8 Eylül 2009

Gerçek Dostluklar üzerine Yazılmış bir kaç yazı

http://lh4.ggpht.com/_Hjkac1ftqjA/SqyU2IHjxsI/AAAAAAAAZN8/IvbplUyj0a4/s512/Mehmet%20AYAZ%20www.surgucum.com.jpg
Hayatım boyunca herkesle arkadaştan öte dost olmaya özen gösterdim. Hiç bir dostumla çıkar ilişkisine girmedim. Hiç bir zaman illaki dost bildiklerimin beni aramasını beklemedim. Onları aradığımda cevap vermedikleri zaman bile pes etmedim, tekrar tekrar aradım. Buna rağmen onlar cevap vermemekte ısrar ettiğinde ise yaptığım tek şey Telefon rehberine Format atmak oldu... İşte gerçek dostlar bundan sonra belli olur. Sanırım iletişim çağında, iletişimden yoksun bir dönem geçiriyoruz...

Sürgücü de yaklaşık 1000 m rakımlı Şeyh Ahmet dağı adında bir dağ vardır (Resimdeki). Bu dağdan başta tüm Sürgücü köyleri olmak üzere, Diyarbakır ili, Savur, Mazıdağı, Çınar, Bismil, Hazro ve Sason gibi çevredeki ilçeler gözükür.

Sürgücü ye her gittiğimde eğer imkan varsa mutlaka Şeyh Ahmet Dağına çıkarım. Bu dağ benim en büyük dostumdur. Şeyh Ahmet Dağı gece veya gündüz hiç fark etmez, Sürgücünün neresinde olursam olayım, beni ilgiyle izleyen bir dost gibi hissederim. Ondan sesiz destek fısıltıları alıyor gibiyim. Gücümü en fazla bu dağdan alıyorum. İşte o yüzden Sürgücü de olduğum sürece kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum. Geceleyin damda yatarken bile, Şeyh Ahmet Dağı sanki yanı başımda nöbet tutuyor hissiyle sabaha kadar huzurlu bir şekilde mışıl, mışıl uyurum. O yüzden orada saat 5 oldu mu hep ayaktayım.

Bu dağa çıkınca, yıllardır görmediğim bir dostu görürcesine duyulan mutlulukla, adeta inzivaya çekilir gibi en az bir saat Şeyh Ahmet Dağı ile dertleşir, sohbet ederim. Şeyh Ahmet, bütün sıkıntılarıma, dertlerime ortak olur. Onun sayesinde geçici de olsa tüm sıkıntılarımı unuturum. O an kendimi dünyanın en yüce katındaki makama misafir olmuş gibi hissederim.

Velhasıl, Dostluk üzerine yazılmış bir kaç yazıyı buraya alıyorum. Herkesin samimi, gerçek, kalıcı dostlar bulması dileğiyle, hayırlı Ramazanlar.
Mehmet AYAZ
www.surgucum.com
NE DEMEK DOSTLUK
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...
'Nereden çıktın bu vakitte' dememeli bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; gözünün dilini bilmeli; dinlemeli sormadan söylemeden anlamalı...

Arka bahçede varlığını sezdirmeden mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen her daim onun orada durduğunu hissetmelisin.
İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları dalları bitkin başına omuz yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...

En mahrem sırlarını verebilmeli en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...
Onca dalkavuk arasında bir tek o sözünü eğip bükmeden söylemeli yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.

Alkışlandığında değil sadece asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi...
Seni senden iyi bilen sana senden çok güvenen bir sırdaş..
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin.
Ve sen ağladığında onun gözlerinden gelmeli yaş...

Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri...
'Parkurun bütün zorluklarına rağmen dostluğumuzu koruyabildik acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız' diyebilmeli...

Issızlığın yalnızlığın en koyulaştığı anda küçücük bir kağıda yazdığımız kısa ama ümit var bir yazıyı yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:

MEVLANA’DAN DOSTLUK ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ

Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli...
Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana Sarılmalı...
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı...
Dost dediğin; fanatik olmalı;
Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli.
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,
Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok;
Dost matematiksel olmali;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalıi...
Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...

YAZAR MONTAIGNE YE GÖRE DOSTLUK

Dost ve dostluk dediğimiz, çokluk ruhlarımızın beraber olmasını sağlayan bir raslantı ya da zorunlulukla edindiğimiz ilintiler, yakınlıklardır. Benim anlattığım dostlukta ruhlar o kadar derinden uyuşmuş, karışmış kaynaşmıştır ki onları birleştiren dikişi silip süpürmüş ve artık bulamaz olmuşlardır. Onu (Etienne de la Boetie: Montaigne'in en iyi dostu. İyi yürekliliği ve bazı şiirleriyle tanınmıştır.) niçin sevdiğimi bana söyletmek isterlerse bunu ancak
şöyle anlatabilirim sanıyorum: Çünkü o, o idi; ben de bendim.

Ruhlarımız o kadar sıkı bir birliktelikle yürüdü, birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti ve en gizli yanlarına kadar birbirine öyle açıldılar ki ben onun ruhunu benimki kadar tanımakla kalmıyor, kendimden çok ona güvenecek hale geliyordum.

Öteki sıradan dostlukları buna benzetmeye kalkışmayın: Onları, hem de en iyilerini ben de herkes kadar bilirim. O dostluklarda insanın, eli dizginde yürümesi gerekir: Aradaki bağ, güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir. Chilon (Eski Yunanistan'ın ünlü bilgelerinden biri.) dermiş ki: «Onu (dostunuzu), bir gün kendisinden nefret edecekmiş gibi sevin; ondan, bir gün kendisini sevecekmiş gibi nefret edin.» Benim anlattığım yüksek ve yalın
dostluk için hiç yerinde olmayan bu davranış, öteki dostluklara uyabilir. Bunlar için, Aristoteles'in sık sık tekrarladığı şu sözü de kullanabiliriz: «Ey dostlarım, dünyada dost yoktur...»

Onsuz yorgun ve bezgin sürüklenip gidiyorum: Tattığım zevkler bile, beni avutacak yerde ölümünün acısını daha fazla artırıyor. Biz her şeyde birbirimizin yarısı idik; şimdi ben onun payını çalar gibi oluyorum:

Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden yoksun kalınca,

Hiçbir zevki tatmamaya karar verdim.

Her işte onun yarısı, ikinci yarısı olmaya o kadar alışmıştım ki şimdi artık yarım bir varlık gibiyim.

Mademki zamansız bir ölüm seni, ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü, yeryüzünde varlığımın yarısından, en aziz parçasından yoksun yaşamakta ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük.

Ne yapsam, ne düşünsem onun eksikliğini duyuyorum. O da benim için elbette aynı şeyi duyardı. Çünkü o, diğer bütün değerlerinde olduğu gibi dostluk duygusunda da benden kat kat üstündü. (Kitap 1,bölüm 28)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum