiler aslen Ömeri ovasından, kıtlıktan dolayı Mardin’e gelen Kürtlerdir. Şehre ilk geldiklerinde harabe evlerde ve mağaralarda yaşıyorlardı. Son derece fakir olan bu insanlar geçimini sağlamak için türlü işlerle uğraşıyorlardı; Odunculuk, dilencilik, hırsızlık. Birkaç boydan oluşan bu aşiretin sayısı Yunus bin Matta (Hz.Yunus a.s.) kavminin sayısı kadardı (200.000). Daşi aşiretinin en ünlü boyları Haruni ve Kısikidir. İşte voyvoda bu aşiret mensuplarının katlini istiyordu. Nerelisin? diye sorulduğunda; “Botan Kürtlerinden” diye cevap verirlerdi. Zamanla şehrin birçok yerinde iş bulmaya başladılar.

Onların arasında birçok cesur, güçlü, kuvvetli, mert insanlar vardı. Çarşıda bekçilik yapan birçok aşiret mensubu vardı. Becerilerini göstererek, idarecilerin katında yer almaya başladılar. Şehrin idari işleri onlara danışılarak yapılmaya başlandı. Ardından şehrin birçok ileri gelenini öldürerek yerlerine geçmeye başladılar. Öyle ki, idarecilere yakın olan bir tek onlardı. Tıpkı Abbasi Devletindeki Türkler gibi güçlenmişlerdi. Bu nedenle halk onlardan korkuyordu. Artık her işin iyi veya kötü bir şekilde sonuçlandırılması bunların elindeydi.

SAYFA 100

Bu aşiretin en önde geleni tüfekçibaşı, daha sonraki Odabaşı, en geride kalanı ise Hasbaşı, bunun dışındaki makamlar onlar için musibet sayılırdı. Bunlardan birisi makamından olmaktansa ölmeyi hatta öldürülmeyi yeğlerdi. Şimdi ise bunlar kürtlerin eline geçmişlerdi. Balıkçı ağına takılmış balık gibi, kurdun ağzındaki kuzu gibi veya doktorun elindeki hasta gibidirler. Kürtler bu Daşi aşiretlerinden istediklerini görevden alıyor yada yeni bir görev veriyor, canının istediği insana zulmediyor, dinine-dünyasına karışıyor, hatta isterse öldürüyor. Canı istiyorsa izzet ve ikramda bulunuyor.

Görevinden alınan Hacı Mustafa ve taraftarları büyük bir hezimete uğramışlardı. Onun yerine Abdülfettah Bey tüfekçibaşı olmuştu. Böylelikle Daşi aşiretinin Kısiki ve Haruni boyları arasındaki kin ve nefret daha da çoğalmıştı. Bu nedenle halk korku ve endişe içindeydi. Bu iki boy arasındaki muhalefet Millizade Sadık Bey’in idarecilikten azledilmesine kadar devam etti(Miladi 1807). Bir buçuk yıl idarecilik yapan Sadık Bey (Miadi 1807)’de görevinden alınmıştır.
Daha sonra yerine Espir Ağa’nın oğlu Osman Ağa idareci oldu. Onun döneminde zalimler bertaraf edilmiş halk huzura kavuşmuştu.

İlk göreve geldiğinde büyük sıkıntılar vardı. Fitne ve fesat ortaya çıkmaya ve günden güne ortalık daha da karışmaya başlamıştı. Bunun üzerine azapağası Hacı Hüseyin, kötülüğün kaynağı olarak Daşi aşiretini göstererek halktan birçok serseriyi etrafında topladı. Ardından Fettah Bey’e haber göndererek şehirden çıkması gerektiğini aksi halde kendisine ve taraftarlarına büyük zararlar verileceğini bildirdi. Bunun üzerine Daşi aşiretinin Kısiki boyundan olan Fettah Bey ve taraftarları şehri terk ederek kaçtılar. Ertesi gün Daşi aşiretinin Haruni boyundan olanlar bu durumu fırsat bilip şehre girmek istedilerse de azapağası Hacı Hüseyin bunları da şehre almadı. Bunun üzerine Daşi aşiretinin bu iki boyu birleşerek Mardin’i

SAYFA 101

kuşatma altına aldı. Bu sırada Bağdat valisi Ali Paşa ölmüş yerine Süleyman Paşa geçmişti. Mardin Halkı Süleyman Paşa’ya bir heyet göndererek yardım istedi. Süleyman Paşa Daşi aşiretinin hiçbir mensubunun Mardin’e alınmaması için bir ferman çıkardı (Şubat 1808.

Osman Ağa bazı asileri cezalandırmak için Mardin ovasına doğru yola çıktığı sırada Harrin köyünde vefat etti. Artık Mardin halkı başsız kalmıştı. Beş ay idarecilik yapan Osman Ağa 11 Şubat 1809 ’te ölmüştür.

Daha sonra yerine “ebu-Dibs” lakaplı Ahmed Ağa idareci oldu. Başından beri hesabını yapmış olan Ahmed Ağa, gizliden Daşi aşiretinden Harunilerle anlaşmış ve yanlarına Ömeriler ile bazı dağlı kürtleri de alarak şehre saldırmaları için silahlandırıyordu. Bunlar geceleyin sık sık Savur Kapısından şehre saldırıyorlardı. Bu dönemde şehir üç kişiden sorulurdu. Şeyhzade Abdurrahim Ağa, Azapağası Hacı Hüseyin Ağa ve Bayraktar Hacı Ahmed. Bunların üçü de tüccar kişilerdi. Beş ay kadar süren bu saldırıları halk bir şekilde püskürtüyordu. Ancak aralarında birliktelik olmadığı gibi gerçek anlamda liderlik yapacak kimse de yoktu. Saldırıların devam ettiği bir sırada şehirden Hızır Kasım adında birinin ihanet etmesi sonucunda surları içerden yıkarak saldırganların şehre girmesini sağladı. Harunilerin şehre girmeyi başardığını duyan Voyvoda Ebu Dibs Ahmed Ağa çok sevindi. Saldırganlar çarşı-pazara dalarak talan etmeye başladılar. Ardından Azapağası’nın evini talan ederek Tekye ve Mişkinye mahallesine saldırarak yağmalamaya devam ettiler. Bayraktar Hacı Ahmed’i de yakalayarak öldürdüler. Ancak saldırganlar kaleyi ele geçiremedi. Kuşatma altına aldılarsa da yaklaştıklarında yukarıdan karşı saldırıyla püskürtülüyorlardı.

Ömeryan, Karandelan, Rişmil, Kabala, Belabil’den oluşan bu saldırganlar, bir taraftan çarşı pazarı talan ederken öbür taraftan halka büyük

SAYFA 102

eziyetler ediyorlardı. Abdurrahim Ağa’yı tutuklayarak hapse attılar. Sonra da öldürdüler. Azapağası onlardan korktuğu için yanlarında yer almıştı. Suru delip şehre girdikleri tarih 16 Ekim 1808.

Kale halkı Ramazan ayına kadar tam 14 gün kuşatma altında kaldı. Bu duruma tahammül etmeyen Kıssikilerin lideri Fettah Bey yanına kendi aşireti yanı sıra Ğurs ve Denbeli aşiretini de alarak şehre girdi. Kuşatma altındakilerinin yardımıyla da saldırganları yendi. Ancak kendi taraftarları ve Mardin’den bazı insanların katılımıyla ikinci bir talan başladı (9 Ramazan 1223- 29 Ekim 1808). 10 ay idarecilik yapan Ebu Dibs Ahmed Ağa Muharrem 1223 Şubat 1808’de göreve başlamıştı. Daha sonra yerine Azapağası Hacı Hüseyin Ağa idareci oldu. Şehrin talan edildiğini duyan Bağdat Valisi Süleyman Paşa, idareciliğe zaten daha önce de istekli olan ancak saldırılardan kaçan Hacı Hüseyin Ağa’yı getirdi. Atama emrini alan Hüseyin Ağa hemen Mardin’e dönerek talana katılan herkesi cezalandırmaya başladı. Bütün aşiretleri itaat etmeye çağırdı. İsyana katılan birçok aşiret liderini ve ileri gelenleri öldürdü. Öldürdükleri arasında; Ğurs lideri Abdullah Ağa, Ömeryan lideri zor Mustafa Ağa, Tüfekçibaşı Abdülfettah Bey, Kiki lideri Ahmed Molla Ali ve Abdi Ağa, Ğurslu Gullek lakaplı acımasız bir adamı, Hasbaşı İbrahim Hallaf ve başkaları. Kalede tutuklu bulunan Daşi ve Belabil aşireti mensubu 24 kişiyi de kalede öldürdü. Öyle ki bunların kanı kalenin dibine kadar akmıştı. Kalenin dış kapısında da iki kişiyi astırarak gözdağı vermek için teşhir etti. Bağdat valisinden 2.000 takviye asker alarak -yağmaya en çok karışmış olan- Belabil ve Rişmil köylerine gitti. Bu iki köyden de 50 kişiyi öldürdü. Çocuk ve kadınlardan 200 kişiyi de yanına rehin olarak aldı. Daha sonra para karşılığında onları serbest bıraktı.
Böylece kale hile ile elden çıkmış ve ilk olarak Bağdat Bartali’lerinin eline geçmiş oldu.

SAYFA 103

Bu tarihten sonra Mardin, Bağdat Bartali’lerin eline geçmişti. Bu nedenlede şehrin huzuru kaçmıştı (02 Nisan 1809).

Süleyman Paşa Bağdat’tan gelerek önce Mardin’de konakladı. Akabinde Diyarbekir’e doğru hareket ederek şehri kuşatmaya aldı ancak ele geçiremedi ve geri döndü. Bağdat’a dönerken Hacı Hüseyin Ağa Nusaybin’e kadar onu uğurladı ve Mardin’e geri döndü. Nusaybin’den zehirlenmiş olarak geri dönen Hacı Hüseyin Ağa kısa bir süre sonra öldü. 6 ay 10 gün idarecilik yapan Hacı Hüseyin Ağa (08 Temmuz 1809 tarihinde vefat etti.

Yerine Mehmet Sait Ağa geçti. Atama haberi geldiğinde kendisi ovada bulunuyordu. Daha önce isyan hareketlerinde bulunmuş ve kaçak durumunda olan Daşiler itaatte bulunmak için yanında yer aldılar. Hacı Hüseyin Ağa’nın kardeşi Derviş Ağa ise idarecilik kendisine verilmedi diye yanına birçok kişiyi de alarak isyan hareketini başlattı. Mehmet Sait Ağa ve Daşileri Mardin idareciliğinden atmak için başlattığı saldırı harekatı başarısız olunca çareyi kaçmakta buldu. O sırada kale Bağdat Bartali’lerinin elindeydi. Ovaya kaçan Derviş Ağa’nın peşine Milli aşiretinden adamlar gönderdi. Derviş Ağa kurtulmak için bir mağaraya saklandıysa da bulunarak öldürüldü(02 Eylül 1809).

Mehmet Sait Ağa böylece muradına erdi. Derviş Ağa’nın öldürüldüğünü duyan Mardin’deki taraftarları korkarak şehirden kaçtılar. Ancak bir süre sonra Mehmet Sait Ağa’yla anlaşarak Daşiler dahil çoğu geri döndü.
Bu dönemde Osmanlı Sultanı, Reisü’l Küttab’ı bazı kişileri tutuklatmak ve idam etmek üzere Bağdat’a göndermişti. Reisü’l-küttap önce Bağdat Valisi Süleyman Paşa’yı teslim almak için birkaç kez savaşmak zorunda kaldı. Sonunda valiyi tutuklayarak öldürdü ve kesik başını sultana

SAYFA 104

gönderdi (Mayıs 1810). Sonra Bağdat valiliğine Abdullah Paşa atandı.
Bazı fesatçılar Mehmet Sait Ağa ile yeni Bağdat Valisinin arasını bozarak ortalığı karıştırdılar. Bunun üzerine Bağdat Valisi, Mehmet Sait Ağa’nın tutuklanmasını emretti. Tutuklanarak cezaevine konulan Mehmet Sait Ağa’nın tüm mallarını da müsadere ettiler (06 Temmuz 1812). 3 yıl idarecilik yapan Mehmet Sait Ağa Haziran 1809’da idareciliğe getirilmişti.

Ardından Mardin idareciliğine Erbilli Ömer Ağa Ebu Nezir getirildi. Bu şahıs ilk önce Mehmet Sait Ağa’nın tüm mallarını kendine aldı. Sonra Mehmet Sait Ağa ve yandaşlarını öldürmek istedi. Ancak kısa bir süre sonra Nusaybin’den geziden dönerken hayatını kaybetti (14 Ekim 1812). 3 Ay idarecilik yaptı. Bu arada Bağdat Valisi Abdullah Paşa kalede tutuklu bulunan Mehmet Sait Ağa’nın serbest bırakılarak Bağdat’a getirilmesini emretmişti. Serbest bırakılan Mehmet Sait Ağa Mardin’den yola çıkarak Bağdat’a giderken Nusaybin yolunda Ömer Ağa’nın cenazesini taşıyanlarla karşılaştı. Ölen kişinin Ömer Ağa olduğunu ve cenazesini kardeşi tarafından memleketleri Erbil’e doğru götürdüğünü öğrenince Mehmet Sait Ağa çok sevinmişti. İyi biliyordu ki ölmeden önce en küçük fırsatı bulsaydı kendisini öldüreceklerdi.

Ardından ikinci defa Kerküklü Sarı Mehmet Ağa’nın oğlu Mustafa Ağa idareci oldu.
Bu dönemde Süleyman Paşa’nın oğlu Sait Paşa Bağdat’ta isyan çıkartarak Abdullah Paşa’yı devirdi ve tutuklatarak öldürdü. Yine bu sıralarda Sürgücülerle Daşiler arasında çatışmalar başlamış ve Daşilere ait birçok hayvan sürüleri yağmalanmıştı.

SAYFA 105

Daha sonra şehre saldıran Sürgücüler şehri talan etmeye ve Daşileri Mardin’den zorla çıkarmaya başladılar. Mardin voyvodası Mustafa Ağa’yı da tutuklayan saldırganlar, esnaflardan toplanmış olan vergilere de el koydular. Ayrıca esnafların malını mülkünü yağmalamaya başlamışlardı. Bunun üzerine Mustafa Ağa Bağdat’a kaçarak vezire sığındı (Nisan 1813). 6 ay idarecilik yapmıştı.

Onun yerine ikinci defa Mehmet Sait Ağa Mardin’e idareci oldu. Bu dönemde kargaşa devam ediyordu; her türlü hilekarlık, düzenbazlık, adam kaçırma, yol kesme… Voyvoda Mehmet Sait Ağa, bu olayların failini bildiği halde göz yumuyordu. Birkaç kez ikaz etmeye çalıştıysa da fayda etmedi. Bunun üzerine olayları dindirmek için aniden harekete geçerek yedi kişiyi tutuklayıp idam etti. İdam edilen kişiler şunlardı; Millizade İsmail Bey ve kardeşi, Boz Bey, Bayraktar Ömer Bey, Hacı Ebu Zeyd ve arkadaşlarından üç kişi daha vardı. İdam ettiği bu kişilerin kesik başlarını Bağdat’a gönderdi.

Mehmet Sait Ağa bir ara Koçhisar’a gittiğinde bunu fırsat bilen Daşilerin düşmanı Sürgücüler yanlarına aldıkları Behremki, Denbeli ve Afes Kürtleri ile şehri kuşatma altına alarak ele geçirdiler. Ramazan ayının son günlerinde meydana gelen bu olayla Mehmet Sait Ağa’nın da direktifiyle şehirde bulunan tüm Daşi aşireti mensupları yerlerini terk ederek Mardin’den çıktılar. Şehir halkıyla bu saldırganlar arasında çok şiddetli çatışmalar meydana gelmişti. Daşilerin şehri terk etmesiyle olayların dineceğini düşünen Mehmet Sait Ağa Mardin’e geldi. Makamına gelen Sait Ağa, Sürgücü liderleri olan Fendi, Teymur ve Mustafa Şemdin’i yanına davet ederek üç gün onları ağırladı. Bu sırada gizliden bunların öldürülerek bertaraf edilmeleri için plan yapıyordu. Ancak bu gizli planının ortaya çıkmasıyla birlikte bu kişiler hemen kaçarak kurtuldular. Kendisinden intikam alınacağını bilen Mehmet Sait Ağa da kaleye kaçarak kendisini güvene aldı.

SAYFA 106

Tabii hemen sonra kaleyi kuşatmaya alan Sürgücüler bir giriş yolu bulamayınca beklemeye koyuldular. Mehmet Sait Ağa kalede Bağdat Bartalileri ile birlikte 5 ay kuşatma altında kaldıktan sonra bir gece fırsatını bulup kuzeyden kaçmayı başardı ve Bağdat’a gitti.
2 yıl idarecilik yapan Mehmet Sait Ağa Nisan 1813’te göreve gelmiş ve 2 yıl 5 ay kaldıktan sonra ayrılmıştır (Miladi 1816).

Daha sonra onun yerine Ömer Ağa, ebu Nezir’in kardeşi Erbilli Yunus Ağa idareciliğe atandı. Yunus Ağa Mardin’e geldiğinde bazı kürtlerin ve Sürgücülerin şehri ellerine geçirdiklerini görünce ilk başta sesini çıkartmayarak onlarla beraber hareket etti. Bu saldırganlar önceki idarecinin tüm malını mülkünü yağmalamasına rağmen itiraz edemiyordu. Mehmet Sait Ağa’nın Bağdat’a varıp durumu bildirdiğini öğrendikten sonra harekete geçerek önce Hızır Kasım’ı görevinden alarak tüfekçibaşılığına Denbelilerin lideri Tilla Ağa’ya devretti. Ancak bunu da Sürgücülerin onayıyla yaptı. Çünkü Hızır Kasım, Daşi taraftarıydı. Sürgücüler ise bunlara düşmandı. Sonunda bu kukla idarecilikten bıkan Yunus Ağa, Sürgücü liderlerini çağırarak kendisini rahat bırakmalarını idari işlere müdahale etmemeleri gerektiğini söyledi. Sürgücüler buna itiraz edince Yunus Ağa silahlı birliklerini yanına alarak kaleye çıktı. Ardından Milli aşiretinin lideri İbrahim Ağa ile Omeriyan lideri Halil Ağa’yı Sürgücülere karşı yardıma çağırdı. İbrahim Ağa’nın silahlı adamlarıyla geldiklerini haber alan Sürgücüler hemen harekete geçerek şehre girmelerini engellemek için savunmaya geçtiler. Aralarında çok şiddetli çarpışmalar başladı. Öbür taraftan – kaleden Yunus Ağa silah ve oklarla Sürgücüleri sıkıştırmaktaydı. Derken Savur kapısından ve Ömeryan’dan silahlı adamlar da yardıma gelerek Yeni Kapı’da Sürgücüleri iyice sıkıştırdılar. Artık kaçış yolunu bulamayan bazı Sürgücüler Şeyh Mehmet Dirar Camisine sığındılar.

SAYFA 107

Caminin dört bir tarafını kuşatma altına alarak saldırıya geçildi. Her iki taraftan yaklaşık 50 kişi öldü. Ölenler arasında Bozo’nun oğlu Ali Ağa da vardı. Sürgücü liderlerinden Teymur Ağa da yedi gün sonra öldü. Böylece Sürgücülerin elinden silah ve atlarını da aldılar.

Camide kuşatılmış durumunda olan Sürgücülerin imdadına Mişkinler yetişti. Mişkinlerin yardımıyla camiden çıkış yolu bulan Sürgücüler bu şekilde Ömeryan ve Millilerin elinden kurtuldular (29 Kasım 1815). Olayın ikinci gününde kaleden inen Yunus Ağa, Daşileri etrafında topladı. Bu arada Sürgücülerin Ağası Timur’da ölmüştü. Buna çok kızan Sürgücüler tekrar bir araya gelerek şehre saldırıp surları yıkmaya başladılar. Karanlığın çökmesiyle birlikte Daşilere ve Yunus Ağa’ya saldırıp mallarını mülklerini talan etmeye başladılar. Daha önce Daşilerden çok zulüm görmüş olan şehir halkı, Sürgücülerin bu saldırılarına tepkisiz kaldı. Mardin yöneticisi Yunus Ağa ile Daşiler bu saldırıya tahammül edemeyerek mallarını ve hayvanlarını geride bırakarak kaçtılar. Sürgücüler bunları ganimet bilip mal ve hayvanlarını yanlarına alarak sevinçli bir şekilde Mardin’den -Muharrem ayının son günlerinde- ayrıldılar (Aralık 1816).

Aynı günlerde Davut Paşa Bağdat’a saldırarak Süleyman Ağa’nın oğlu Sait Paşayı öldürdü.

Mardin’de yedi ay idareciliği süren Yunus Ağa’nın yerine zalimlikte benzer kişiliği az bulunan Gürcü Abdülkadir Ağa atandı. İlk icraatı Sürgücü aşiret mensupları ile bazı Daşi aşireti mensuplarını bir araya getirmek oldu. Salim’in oğlu Hüseyin’i tüfekçibaşı yapan Gürcü Abdülkadir, Mart 1817’de başa gelmiş ve bir yıl idarecilik yapmıştır. Daha sonra yerine üçüncü defa Mardin idareciliğine Mehmet Sait Ağa atandı. Bağdat valisi isyanlarda bulunan bazı aşiretleri boyunduruk altına alması için Sait Ağa'nın emrine çok sayıda sker verdi.

SAYFA 108

Sait Ağa yanına aldığı bu askerlerle birlikte Koçhisar’a gidip karargahını kurdu ve çevre aşiretlerini itaat etmeye çağırdı.
Büyük-küçük çevredeki tüm aşiret mensupları bu davete icabet etmeye başladılar. Ancak Sürgücüler daha önceki idareci Yunus Ağa’nın kendilerine karşı şiddet hareketini bahane ederek isyan ettiler. Bunun üzerine Mehmet Sait Ağa sayıları toplam 10.000 olan askerleri yanına alarak önce karargahını meydanda kurdu ve ardından Tizyan’a doğru harekete geçti. Piyade ve atlılardan oluşan ve sayıları kesin olarak 10.000’i bulan bu askerler Mardin, Musul ve Kürt aşiretlerinden toplanmış cesur, kahraman kişilerdi. Bu kadar çok sayıda askeri birlikle karşılaşan Sürgücüler çarpışmayı göze alamadan üç ayrı kola bölünerek; bir kolu Uyun’a, bir kolu Bürman’a ve Mustafa Şemseddin’in komutasındaki diğer üçüncü kol ise Tizyan’a kaçtı. Tizyan tepe ve vadilerinde karşılaşan iki taraf şiddetli bir çarpışmaya girdi. Bu çarpışma, akşama kadar devam etti ve Mehmet Sait Ağa’nın yenilgisiyle sonuçlandı. Bu askeri birliğin top, at ve malları Sürgücülere kaldı (21 Ağustos 1818).

Bazılarının görüşüne göre Mehmet Sait Ağa’nın yenilgisinin temel nedeni Millilerin ihanet ederek Kürtlere destek olmalarıydı. Bu görüş doğru olacak ki daha sonra Mehmet Sait Ağa Milli aşireti lideri Ali Ağa Yusuf’u tutuklayarak Bağdat Valisine gönderdi. Ancak Bağdat Valisi Ali Ağa Yusuf’u sadece azarlayarak onu serbest bıraktı.

Bağdat valisi bir yıl sonra Milli liderini Mardin’e geri gönderdi. Bu sıralarda Mardin’deki askerlerin dizgini üç kişinin elinde bulunuyordu; Kürdani Abdurrahman Paşa’nın oğlu Osman Bey, Bağdat valisinin yakın arkadaşı olan Fahrizade ve Mehmet Sait Ağa.

SAYFA 109

Meydana gelen bu kargaşadan kurtulmak isteyen Fahrizade ve Osman Bey, Mehmet Sait Ağa’yla vedalaşarak Bağdat’a geri döndüler.

Mehmet Sait Ağa tekrar şehirde asayişi sağlayamayacağının getirdiği umutsuzlukla idari makama oturdu ve olayları seyrine bırakmaya başladı. Ardından siyasi bir manevrayla Sürgücü liderlerinden birinin önünde oğlunu sünnet ettirerek kirvelik bağını kurdu. Böylece Sürgücülerle dostluk kuran Mehmet Sait Ağa şehri kontrol altına alarak güvenliği sağladı. Bu sayede Mardin halkı da huzura kavuşmuş oldu. Ancak bir yıl sonra Bağdat veziri, Mehmet Sait Ağa’yı görevinden alarak Bağdat’a çağırdı (Mart 1819). Yerine Silahtar Ahmed Ağa’yı atadı. geçti.

Onun döneminde gökyüzünde bulut görülmediği ve Temmuz ayının 23’ü olmasına rağmen, top sesine benzer korkunç gök gürlemesi olmuştu. Akabinde ise kesif bir bulutla gündüz, gece gibi kararmaya başlamış ve yağmur yağmıştı. Ramazan ayının son günleriydi (Miladi 1819). Yine onun döneminde müjdeleyici bir haber olarak Sultan Mahmut Han’ın oğlu Abdülmecit Han dünyaya gelmiştir (Ekim 1819).

Yeni atamanın ardından Tüfekçibaşı Halil Ağa dışında Daşilerin tümü Sürgücülerden korkarak şehri terk edip kaçtılar. Sürgücü lideri Mustafa Şemseddin Ağa, Halil Ağa’yı çıkarmak için şehri bir gün bir gece kuşatma altına alarak Ağustos ayının başlarında çıkarmayı başardı. Ömeryan liderinin emriyle Daşilerin bir kısmı Deyrüzzafaran’a bir kısmı da Belabil köyüne sığınmıştı. Daha sonra Hıdır Ağa tüfekçibaşı oldu.

17 Ağustos 1819 tarihinde Daşilerin tümü Mardin’den çıkartıldı. Daha sonra aşiretlerin rızasıyla Daşiler tekrar Mardin’e döndü ve Halil Ağa’da tekrar Tüfekçibaşı oldu (24 Ocak 1820). Mardin idarecisi önceki Odabaşı Cozi Ali Ağa’nın oğlu Mehmet Said’i buğday pazarında asarak idam etti (26 Ağustos 1819).

SAYFA 110

Eski Mardin idarecisi Yunus Ağa’dan beri Sürgücüler ile Ömeryanlar arasında düşmanlık vardı. Sürgücü lideri Efendi Ağa’nın ölümünden sonra bu aşiret ile Ömeryanlar arasında Ağustos ayının ortalarında Kabala köyünde barış sağlandı. Ardından Mardin idarecisi Ahmed Ağa ile Milli aşireti lideri Ali Ağa İbrahim arasında düşmanlık başlamıştı. Ahmed Ağa, bundan böyle Milli aşireti lideri olarak Ali Ağa Yusuf’u muhatap alacağını ilan etti. Bununla yetinmeyen Mardin İdarecisi Ahmed Ağa, silahlı birlikleriyle -Koçhisar’a- Ali Ağa İbrahim’in üzerine gitti. Aralarında büyük bir çarpışma başlamıştı ki iki tarafı barıştırmak için aşiretler aracı oldu ve ateşkes sağlandı. Bunun üzerine Mardin idarecisi Yusuf Ağa, Ali Ağa İbrahim’i yine aşiret lideri olarak kabul etmeyerek Ahmed Numan’ı lider olarak atadı. Ahmed Ağa askeri birlikleriyle Mardin’e dönünce durumu sinderemeyen Ali Ağa İbrahim, Ahmed Numan’a saldırarak tutuklayıp Mardin’e gönderdi. Artık Mardin idarecisinin yapacağı bir şey kalmadığından Ali Ağa İbrahim’i lider olarak kabul ettiğinin sembolü olan elbiseyi ona gönderdi.

Bu sıralarda Diyarbekir’de de kargaşa vardı. Diyarbekir şehir sakinleri ile Vali Behram Paşa arasında anlaşmazlık sonucu çatışmalar başlamıştı. Aşiretler ise Vali Behram Paşa taraftarları ile şehirdeki isyancıların taraftarları olmak üzere ikiye bölünmüşlerdi. Veziri destekleyenler arasında Timur Paşa’nın oğlu Eyüp Bey, İskanbaşı Reha ve Lice emiri Yetli Bey vardı. Şehir sakinlerini destekleyenler arasında ise, Hani emiri Timur Bey gibi kişiler vardı. Köylerdeki diğer aşiretler ise çoğu şehri kuşatma altına almışlardı. Diyarbekir Valisi Behram Paşa askeri birlikleriyle kaleye çekilmiş top, tüfek ve mancınıkla isyancıların üzerine ölüm saçarak şehri gece gündüz toz duman altında bırakıyordu.
İki taraf şikayetlerini bildirmek için padişaha aracı gönderdiler. Padişah tarafından haklı görülen Vezir Behram Paşa oldu. Vezir, barışı kabul

SAYFA 111

etmenin ön şartı olarak şehir isyancılarının liderlerinden olan şu beş kişinin kendisine teslim edilmesini istiyordu; Şeyh Oğluzade Mehmet Bey’i, Hafid İbrahim Paşa ve kardeşi Hacı Bekir Bey’i, Müftü Kara Hoca’yı ve Kadı Mesud Efendi’yi….

18 Temmuz 1819’da başlayan çatışma uzayarak tam üçbuçuk ay sürdü. Diyarbekir, Osmanlının idaresine girdiğinden bu yana böyle kanlı günler görmemişti. Her iki tarafta birbirine büyük kayıplar vermiş ve yaklaşık olarak 600 kişi hayatını kaybetmişti. İki tarfın erzakları bitmiş acı ve ızdırap içinde bitkin düşmüşlerdi. Bu acıya dayanamayan şehir halkı vezirin istediği bu beş kişiyi -kendisinden Kur’an üzerine yemin ettirip can ve mal güvencesi aldıktan sonra- teslim ettiler. Ancak Vezir Behram Paşa yeminine sadık kalmayarak şehir halkına fakir-zengin, kadın-erkek ayırımı yapmaksızın zulüm ve haksızlıklar yaptı. Yine bu yıl içinde Halep şehrinde de benzer kargaşalar ortaya çıkmış şehir sakinleri ile Halep Veziri Hurşit Paşa arasında çatışmalar olmuştu. Hurşit Paşa’nın takviye güçle şehri kontrol altına alması mümkün olmuştur (Miladi 1819).

Tekrar konumuz olan Mardin’e dönersek şehir idarecisi Voyvoda Ahmed Ağa ile Tüfekçibaşı Halil Ağa arasında kin ve düşmanlık olduğu için birbirlerinden sakınırlardı. Halil Ağa Voyvodaya karşı kendi yandaşlarını, Sürgücü kürtlerini ve bazı Daşi aşireti mensuplarını yanına çekerek saldırıya geçti. Voyvoda Ahmed Ağa ve yandaşları kaleye sığınarak canlarını kurtarırken evi ve mülkü talan edildi. Daşilerin bu saldırıdaki işbirlikçiliği unutulmayacak kısa bir süre sonra intikamı alınacaktı.

Ahmed Ağa bir yıl voyvodalık yaptıktan sonra -bu olayın akabinde- görevinden azledilerek yerine eski Mardin Voyvodası Hacı Hüseyin Ağa’nın oğlu Azapağası Davut Ağa önce vekaleten sonda asaleten atandı. Yeni Mardin Voyvodası Davut Ağa, Daşilerin isteği üzerine önceki Tüfekçibaşı

SAYFA 112

Deyrili Kasım Ağa’nın oğlu Hıdır Ağa ile kardeşi Abdüsselam’ı öldürdü (18 Mayıs 1820). Daha sonra Millilerden Ahmed Numan ile birlikte yedi kişiyi daha öldürdü.

Bu yıl içinde şiddetli bir rüzgar neticesinde bin kadar duvar yıkılırken Halep’te yine aynı yıl içinde, artçıları bir yıl devam edecek olan bir depremle şehrin üçte biri yıkılmış ve bir çok insan ölmüştü. Bu sıralarda Osmanlı Devleti, Bağdat Valisi Davut Paşa’ya Mısır’da olduğu gibi kendisine de sikke basımına izin verdi.

Mardin Voyvodası Davut Ağa bir yıl idarecilik yaptıktan sonra görevinden alındı ( Miladi 1820). Yerine ikinci defa Abdülkadir Ağa Voyvoda oldu. Abdülkadir Ağa, Bağdat’ta valiyle görüşmesi sırasında Mardin’de Daşilerin önceki Voyvoda Ahmed Ağa’nın başına getirdiklerini anlatmıştı. Bunun üzerine vali, bu çirkin saldırı içinde bulunan Daşilerin cezalandırılmasını istemiş ve emrine bir miktar da asker vererek Mardin’e göndermişti. Abdülkadir Ağa, Daşilerden alacağı intikamın hesabını yaparak altı ay boyunca gizleyerek fırsat kolladı. Daha sonra fırsatını bulup ovaya gitti. Bağdat Valisinin askerleri ile Milli aşireti lideri Ali Yusuf Ağanın adamlarını yanına alan voyvoda, Daşileri Düneysir’de sıkıştırarak bu aşirettten dokuz kişiyi öldürdü ve kesik başlarını vezire gönderdi. Öldürülen Daşiler şunlardı; eski Tüfekçibaşı Ali Kahyanın torunu Hacı Mustafa oğlu Halil, eski Tüfekçibaşı Ali Ağa’nın oğlu Yusuf, eski Tüfekçibaşı Hişman’ın torunu Hacı Mehmet Ağa’nın oğlu Ahmed ve kardeşi Süleyman ve oğlu Hacı Derviş… geri kalan diğerleri de bunların akraba ve yandaşlarıydı. Bu olayı duyan Daşiler korkup şehri terkederek kaçtılar ( Cumartesi 02 Eylül 1821).
Aynı yıl içinde İstanbul’da büyük bir fitne ortaya çıktı. Şöyle ki; Eflak-Boğdan Kralı; Rumları, Sultan Mahmud’a suikast yapması için emir

SAYFA 113

vermişti. Suikast hazırlığındaki Rumlar suçüstü yakalanınca Sultan Mahmut, yerli halktan herkesin silahlanıp memleketteki Rum halkından bu isyana karışanların öldürülmesini emretti (Mart 1821). Yine bu yıl içinde Farslar; Bağdat, Rum şehirleri ile Van’a saldırdılar. Bu saldırılarında başarısız olan Farslar pişman oldular. Farslar, Sultan Mahmut’tan özür dileyerek hediyeler gönderince iki taraf arasında barış sağlandı. Yine Tepedelan Ali Paşa isminde birisi de sultana karşı isyan hareketinde bulundu. Gönderilen vezirlerin bu kişiyi öldürmesiyle isyan bastırılmış oldu.

Yine bu yıl içinde Basra tarafından başlayan veba salgını birçok insanı öldürmüş ve ardından sırasıyla; Bağdat, İran, Kürt memleketleri, Musul, Mardin ve nihayet Halep, Hama ve Humus’a kadar yayıldı. Bu memleketlerde birçok insan veba salgınından öldü. Bir ay devam eden bu veba salgınından sadece Mardin’de bir anda beşyüz kadar insan öldü (Ağustos 1822).

Üç yıl Mardin’de voyvoda olan Abdülkadir Ağa, Nisan 1821’de göreve başlamış yine Mart 1824 te görevinden alınmıştır. Yerine eski voyvoda Bağdatlı Halil Efendi Mardin’e voyvoda olarak atandı. İlk icraatı aşiretleri barıştırmak oldu. Ardından şehirden kaçmış olan Daşileri geri getirerek bu aşiretten Fettah Bey’in oğlu Mahmut Bey’i Tüfekçibaşı, Mişkinilerden Şeyh Süleyman’ı da odabaşı yaptı. Surları tamir ettirmeye başlayan voyvoda, görev dağılımı yaparak surları belli bölümlere ayırıp tamiri için her bir bölümünü mahalledeki belli kişilere devretti (Miladi 1824).
Bu yeni voyvoda Mişkinlilerle Daşileri kendi kötü emellerine alet ederek insanları ve paraları avlamada kullanmaya başladı. Artık Mardin gah Mişkinilerin gah Daşilerin elinden zulümler görüyordu. Halil Efendi

SAYFA 114


merhameti bir kenara bırakmış zulmü ve haksızlığı tesis etmişti. Bu baskı ve zulme dayanamayan bazı şehir sakinleri göç etmeye başlamıştı. Bir kısmı da dışarıdaki bu zulme maruz kalmamak için hasta olduğunu ileri sürerek evden çıkmıyordu. Esnaf ise dükkanını kapatmayı yeğliyordu.

Vergi oranları arttırılmıştı; yük başına vergi almak yerine eşek, katır başına 10 Mısri atlardan 20 Mısri, deveden 40 Mısri tüccarlardan bir kat daha fazlasını, kumaş örenlerden ise top başına 10 Mısri alıyordu. Bu çirkin hareketi gittikçe tahammül edilemez bir hal almış, bilinmedik yeni vergi türlerini ortaya çıkarmıştı. Halkın sempatisini kazanmak için Şeyh Salih’in mezarının güney tarafında yer alan Ukbeyi inşa etti. Ancak şehir sakinleri yaptıklarından bıkmış usanmıştı. Nihayet halk bir gün isyan hareketini başlatmak üzere Babıssur Mahallesinde Akili askerlerini soydular ardından Bartaliye askerlerinin bazı komutanlarını da yakalayıp kendilerine rehin ettiler. Saldırı günü divan toplantılarının yapıldığı gün olan Salı’ya rastladığından; Arap, Akil, Hapt ve Bartalilerden oluşan üçyüz kadar asker ile Tüfekçibaşı Mahmut, Odabaşı Şeyh Süleyman, Kadı, Müftü ve doğal olarak voyvoda sarayda bulunuyordu. Bu saray eski voyvoda Abdülkadir Ağa tarafından inşa edilmişti. Bu bina saldırılara karşı koruması güçlendirilmiş gayet sağlam bir yapıya sahipti.

Kaledeki Bartali askerleri şehir sakinlerine karşı saldırıya geçmek istemiyorlardı. Çünkü isyancıların elinde rehin olarak bulunan bazı komutanları zarar görebilirdi. Voyvoda Halil Efendi yaptıkları rezil hareketten dolayı artık pişman olmuş ve barış için Kadıyı görevlendirmişti. Üç gün devam eden karşılıklı çarpışmalar sonucunda şehir halkından otuz, Voyvoda Halil Efendi taraftarlarından ise on kişi öldürülmüştü. Voyvoda Halil Efendi isyancılarla barışmak için Kadı Hindizade Mehmet Efendi’yi Ulu Cami’ye gönderdi. Halk barış talebini redederek kadıya kılıçlarını çekince kadı kaçmaya başladı. Ancak peşini bırakmayan halk Kadı Mehmet

SAYFA 115

Efendi’yi takip ederek caminin altındaki evde sıkıştırıp feci bir şekilde öldürdüler. Artık Halil Efendi voyvodalık yapamayacağını anlamıştı. Başilli’nin oğlu Hıdır Neccar’ın aracılığıyla halktan güvence almak istedi. İsyancı halk isteklerini kabul edince hemen kaleye çıkıp valiye bir mektup yazdı. Yazdığı mektubun cevabını alınca hemen Bağdat’a döndü (Miladi 1824).

Halil Efendi, 1824 yılında göreve başlamış ve bir yıl sonra azledilmiştir. Daha sonra yerine dördüncü defa Mardin voyvodalığına Mehmet Sait Ağa getirildi. Ancak beşbuçuk ay sonra vefat etti (Ağustos 1825).
Yerine ikinci defa Mardin’e voyvoda olarak Hacı Hüseyin Ağa’nın oğlu Azapağası Davut Ağa atandı.

Yeni Voyvoda Davut Ağa Mardin’e doğru gelirken önce yol üzerindeki Goli köyünde konakladı ve şehirdeki ileri gelenleri buraya davet etti. Kendilerine zarar gelir düşüncesiyle davete icabet konusunda tartışmaya başladılar. Neticede Müftü Hacı Ahmed Efendi, Milli İsmail Ağa davete katılmayıp Ğurs köyüne kaçmayı yeğlerken, Daşiler ile Mehmet Necip Efendi gibiler ise davete icabet ederek Goli köyünde konaklayan voyvodaya itaate gittiler. Gelen kişilere güvence vererek liderlik ve güven sembolü olan elbiseleri giydirip Mardin’e gönderdi. Ancak gelenlerden biri olan Mişkinli Şeyh Süleyman’ı tutuklayarak bir bineğe bindirip Mardin’e getirerek hapse attı. Burada kendisine işkence yaptırarak 100 kese akçe aldıktan sonra asarak öldürdü. Halkın yararına bazı mali düzenlemeler de getirerek önceki voyvodanın koymuş olduğu vergileri kaldırdı. Ardından malların fiyatına da müdahale ederek aşağı çekti.

SAYFA 116

Suçluları kamçıyla cezalandıran voyvoda, feryad ettiklerinde sesleri duyulmasın diye davul zurna çaldırırdı. Birçok suçlu bu işkenceler neticesinde can vermişti. Bu şekilde üç ay kadar devam etti. Halk, korku ve endişe içindeydi. Bir ara şehir sakinleri kendi aralarında voyvodayı azlettirip öldürmeyi tartıştılarsa da sonra vazgeçtiler. Gün geçtikçe yaptıkları zulümden dolayı voyvodanın taraftarları azalmaya başladı.

Voyvoda, Daşilerin kendisine karşı suikast planlarının olduğunu öğrenince onları cezalandırmak istedi. Kendisine destek veren sadık dostlarından Mardin’de olmadığı bir günde Daşilere saldırmalarını istedi. Daşilerin kendilerine yaptıkları haksızlıklardan bıkmış usanmış olduklarından, bu isteğini kabul eden sırdaş dostları bu teklifi fırsat bilerek voyvodanın ovada olduğu bir günde saldırıya geçtiler.

Mardin ahalisinin saldırısı üzerine Daşiler iki gruba ayrıldı. Bir kısmı Fettah’ın Oğlu Mahmud’un köşküne sığınırken, diğer bir kısmı ise Halil’in Oğlu Ahmed’in köşküne sığındı. Kızgın Mardin ahalisi Mahmud’un köşküne saldırıp merdivenle çıkarak içeri girip Mahmud Bey’le kardeşini ve iki kişiyi oracıkta öldürdü. Kaçan iki kişiyi de kovalayıp sokakta yetişerek öldürdüler. Ardından Daşilerden iki kişiyi yakalayıp Voyvoda Davut Ağa’ya götürdüler. Voyvoda bu iki kişiyi de öldürüp kesik başlarını Bağdat’a gönderdi (Nisan 1826).

Ahmed’in köşküne sığınmış olan Daşiler ise geceleyin bir fırsatını bulup karanlıktan yararlanarak kaçtılar. Bunun üzerine kızgın Mardin ahalisi kaçan Daşilerin evlerini yakıp yıkarak taşlarını götürdüler.
Yine bu yıl içinde yeniçeriler Sultan Mahmud’a karşı ayaklanmışlardı. Amaçları tahttan indirip oğlunu sultan yapmaktı. Bunun üzerine Sultan Mahmut-Allah’ın yardımıyla-üzerlerine giderek yeniçerilerden binlercesini öldürterek hiçbir yararları kalmayan bu birliği ortadan kaldırdı. Orhan Bey

SAYFA 117

zamanından beri Yeniçeri Ocağı kesintisiz devam etmişti. Sultan Mahmut Yeniçeri Ocağı yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye’yi kurdu. Kendi divanından bunları azlettiği gibi memleketin dört bir tarafına ferman yazarak bu ocağı lağv etti.
Sultan Mahmut, İmam Muhammed Bin Hasan eş-Şeybani’nin Arapça dilinde yazdığı ve Saruhsi’nin şerh eklediği ve Sultan Selim döneminde Munip Efendi tarafından Türkçe’ye çevirdiği “Siyerü’l-Kebir” adlı kitabı Devlet-i Ali matbaasında bin adet bastırdı. Sultan Mahmut daha sonra bu kitabı memleketin çeşitli bölgelerine hediye olarak dağıtmıştır. Bu kitapta savaş ve cihadın ne kadar önemli olduğu, hangi amaç ve araçlarla yapıldığı anlatılmaktadır. Sultan’ın amacı insanları cihada ve itaate ikna etmekti.

Mardin idarecisi voyvoda Davut Ağa’nın yoldan çıkmış, sapkın insanlara karşı düşmanlığı devam etmektedir. Ona karşı Ömeri aşireti hariç, civardaki dağ ve ova aşiretleri birleşerek tehditle görevinden almak istediler. Ardından Mardin halkının ileri gelenlerine tehdit dolu mektup yazarak; Voyvoda Davut Ağa’nın Mardin idareciliğine layık olmadığını ve bu nedenle azledilmesi için harekete geçmelerini istediler. Bu tehditlere aldırmayan Mardin halkı kendilerini dinlemeyeceklerini idarecilerinin yanında sonuna kadar yer alacaklarını ve savaşa hazır olduklarını bildirdiler ve eklediler, “Savaşmak için siz gelmezseniz biz geliriz” dediler. Bunun üzerine kürtler ve diğer gruplar askerlerini toplayıp savaşa hazırlandılar. Bir araya gelen aşiretler ve reisleri şunlardı; Milli aşireti lideri Ali İbrahim, Sürgücü lideri Şemseddin, Aşti aşiretlerinin lideri azledilmiş olan Şeyh Tay, Dakkuri aşireti lideri, Kiki lideri, Ğurs lideri…
Bu aşiretleri Mardin idarecisi ve halkına karşı kışkırtıp savaşmalarını sağlamaya çalışan kişinin sabık İskanbaşı Timur Paşa’nın oğlu Eyüp Bey olduğu söylenir. Amacının ise; Mardin’de bu çatışmalarla kargaşa çıkartıp

SAYYFA 118

şehri istikrarsızlığa sürükleyerek huzursuz bir yere dönüştürüp yaşanmaz bir kent haline getirmekti. Böylece insanlar bu şehirden göç edecek ve kendi topraklarına yerleşmelerini sağlayacaktı. Bu durumda ise arazisi değerlenecek ve büyük rant elde edecekti. Ve sonunda aşiretler şehre saldırmaya başladılar. Mardin ahalisi genci yaşlısıyla bir araya gelip oklarla, mızraklarla, kılıçlarla bu saldırganlara karşı koydular. Önce Ğurs askerlerini dağıttılar. Ardından ellerindeki silah ve tüfeklerle diğer grupları da püskürtmeye başladılar. Bu çatışmada kürtlerden az sayıda kişi öldü. Aşiretler, başarıdan umutlarını kesince korkmaya başlayıp Amid Veziri Mehmet Emin Paşa’ya iltica etmek için Diyarbekir’e kaçtılar. Bir kısmı da Mehmet Emin Paşa’dan arabulucu olması için ricada bulundu. Bunun üzerine Emin Paşa adamını göndererek aşiretler ile Mardin halkını barışmaya razı etti. Bir-iki ay sonra görevinden alınan Mardin idarecisi Voyvoda Davut Ağa Bağdat’a gitti. Bir yıl dört ay idarecilik yapan Davut Ağa Ekim 1825’te göreve başlamış; Aralık 1826’de görevinden alınmıştır.

Davut Ağa’nın yerine önceki voyvoda Yunus Ağa’nın yeğeni Erbilli Mehmet Ağa Mardin idarecisi oldu. İyi bir yönetim siyasetini izlemeyen Mehmet Ağa’nın zamanında büyük kargaşalar ortaya çıktı. Bir takım Araplar, ovalardaki aşiretlere hücum ederek mallarını mülklerini talan etmeye başlamışlardı. Kiki tarafları, Şeyhan köyleri, Nusaybin merkezi ve civarını harabeye çevirdiler. Amuda, Harrin ve bazı Piran köyleri hariç Mardin çevresi harabeye dönmüştü. Aynı dönemde gıda sıkıntısı ortaya çıktı. Altı ay idarecilik yapan Mehmet Ağa Ocak 1827’de göreve gelmiş Temmuz 1827’de azledilmiştir.

Mehmet Ağa’nın yerine Mardin idareciliğine Gürcü Abdullah Ağa’yı atayan Bağdat Valisi Vezir Davut Paşa, kendisine harabeye dönmüş köyleri tamirat ve tadilatı ile saldırganların cezalandırması için bir miktar para ve
.......
SAYFA 127


Ali Paşa; Halep’te valiyken Bağdat’ı almak için görevlendirildiğinde yerine Halep valiliğine Mehmet Paşa’yı görevlendirmişti. Daha sonra İbrahim Paşa isyanını bastırması için sultan’ın tüm askerlerine komutanlık yapmıştı. Ancak Mehmet Paşa’nın askerleri çatışmada yenilmiş ikibin askerle Bağdat’a kaçmıştı. Ardından Kerkük’e şimdi ise Mardin’e emrindeki dörtbin askerle gelmişti.

Mehmet Paşa Mardin’e gelirken önce Aşti köylerinin olduğu bölgede konakladı. Aşti lideri Yusuf Halef kendisine isyan edince bulunduğu köyü kuşatarak kendisini ve kardeşini teslime zorlayana kadar topa tuttu. Ardından yakaladığı Yusuf Halef ve kardeşini İstanbul’a gönderip bu köyleri ortadan kaldırdı (Ekim 1834). Yoluna devam eden Mehmet Paşa, Harzem’de konakladı. Liderleri ikramda bulunarak itaat edince buradan da ayrılıp Sürgücü’ye giderek Tizyan’da konakladı. Sürgücü halkı ve liderleri Eyyüp Şemdin kendisine isyan edip kaçınca buraları yakıp yıktı ve Mardin önlerine geldi. Hacı Esat’tan kalenin teslim edilmesini isteyen Mehmet Paşa olumsuz cevap alınca kaleyi kuşatma altına aldı. Terhan kalesinde karanlık bir evi kendine karargah yaparak kuşatmayı yönetmeye başladı. Kuşatma kış mevsiminde yapıldığından kar yağışı ve soğuk kuşatmayla birlikte çekilmez bir hal almıştı. Mehmet Paşa’nın askerleri ısınmak için çevredeki ağaçları keserek yakacak olarak kullanıyordu. Mehmet Paşa kalenin iki kapısını da açtırmak için zorlamaya başlamıştı ki, idari bakımından Mardin’in Bağdat’tan alınarak eski sadrazam Mehmet Reşit Paşa’nın yönetiminde olan Diyarbekir’e bağlandığı müjdesi geldi (Ocak 1835). Bu haber üzerine İncebayraktaroğlu Mehmet Paşa kuşatmayı bırakarak Bağdat’a döndü.

Mehmet Reşit Paşa, Hacı Esat Bey’e şehri teslim etmesi için haber göndererek kolaylıkla Mardin’i ele geçirdi (Şubat 1835). Ancak yine de kuşatma dört ay sürdü.
...........
Kitabın tamamını okumak için aşağıdaki Linke tıklayın
.
.
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum