Dünyanın en çok tartışılan baraj projelerinden birinin de, 6 bin yıllık bir tarihi mirasa sahip olan ve en fazla 80 yıllık bir elektrik üretimine kurban edilmeye aday Hasankeyf'teki Ilısu Barajı olduğunu biliyor musunuz? Avusturya'dan sonra en son Almanya da Ilısu Barajı'na kredi vermekten vazgeçtiğini açıkladı. Buna rağmen, 18 Aralık'ta alelacele 'kamulaştırma' kararı alınarak Resmi Gazete'de yayımlandı. 400 kilometrelik Dicle nehir yatağını ve Dicle'ye akan yan kolları etkileyecek olan Ilısu Barajı ihalesinin sahibi Devlet Su İşleri. 312 kilometre karelik baraj alanının 2 milyar avroya mal olması bekleniyor.
KONSORSİYUM DAYANMIYOR
Sekiz yıl sürmesi planlanan baraj inşaatı, Avusturya-Almanya-İsviçre-Türkiye ortak konsorsiyumu tarafından yapılacaktı. Ancak bu konsorsiyum da diğerleri gibi dağıldı. Peki bir türlü gündemimizden düşmeyen Ilısu-Hasankeyf tartışmasının geçmişi ne? 1950'li yıllarda ilk kez tartışılmaya başlanan projenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine dair ilk araştırmalar 1971'de yapıldı ve 1982'de proje planı kabul edildi. 1997-2000 arasında İsviçreli şirket Sulzer Hydro öncülüğünde İsviçre, Avusturya, İngiltere, İtalya ve İsveç firmalarından oluşan bir konsorsiyum hazırlık çalışmalarına başladı. 2000'de İsveç Skanska firması projeden çekildi. 2001'de İngiliz Balfour Beatty ile İtalyan Impregilo da, ilgili kredi kuruluşlarının teminatı üstlenmeyeceğini açıkladığı için çekildiklerini açıkladı. 2002'de projeye kredi veren İsviçre bankası UBS de desteğini çekti. Gerekçe çok açıktı: Projenin doğuracağı sosyal ve ekolojik sonuçlara ilişkin süren belirsiz durum. 2005 sonbaharında Türkiye, yeni bir ortaklık oluşturmak üzere yeni girişimlerde bulunmaya başladı. Avusturyalı VA Tech Hydro, Alman Züblin, İsviçreli Alstom, Stucky, Maggia, Colenco ve Türkiye'den Nurol, Cengiz, Çelikler, Temelsu firmalarından oluşan yeni bir konsorsiyum oluşturuldu. Bu konsorsiyum; Almanya, Avusturya ve İsviçre'den kredi kuruluşlarına projenin yapım garantisi için başvurdu. 2007'nin mart ayında Almanya, Avusturya ve İsviçre hükümetleri projeye hazine garantisi teminatı verdiler ve talep edilen krediyi vereceklerini açıkladılar. Ancak verilecek olan kredi garantisi, yerine getirilmesi gereken 153 şarta bağlandı. Bu 153 şartı da uluslararası bir bilirkişi heyeti izleyecek ve raporlayacaktı.
ŞARTLAR YERİNE GELMEDİ
Bu karar, bütün dünyada ve özellikle Türkiye'de insan hakları örgütleri, çevreci kuruluşlar ve Hasankeyfliler tarafından tepkiyle karşılandı. Bu arada Türkiye, tarihi eserlerin sular altında kalmayacağını ve karşıdaki Raman Dağı eteklerine taşınacağını bildirdi. Ancak tarih ve bilim çevreleri, bunun mümkün olamayacağını açıkladı. Hasankeyf'te bir ofis açan Doğa Derneği de taşıma iddialarına şu cümleyle açıklık getirdi: "Vatan nasıl taşınamazsa, Hasankeyf de taşınamaz." 2007'nin temmuz ayında İsviçre bankası olan Zürih Kantonal Bankası, baraj projesinin bankanın sürdürülebilir kalkınma prensiplerine aykırı olduğu gerekçesiyle, kredi desteğini çektiğini açıkladı. Aynı yılın ağustos ayında Türkiye, konsorsiyum ve Bank Austria Creditanstalt (Avusturya), Societe General (Fransa) ve DekaBank (Almanya) arasında barajın yapımı için anlaşma imzalandı. 2008'in mart ayında proje ortaklarının oluşturduğu bilirkişi heyeti, öngörülen 153 şartın yerine getirilip getirilmediğini denetlemek için Türkiye'ye geldi. Heyet yaptığı incelemelerin sonucunda, Devlet Su İşleri'nin bu şartlardan hemen hiçbirini gerçekleştirmediğini kamuoyuna duyurdu. Bilirkişilerin hazırladığı raporda; biyolojik çeşitliliğin ve kültürel mirasın korunması ve belgelenmesi çalışmalarının yerine getirilmediği vurgulandı.
ÇEKİLEN ÇEKİLENE
Bundan birkaç ay sonra Alman Der Spiegel dergisinin eylül sayısında; Almanya, Avusturya ve İsviçre'nin Türkiye'ye kredi desteğini çekme ültimatomu gönderdiğini içeren bir haber yayımlandı. Ültimatomun süresi dolmadan Avusturya, baraj projesinden çekildi. Baraj karşıtı aktivistlerin kredi desteği veren Avusturyalı bankayı işgal etmesinin ardından açıklama yapan Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger, "Bir taraf şartları belirlediyse ve bu şartlar yerine getirilmediyse, proje finanse edilemez. Avusturya bu ortaklığa artık son vermiştir," dedi. Aynı programda baraja finans desteği veren Oesterreichische Kontrollbank'ın (OeKB) direktörü Rudolf Scholten de Türkiye'nin projenin şartlarını yerine getirmediğini kabul etti. Ve 2008 bitmeden Ilısu ile ilgili son çekilme kararı Almanya'dan geldi. Almanya Ekonomi ve Kalkınma Bakanı Erich Stather, "Türkiye'ye prosedür gereği 180 gün süre tanıdık ama bunun bir önemi yok. Bu baraj artık Alman parasıyla finanse olmayacak," diye kesin bir açıklama yaptı. Şimdi gözler Avusturya, Almanya ve İsviçre'den oluşan konsorsiyumun ortak açıklamasında ve buna karşılık olarak da Türk hükümetinin tavrında.
6 bin yıllık tarih
Dokuz uygarlığın tarihini barındıran Hasankeyf Asur, Roma, Bizans, Artuk, Eyyübi ve Osmanlı'dan önemli arkeolojik ve kültürel izler taşıyor. Kazı buluntularına göre bölgede insan yerleşimi M.Ö. 4 bin civarında başladı. Sonraki dönemlerde bölge Makedon, Pers, Sasani ve Roma egemenliğine girdi. Romalılar döneminde de bölge antik Asurca ismi olan 'Castrum Kefa' (Taş Hisar) olarak anıldı. 7. yüzyıldaki İslam hâkimiyetinden sonra Hasankeyf, Suriyelilerin yaşadığı bir bölge oldu. Bölgenin ismi artık Arapça'da Castrum Kefa demek olan Hısn Kayfa olmuştu. Bu isim sonunda Hasankeyf haline geldi. 10.yüz yılda Hamdani ailesi tarafından bölgede bir eyalet kuruldu. 1090 yılı civarında Büyük Selçuklular bölgeyi ele geçirdi. 1102'de Büyük Selçuklulara bağlı Artuklu eyaleti Hısn Kaifa kuruldu. 1236'da Hasankeyf Eyyübileri olarak bilinen eyalet kuruldu. 14. yüzyıldaki Moğol istilasından sonra Anadolu'daki Akkoyunlu prensleri egemenliklerini Hasankeyf'e kadar genişletti. Osmanlı, Safevi, Eyyübi ve Akkoyunlu devletlerinin sınırında yer alan bölge, bu güçler arasındaki çatışmalardan nasibini aldı. Sonunda 1524'de Osmanlı egemenliğine girdi.
Dicle Vadisi: Güneydoğu'ya özgü nehir kıyısı habitatlarının en iyi korunmuş örneklerini barındıran Dicle akarsu vadisini ve güneye doğru uzanan dağ bozkırlarını içeriyor.
Küpeli Dağı: Parçalanmış meşe ormanları, sarp kayalık alanlar ve büyük memeli ve yırtıcı kuş türleriyle ülkemizde az sayıda kalmış yabanıl coğrafyalardan biridir.
Cizre ve Silopi sınırları: Cizre'den başlayarak nehir çevresindeki taşkın alanını içine alır. Taşkın alanı söğüt toplulukları, sazlıklar ve çakıl adalarıyla kaplıdır.
http://www.sabah.com.tr/pz/haber,9A3FC0A1F77042FDA36FBEF88064190C.html
YOK OLACAK DOĞA ALANLARI
Bismil Ovası: Dicle Nehri'ni ve nehrin güneyindeki çayırlar ile geniş tarım alanlarını içine alan ova, Türkiye'nin en büyük leylek nüfusunu barındırıyor.Dicle Vadisi: Güneydoğu'ya özgü nehir kıyısı habitatlarının en iyi korunmuş örneklerini barındıran Dicle akarsu vadisini ve güneye doğru uzanan dağ bozkırlarını içeriyor.
Küpeli Dağı: Parçalanmış meşe ormanları, sarp kayalık alanlar ve büyük memeli ve yırtıcı kuş türleriyle ülkemizde az sayıda kalmış yabanıl coğrafyalardan biridir.
Cizre ve Silopi sınırları: Cizre'den başlayarak nehir çevresindeki taşkın alanını içine alır. Taşkın alanı söğüt toplulukları, sazlıklar ve çakıl adalarıyla kaplıdır.
YOK OLACAK CANLI TÜRLERİ
BALIKLAR: Cobitis kellei, schistura chrysicristinae.
MEMELİLER: Çizgili sırtlan, vaşak, karakulak, su samuru.
SÜRÜNGENLER: Yumuşak kabuklu Fırat kaplumbağası ve çöl varanı.
KUŞLAR: Tavşancıl, kızıl akbaba, küçük akbaba, küçük kerkenez, bataklık kırlangıcı, büyük kızkuşu, alaca yalıçapkını, gökkuzgun, küçük sağan, kocagöz.
MEMELİLER: Çizgili sırtlan, vaşak, karakulak, su samuru.
SÜRÜNGENLER: Yumuşak kabuklu Fırat kaplumbağası ve çöl varanı.
KUŞLAR: Tavşancıl, kızıl akbaba, küçük akbaba, küçük kerkenez, bataklık kırlangıcı, büyük kızkuşu, alaca yalıçapkını, gökkuzgun, küçük sağan, kocagöz.
HASANKEYF TAŞINAMAZ
Prof. Dr. Zeynep Ahunbay..
"Ilısu Barajı'nın projesi Hasankeyf'in varlığını düşünmeden şekillenmiş. Taşınması önerilen anıtların topografyaya nasıl yerleştirilecekleri meçhul. Mobilya yerleştirir gibi alınıp yeni bir yere götürülüyorlar. İş işten geçtikten sonra herkes durumu anlayacak, fakat ortada kurtarılacak bir şey kalmayacak. Hasankeyf'teki önemli anıtların bazı kısımları, örneğin camilerin minareleri, taç kapıları kesme taştan yapılmış ve bu kısımları özenle sökerek başka bir yere taşımak düşünülebilir. Ancak eserler söküldüğünde, kaba yönü ve moloz taş örgüsüne sahip kısımlar tamamen dağılacaktır. Yani bu eserler bütün olarak taşınmadığı takdirde, yıkılacaklar ve bir kere dağıldıklarında onların yeniden birleştirilmeleri olasılığı yok. Arkeolojik Park içinde yer alacak anıtlar, asıllarının birer kopyasından öteye gidemeyen yeniden yapımlar olacaktır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum