24 Eylül 2008

DURUM VAHİM….ŞÜKRÜ ADANIR

---------------------------------------------------------------------------------------------------------

TÜRKİYE ekonomisi; 1978–1979–1991– 1994–1997 ve 2001 krizi olmak üzere birçok kez ekonomik krize maruz kalındığını yetkili ağızlarca kabullenerek, yaşadığımız bu önemli yaşamsal dalgalanmanın gerçekliliği tarihsel kayıtlara geçmiştir.

Ancak birçok ekonomistin de sürekli altını çizerek belirttiği gizli ekonomik krizlerin sayısı hatırlanamayacak kadar çoktur. Bu gün de yaşadığımız bu sözde örtülü ekonomik krizin şiddeti o kadar belirginleşti ki, örtülü kelimesini kullanmak olayı yalanlamak gibi bir şey olur.

2007 yılında yayımlanmış ekonomi haberlerini incelediğimizde en çok kullanılan cümlenin 2008 yılında ekonomik kriz olacak mı? Söylemleri ile karşılaşmaktayız. Geçen yıl yazdığım yazılarda ve hatta bu yıl Haziran ve Temmuz aylarında yazdığım son yazılarımda bile en büyük sebebi olan evrensel kuraklıktan ötürü Eylül ve Ekim aylarında yaşanacak ekonomik krizin birçok kişiyi bitirme noktasına getireceğini ifade etmiştim. Bu gün itibariyle tabloya baktığımızda iflası kesinleşmiş ancak, bunu kabullenemeyip beyan etmeyen birçok tacire rastlanmaktadır. 2008 sonuna doğru ekonomik kriz bir çığ gibi geliyor.

Mevcut iş potansiyelini bile koruma zor

Konuşulacak, yazılacak o kadar çok şey var ki, ama diyalog yolu ile sorunun giderilmesinden çok yine her konuda olduğu gibi bütün sorumlu tarafların pembe tabloları çizme gayretleri yapılarındaki kodlanmanın bir gereği olsa gerek. Sürekli gündemi saptırmak suretiyle mücadele ringin dışında yapılmaktadır.

Yıllardır bölgeye yatırımın yapılması, yatırımcıyı ve girişimciyi bölgeye yatırıma davet eden biri olarak bu gün itibariyle yatırım yapmanın normal zamandan çok daha fazla kafa yorulması gereken bir süreci yaşamaktayız. Bence mevcut iş potansiyelimizi korumak bile başarı sayılacağı bir dönemi devirme gayretindeyiz. Bütün iş camiasının atacağı en ufak adımda bile bütün negatif olasılıkları iyice süzgeçten geçirmelidir. Daha çok büyüyelim, kalkınalım derken kıt kanaat ayakta tuttuğumuz işimizi kaybetme olasılığı ile karşılaşmayalım.

Bankalar strateji değiştirdi

2002 yılına kadar bölgede bulunan bankaların, esnafın kredi başvuruları esnasında uyguladığı bürokrasi ve aradığı kriterlerin zorluğundan hepimiz yakınırdık. Her ne olduysa bankalar birden politikalarını değiştirerek birçok kolaylık sağlamaya başladılar. İşte tam o anda OSGİAD (Ortadoğu Sanayici ve Genç İşadamları Derneği) adına bu konuda birçok açıklamalar yaptık.

Bölge işadamlarının klasik ticari deneyiminin evrensel kriterler göz önünde tutularak planlanan farklı kredi ürünlerine hazır olmadığını, birçok işadamının yönlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştık. Enflasyonun yüksek olduğu ve aylık yüzde 7 ile alınan krediler hatırlanarak altın tepside sunulan kredileri kullanıp hesapsızca bir borçlandırılma süreci başladı, ancak piyasanın reel gerçekleri ile karşılaşıldığında uzun vadeler ile alınan kredilerde birkaç ay sonra ödenen sabit taksitlerin değersizleşmediği gibi yapılan yatırımında değer kaybedildiği görülünce yapılan çalışmanın katma değer sağlamadığı görüldü.

Banka şubelerine yüksek miktarda kredi kotaları hedef olarak belirlenince, banka şubeleri piyasalara kredi verebilmek için sözde müşteri danışmanlığı altında birçok suni söylemler, mali tabloların araştırılmaması ve hatta bankaların tavsiyesi ile mali tablolardaki verilerin şişirilmek suretiyle kredi alınması oldukça kolaylaştırıldı. Hedef banka genel merkezine karşı sözde başarı sağlandığı mesajını vermekti. Öyle bir an geldi ki banka sicil kayıtlarında fişlenmemiş kişi kalmadı.

Öyle bir an geldi ki gözünü yastık altındaki paraya diken bankalar yastığı da istemeye başladı. Türkiye’ de hiçbir bankanın asıl politikasının istikrarlı müşteri odaklı olduğuna inanmıyorum.

Müşterisinin reel verilerini incelemeden verilen krediler ters tepince bunca ilişki bir kenara atılıp sırt çevirmek profesyonelliğin gereği değil, fırsatçılığın ana fikridir. Ülkemizde yaşanan bu kadar ekonomik krizin iş dünyasının istemi dışında gerçekleşmiş olmasına rağmen, yaşanan iflaslar kara bir leke gibi sicile işlenip ömür boyu ekranlarda görünürken, Avrupa da olay tamamen tersi olmaktadır.

Biri gider biri gelir

Avrupa da iflas eden bir iş adamının her hangi bir finans kurumu ile ilişki kurarken yaşamış olduğu iflas deneyim olarak kabul edilmektedir. Bizde ise mevcut firmanı alakasız birilerin adına tescil ettirip ömür boyu sahip olduğun varlıkları vekâletname ile idare yürütmeye teşvik etmektedir. Bankalar, sakın masum olduklarını iddia etmesinler, şu an yaşadığımız ekonomik krizin başlıca aktörleri onlardır. Birini kaybetmeyi önemsemezler, çabuk gözden çıkarırlar. Biri gider, biri gelir derler. Aynı insanı kazanmayı, dantel gibi işleyip keyif almayı, düşünmezler çoğu kez. Bu coğrafyada faaliyet gösterecekseniz şayet affetmek, yeni sayfalar açmakta zorundasınız. İnsan kazanmak çok da kolay bir şey değil. Hele de üreten insanı. Başkasının sırtından geçinmeyi düşünmeyip bizzat taşın altına elini koyanı. Bu seçiminden dolayı zaten zor olan hayatını, teşviklerinizle süsleyeceğinize, zar zor bulduğunuz taşı önüne koymayın.

Peki, bundan sonra ne olur diye bakacak olursak, bence bu gün yarına göre daha iyi. Yarın ne olacağı, piyasalara veya kasamıza nerden para geleceği belirsiz. Tatilden yeni çıktık, boşalan cebimizi doldurma gayesi ile tam başlangıç yapalım derken, okullar açıldı, masraf… Tam neyse diyecekken, mübarek Ramazan geldi, işgücümüz düştü, masraf.. Önümüz bayram, yine masraf. Peki, halkta para yok. Esnafta para yok. Mevcut borçlarımızda duruyor. Nasıl bu işin içinden çıkacağımızı bilen biri varsa lütfen bana da söylesin…

Umutla Kalın..


Şükrü ADANIR
OSGİAD Genel Sekreteri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum