12 Haziran 2009

Amerika'da Mardin'i Aramak (I)

http://www.mardinlife.com/haberler/resimler/nezirbuyuk.jpg

http://www.mardinlife.com/haberler/resimler/mardinlifengunes1.jpg
Batı dediğimiz de aklımıza ilk gelen refah, modernite, zenginlik, eğitim, çağdaşlık, demokrasi ve özgürlük gibi kavramlardır…

Yani batı, çoğu doğulunun hayallerinde canlandırdığı yerler olarak algılanır… Ve bunun içindir ki son yüzyıl içerisindeki bütün mülteci ve göçmen akımları ile insan kaçakçılarının yönü her zaman batıya dönük olmuştur.

Tabii ki batı derken aklımıza ilk olarak her ne kadar Türkiye’nin batı kıyıları veya Avrupa’daki ülkeler gelse de Avrupa’nın da batısında yer alan Amerika’da aynı batı kavramı içerisinde bulunuyor.

Batının batısı olarak algıladığım Amerika veya diğer batı ülkelerini ziyaret eden birçok insanın anlattığı ve benim de birebir yaşadığım bazı olguları sizinle paylaşarak başlamak istiyorum yazıma. Batıda hep bir eksiklik duygusu var. İnsan "Başka bir şey olmalı" diyor. Amerika, Fransa, İngiltere, İsveç kısaca Batı hep böyle... Batı insanı hep Japonya, Hindistan, Endonezya hatta Türkiye'de neler olduğuna bakıyor.

İnsanlar doğuya gittikçe maddiyatın yani sahip olmanın dışında bambaşka şeylerle karşılaşıyor. Onların arzuladıkları ve istekleri dışında yeni bir amaç, farklı bir inanç... Kendi maddiyatlarında aradıkları doyumu alamayınca bütün bu çabanın geçici olduğunu anlıyor ve bir gün ölecekleri gerçeğiyle tanışıyorlar. Bu da onları arayışa sürüklüyor ki bunun için de batılı olan bir Doğu düşünürü şunu söylüyor:

“Batı insanı doyumsuzluğun farkına vardığında mutluluk nerede? diye sormaya başlıyor. O zaman daha derine iniyorlar; zihinden öteye, ruhlarını aramaya başlıyorlar”. Son yıllarda Batılıların İslam dinini araştırmaya, yogaya ve meditasyon türü Uzakdoğu inançlarına gösterdikleri yoğun ilgiyi de bir yerde anlayabiliyoruz.

Aslında Batının doyumsuzluğunu, Batının istediklerini, batının çirkinliklerini, saçmalıklarını, dayatmalarını, beyinlerini ve ruhlarını esir alan olgularını doğuda yaşamadan, görmeden, fark edemiyor, çözemiyor da olabilir insan. Bu anlamda kendimi şanslı hissettim. Suriye, Irak ve Suudi Arabistan gibi doğu ülkelerini gören ve Mardin’de yaşamanın farkında olan biri olarak Batıya gittiğim için orayı bütün çıplaklığı ile görebilme fırsatım oldu. Bu anlamda Batıyı daha iyi anlama ve boşlukta yaşayan insanların yaşamına şahit oldum. Zaten Amerika’da kendime ait bir şey bulamadığım için de orada kaldığım süre zarfında kendimi hep tuhaf hissettim.

Gökdelenlerin Şehri: Şikago (Chicago)

Şikago’da düzenlenen Türk Festivali kapsamında 10 günlüğüne gezme fırsatını bulduğum Amerika’nın üç eyaletinden Illinois’in başkenti olan Şikago’yu tanıtarak başlamak istiyorum. Gezi esnasında Amerikan şehirlerinin birbirine benzediğine her ne kadar şahit olduysam da aslında her birinin kendine özgü farklılıkları var. 6 günlük Şikago ziyaretimiz süresince gezdiğimiz ilginç yer ve olayların yanında festivaldeki coşkuyu sizinle paylaşacağım.

Amerika sistem ve yasaları birbirinden farklı adeta kendi içlerinde bağımsız eyaletlerden oluşan federal yapıya sahip. Şikago 10 milyon nüfusuyla Illinois Eyaletinin 1. Amerika’nın ise 3. en kalabalık kenti. Michigan Gölünün güney kıyısına kurulmuş ismini içinden geçen Şikago nehrinden alan dünyanın en yüksek gökdelenlerinden ikisinin bulunduğu bir şehir. Üstelik Şikago gibi büyük bir kente yolunuz düştüğünde Avrupa’nın kültürel özelliklerinin şehre yansımasını suni bir şekilde de olsa hem sanatsal ve hem de yapısal alanda rahatlıkla hissedebilirsiniz. Büyüleyici mimari yapılarıyla Şikago 1885 yılında dünyanın ilk yüksek binasının, gökdeleninin, kurulduğu ve yapıldığında ise dünyanın en yüksek binası olan Sears Towers’in bulunduğu kenttir.

"Windy City" yani rüzgarli şehir olarak da tanınan Şikago kenti sanatsal yönünün yanında Amerika’nın çok önemli bir ulaşım, politika, sanayi, finans, tıp ve yüksek öğrenim merkezidir de aynı zamanda.

Şikago, Illinois eyaletinde Patawomi yerlileri tarafından manası güçlü/ulu veya yabani soğan olan Checaugou olarak adlandırılmış Şikago nehrinin, Michigan Gölüne aktığı yerde 1837 yılında kurulmuş. Yani Mardin’deki sıradan bir evin geçmişi bile Şikago’nun geçmişinden daha eskilere dayanıyor.

Tren yolunun buradan geçmesi ile çok kısa sürede büyümüş, 8 Ekim 1871 tarihinde İrlandalı bir bayanın ahırındaki ineğin sebep olduğu iddia edilen ve Büyük Şikago Yangını olarak tarihe geçen felaketle tamamen yerle bir olmuş. Şehirde Downtown’ a gittiğinizde göreceğiniz Water Tower, yani bir su deposu dışında bütün binalar yanmış ve 90 bin Şikago’lu evsiz kalmış. Bu felaketten sonra tekrar yapılanan ve kurulan şehre ilk geldiğinizde sanki cetvelle çizilen bir şehir gibi dikkatinizi çekecek düzen, diğer büyük şehirlerden Şikago’yu ayıran önemli bir özelliktir. Şu an için gökdelenlerin caddeleri olarak adlandırılan State ve Madison Caddelerini 0’a 0 noktası olarak alıp numaralandırılmış birbirine paralel ve birbirini dik kesen caddelerle dünyada adeta başka bir örneği olmayan şehir görüntüsünü kazanmış durumda.

Tabi bu bilgileri O’Hare Havaalanında bizleri adeta devlet töreni konforunda (Affınıza sığınarak Limuzinle karşılandığımızı da not edeyim) ve doğu misafirperverliğinde karşılayarak pozitif bir enerji ile Şikago’ya giriş yapmamızı ve kendimizi güvende hissetmemizi sağlayan Şikago’nun muavin başkonsolosu Azize Sargın’dan aldık. Havaalanından kalacağımız otele bırakırken ev ortamını arattırmayan Limuzin içinde bizlere Şikago’yu tanıtan Azize Hanımın, duraksadığı yerlerde Vali Yardımcısı Murat Girgin’in araya girerek başka mekân ve yerler hakkında bilgi vermesine önce şaşırdıysak da kendisine sorduğumuz soru ile kendisinin daha önce Şikago’yu görmemesine rağmen internet üzerinden yaptığı ayrıntılı bir araştırma sonucunda Şikago’yu bir rehber kadar tanıdığını söylemesi bizim için de ferahlatıcı bir açıklamaydı. En azından yanımızda bizden biri olan bir rehberimiz vardı.

Amerika’ya davet edilmek Mardin Life için bir onurdur

Diğer ayrıntıları gelecek yazıya bırakarak Amerika Gezisi öncesinden de sizlere bahsetmek istediğim birkaç konu var. Şikago’da Türk Festivalini düzenleyen Şikago Başkonsolosluğu ve Türk-Amerikan Kültür Birliği (TACA) tarafından onur konuğu olarak Mardin’in de davet edilmesi ile başlamışı her şey. Mardin Valiliğinin yaptığı çalışma kapsamında Sayın Valimiz Hasan Duruer’in de isteği doğrultusunda Tarihi Kentin tanıtımını Türkiye’nin 81 ilinin yanında yurtdışında da hakkı ile yapmak için Amerika’ya gidecek ekibin içine beni de katması Mardin Life olarak bizim için de büyük bir onur ve gurur kaynağı oldu.

Vize işlemleri için pasaportlarımızı valiliğe teslim ettiğimizde, Amerika Konsolosluğundan alınan vize başvuru randevu tarihinin festivalin yapılacağı 27-30 Mayıs tarihlerinden sonra olması ile başladı ilk sıkıntı. Tabi festivalin Dışişleri ile Kültür ve Turizm Bakanlıklarının da himayesinde gerçekleştirilecek olmasından dolayı yapılan bürokratik temaslarla vize tarihi daha erkene alındı. Vize için gittiğimiz Ankara başkonsolosluğunda insanların karşılaştığı muamele gerçekten içler acısı bir durumdu.

Saatli randevu sistemi olmasına rağmen sıcak güneş altında dakikalarca konsolosluk kapısında bekleyen insanların Amerika’ya gitmek için Amerika Başkonsolosluğundan münker ve nekir meleklerinin sorularını arattırmayacak cinsten karşılaştıkları sorularla muhatap olmaları bir dönem Amerikalıları haraca bağlayan atalarımız adına bizi derinden üzmüştü.

Tabi bu sorgulama esnasında haraç alır gibi yatırılan vize ücretleri ve başvurusu kabul edilmeyen insanların isyanı ise başka bir trajediydi. Erken vize tarihi alındıktan sonra Amerika’ya gidecek ekibimiz arasından da Türk Şikago Başkonsolosluğunun festival programı, Dışişleri Bakanlığının iyi niyet mektubu ve Mardin Valiliğinin davetiye listesini başvuru formuna ekli bir şekilde sunmasına rağmen hem telkari ustamıza hem de bakırcı ustamıza vize çıkmaması morallerimizin bozuk bir şekilde Mardin’e dönmemize sebep olmuştu.

Yani anlayacağınız Amerika’yı gidip bir gezeyim demek öyle dışarıdan göründüğü gibi kolay değil. Adamlar önünüze o kadar çok engel koymuş ki sürecin bir yerinde pes etmemek elde değil. Tabi Amerika’ya illa gideceğim diyorsanız birkaç gün sonra dil eğitimi için Amerika’ya gidecek üniversite öğrencisi kardeşim olan Adem’in sahip olduğu azmi taşımanız lazım. Yoksa baştan kaybedersiniz. Konsolosluğun eksik olduğu iddia edilen evraklar yüzünden ilk önce vizesi ret edilen ve daha sonrasında benim de çıkmayacağına inandığım vize için inat edip ikinci kez başvurarak adamları nasıl kafaya aldıysa adamların kırk dereden getirdikleri bütün engelleri aşıp, ahret sorularına verdiği cevaplarla vizesini alabildi.

Güneş batmayan ülke

Şikago uçağı gündüz saat 11:20’de hareket ettiği için yolculuğumuzu riske atmama adına Diyarbakır üzerinden gece İstanbul’a uçtuk. Uçağın kalkışından bir-iki saat önce harç, bagaj ve pasaport işlemlerini bitirdikten sonra uçak saatini beklemeye başladık.

THY’ye ait uçakla yaklaşık 13 saatlik yolcukla ancak vardık Şikago’ya. Uçağın konforu bizlere yolculuğun zevkini tattırırken koltuklarda her yolcu için ayrı tasarlanan bilgisayarı kısa süreli bir kurcalamadan sonra yolculuk boyunca vizyondaki üç filmi de izleme imkânı buldum. Tabii bu yazıdan önce de THY bir mail geçip bilgisayarda yolcular için Türkiye ile ilgili verilen bilgi ve tanıtıcı filmler arasında Mardin’e yer verilmediği uyarısını yaptım.

Güzel geçen bir yolculuk ve 13 saatlik bir zamandan sonra Şikago Havaalanında güneşi Türkiye’de bıraktığımız yerde yani halen tepemizde olması bizleri kısa süreli bir dengesizliğe ittiyse de önümüzdeki çocuğun annesine “Anne Amerika’da hiç güneş batmıyor mu?”sorusu ise bizleri Şikago’ya gülerek inmemize sebep olmuştu.

Gezi öncesi valilik önünde çekilen fotoğraf

THY uçağı ile 13 saatlik yolculuktan kareler

Konsolosluk yetkilileri tarafından Limuzinle karşılanma

Gökdelenlerin şehri olarak bilinen şikago'da çekilen ilk fotoğraf

Otele geçiş

Otele geçtikten sonra şikoga'yu keşf etme

şikoga sokaklarında gezinti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum