22 Temmuz 2009

Yakıcı Gerçek; Mardin Yanıyor


İlimizde bu yıl iklimin de ufukların da rengi sık sık sarıya çaldı. Güney-Doğu yönünden esen rüzgarlar eşliğinde göğü kaplayan tozlar nedeniyle bırakın gök kubbede ışıldayan yıldızları, haşmetli Mardin kalesini bile göremez olduk.

Daha önceleri yılda bir-iki kez vuku bulan ve kısa sürede geçen bu meteorolojik hadisenin bu yıl onlarca defa ve birkaç gün boyunca devam etmesi olağan bir durum mudur?

Oto yıkamacılarının, temizlikçi kadınların, kuru temizlemecilerin ya da solunum ilacı satan firmaların komplosu! Diyerek işin içinden çıkılmayacağını ben de biliyorum.

Bu bir meteorolojik savaş mı? Kuraklığın etkisiyle nemini yitiren toprakların rüzgara teslim olmasıyla göklere savrulması mı? Despotik dikta yönetimlerinden ve işgalci ABD /Batı postallarından/bombalarından illallah eden mağdur toprağın göğe mağrur urucu mudur?

Güneş, toprak ve rüzgârla barışık Mardinimizin/mezopotamyanın iklimine nazar mı? değdi, ne?

İnsan, çevre, hayvan ve gıda sağlığı açısından bu tozların –varsa- faydaları ya da zararlarının neler olduğu hususunda kamuoyu ciddi bir şekilde açıklama bekliyor!

Tarım, Çevre, Orman, Meteoroloji ve Sağlık yetkililerinden halkımızı aydınlatacak açıklamalar bekliyoruz…
* * *
Bir ziyaret vesilesiyle Kızıltepe’nin 10 kilometre güneyinde bulunan bir köye gittiğimde gördüğüm manzara beni şok etti!

Yerin yaklaşık dört yüz metre derininden elektrik gücüyle çıkarılan suyun bilinçsiz kullanımından kaynaklanan israf!

Stratejik öneme haiz yer altı sularının israf edilmesi neticesinde oluk oluk akan ihtiyaç fazlası suların oluşturduğu arklar!

Bilimsel bir veriye ve akılcı bir kaygıya dayanmadığı için ihtiyaçtan fazla sulamanın yakın-orta vadede oluşturacağı sıkıntılar! Çoraklaşma, tuzlaşma ve topraktaki kimyevi değişimler…

Ve ufku saran kurşuni renk!

Gökte toz bulutunu ilimiz bu yıl sık sık yaşadı ama, bu sefer ki farklı.

Renk, sarı- turuncu değil; kurşuni bir gri.

Köyün dört tarafında ve yakın- uzak diğer köylerin semalarında nükleer bir patlamanın oluşturduğu ilk fotoğraf karelerine benzer korkunç dumanlar!

Acı ama gerçek; Köylüler kendi elleriyle kendi topraklarını yakıyorlar!

Bu yıl nisbeten mevsim (tarım) daha bereketli oldu. Sulanmayan kurak arazilerde verim alınamadıysa da, sulu topraklarda mahsul iyi olduğu için saman ihtiyacı geçen yıllara göre daha az oldu.

İkinci mahsul için topraklarını hazırlayanların ilk aklına gelen –her ne hikmetse- anızları yakmak olur.

Daha verimli, daha temiz, daha kaliteli ürün almanın yolu anızları yakmaktan mı geçer?

Anızlar yanıyor; semalarımız kara dumanların yükselmesiyle grileşiyor.

Böcekler, kurbağalar, fareler, yavru kuşlar, kelebekler, solucanlar ve bilumum canlılar cayır cayır yanarak yok ediliyor.

Toprağın kaymağı kül oluyor.

Atmosfer karbondioksit doluyor.

Kendisinden geldiğimiz ve kendisine dön(üş)eceğimiz toprağın, doğal hayatın tabii ortakları olan hayvanların yakılması, atmosfere zehrin pompalanması ve emanet telakki ettiğimiz çevrenin ısı ve dumanla tahribinin tanığı olmanın talihsizliğini yaşadım.

Kadim tarihten beridir bereketli hilal olarak adlandırılır buralar. Nil’den Toros’lara ve Fırat’tan Basra körfezine uzanan bu bereketli hilalin kuzey-doğusunda yer alan Mezopotamya’nın incisi şehrimizin topraklarını elerimizle yakmamızın izahı var mıdır?

Düşman işgaline uğradığı için, terör saldırısına maruz kaldığı, doğal afetlerin yaşanması ya da Timur’un ordularının hışmına uğradığı için değil bu toprakların yanması!

Toprak sahiplerinin daha verimli(!) olması için kendi topraklarını kendi elleriyle ateşe vermesi kendi başına bir patoloji midir, yoksa ironi midir?

Nusaybin'den Viranşehir'e... her taraftan dumanlar yükseliyor.

Cayır cayır yanan kurbağaların, kelebeklerin, böceklerin, keretenkelelerin haykırışlarını duyamadım ama ruhumun boğumlaarında hissettim.

Ta Yanişehir'in balkonlarında bile görülen yanmış anızlardan muzdarip olunmaz mı?

Ey yeşil sarıklı ulu hocalar! İslami açıdan kozmolojiyi nasıl izah etmeliyiz? İlmihaller içinde bu meselenin fetvasını mı arayacağız? Bu konuda zinhar yeni bir şey söylenmeye, ictihad kapısı ne de olsa kapanmıştır teranesi ile cemaati tatmin etmek mümkün müdür? Hurumat ve Ahlak açısından bir şeyler söylemek gerekmez mi? Ufku geniş, basireti açık müftü(leri)mizin bu konuda bir hutbe ve vaaz iradı olmayacak mı?

Ey Sağlık Uzmanları, Koruyucu sağlık ve çevre sağlığı açısından neler önerirsiniz? Mardinimizin bilge hekimi olan İl Müdürümüz, Halkımızı nasıl tenvir edeceğiz? Sağlıkçıları halk eğitimi açısından seferber edilmesini sağlamayı düşünüyor musunuz? Hikmetten yoksun tebabetin acziyeti ile mi karşı karşıyayız? Yoksa önceliğiniz ve sorumluluğunuzun dışında bir hadise midir bu?

Çevre uzmanları, mühendisleri ve yetkilileri; Kirlenen atmosfer, tahrib olan çevre ve doğal canlılar hakkında en çok da sizlere sorumluluk düşmüyor mu? Stratejik suların bilinçsiz kullanımı güvenlikçilerin ya da Ziraatçıların mı uhdesindedir? Eğitim proğramlarınızda bu konu da yer alıyor mu? Tanıtıcı ve uyarıcı afişler ile her yeri donatmak gerekmez mi?

Ve Ey Tarım yetkilileri;

Bir tarım ülkesiyiz deniyor. Ekilebilir arazilerimiz birkaç Avrupa ülkesinin toplam toprağından fazladır. On binlerce Ziraat mühendisinin istihdam planlamasının yetersizliği nedeniyle boşta gezdiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu kadar ekilebilir/işlenebilir toprağa rağmen tarım ürnlerinde ithalatın gittikçe artması düşündürücü değil midir?

Mardin özelinde turizmin çokça öne çık(artıl)dığını anlayış ve takdirle izliyoruz. İyi bir turizm potansiyelinin olduğu da muhakkaktır. Bu daha iyi bir seviyeye de getirilmelidir.

Ancak, turizm alanındaki bu koşuşturma ve telaşın tarımdan esirgendiğini de üzülerek müşahede ediyoruz. Tarım alanlarının ve tarımla uğraşanların yoğunluğu yanında, gelecek yıllarda en büyük stratejik konunun gıda meselesi olacağı tartışmaları ortadadır.

Mayınlı arazilerin temizlenmesi denince ilk akla organik tarım tartışmalarının gelmesi boşuna değildir. Topraklar kirleniyor, ekili araziler azalıyor ve yeterli gıdanın stratejik önemi giderek öne çıkıyor.

İlimiz tarım ve bahçecilik açısından turizmden kat be kat büyük bir alana sahip olduğu halde niçin bir defa olsun Tarım üzerine konferans, panel, sempozyum düzenlenmemektedir?

Teknik ve dar anlamdaki -daha çok hizmet içi sayılabilecek- çalışmaları kastetmiyorum.

Bilinçli çiftçilik, nitelikli tarımcılık, seviyeli ürün üzerine ortaya konan çalışmalar yeterli midir?

Kaymakamlarımız ve hatta İl Valimizin sonbaharda ekim zamanında ya da Haziranda biçme mevsiminde tarlada-bahçede kaç fotoğrafı vardır?

Varsa bu pozları ve çalışmaları teşvik, uyarı ve eğitim amaçlı olarak billboardlarda görmek faydalı olmaz mı?

Tarla-bahçe sahipleri, muhtarlar, ziraat odaları vb ile Tarım müdürlüğünün ortaklaşa yürüttüğü projeler yeterli midir?

Bir meslek kuruluşu olup kuruluş amacı Çiftçilerin dayanışma ve işbirliği yanında ortak çıkarlarını korumak ve geliştirmek olan Ziraat Odaları uyuyor mu?

Ziraat odaları, Başkanları ve Yönetiminin tek görevi Çiftçi Belgesini para karşılığında tanzim etmek midir?

Daha nitelikli ve daha verimli bir ürün hakkında çiftçilere yönelik hangi etkinliklerde bulundunuz? Fakülte mezunu bir Ziraat Odası Başkanından geçmiştekilere fark atması ve çıtayı yükseltmesini beklemek çok mudur?

Bir tarlada yükselen duman, açılan kuyu, ekilen tohum, biçilen mahsul, dikilen fidan ve kesilen ağaçlarla beraber salınan hayvanların sorumluluğunu taşıyan kişi ve kurumlarımız mesuliyetlerini müdrik midirler?

Köyü ziyaret ettim, içim burkuldu.

Mardinin gündemi sanayi, turizm, nakliyecilik kadar ve hatta çok daha fazla tarım ile dolmalıdır.

Su ve ekmek, eskilerin deyimi ile tahsiniyyat değil zaruriyattır.
www.mardinlife.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum