14 Nisan 2008

NE İSTEDİĞİMİZİ BİLMELİYİZ...

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bir dünya düşünün.! Hayata yenik başlamak, hayata geriden başlamak, hayatta farklı muamelelere maruz kalmak. Kısacası eğitimsiz kalmak veya eşit düzeyde eğitimden faydalanamamak. Bizler durmadan kalkınmadan bahsediyoruz ama galiba bu istemimiz zamansız. Kalkınmanın oluşum devrelerini göz ardı ediyoruz. En son isteyeceğimizi ilk önce talep ediyoruz. Kalkınma sürecinde en etkili silah kuşkusuz eğitim ve eğitim kurumlarıdır. Eğitim bilimle, bilim teknolojiyle, teknoloji ise kalkınmayla doğrudan bağlantılıdır. Gelişme sürecini yaşayan toplumların kalkınma konusunda el atmaları gereken başlıca konu doğal olarak eğitimdir. Yüksek öğrenim, mesleki eğitim iktisadi gelişme ve zenginleşme yolunda ayrı bir öneme sahiptir. Küreselleşen ekonomide, eğitim ve araştırma önemli bir rekabet avantajı olarak görülmektedir. Eğitimin her konuda temeldeki taşıyıcı kolon olduğunu kabul edersek bizler toplum olarak eğitim konusunda neredeyiz? Ne yapıyoruz? ve ne yapmalıyız? gibi kesinleşmiş soruların karşısında ulusal anlamda realist tespitler yapmış kurumların verilerine bir bakalım;2006-2007 eğitim-öğretim yılında ilköğretimdeki okul sayısı 34.656, öğrenci sayısı 10.845.930, öğretmen sayısı ise 402.829';dur. İlköğretimin sadece son 5 yıllık tablosuna baktığımızda, 2002 yılından bu yana okul sayısında yaşanan azalma dikkat çekmektedir. Bu azalmanın nedeni özellikle köylerde yaygınlaşan birleştirilmiş sınıf, Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) sistemi ve taşımalı eğitim uygulamasının artmasıdır. 2002 yılından bu yana ilköğretimde okuyan öğrenci sayısı 515.000 artmış olmasına rağmen, öğretmen, okul ve derslik sayısının bu artışa paralel olarak artmadığı görülmektedir. Sürekli artan öğrenci sayısına rağmen, öğretmen sayısının aynı oranda artmaması düşündürücüdür. Bu durumun en önemli nedenleri emeklilik ve eğitimde kadrolu istihdamın azaltılarak, sözleşmeli, ücretli vb esnek istihdam uygulamasının benimsenmiş olmasıdır (Kaynak: Milli Eğitim İstatistikleri ve Eğitim-Sen verileri.) (MEB, 2007)

Eğitime bütçeden ayrılan paylar bu durumun en açık kanıtı niteliğindedir. Üstelik eğitimde bütçeden ayrılan payların ortalama %65'i personel harcamalarına ayrılmakta, eğitimin finansmanı öğrencilerin, dolayısıyla öğrenci velilerinin omuzlarına yıkılmıştır. Son yıllarda eğitime bütçeden ayrılan pay rakamsal olarak artmakla birlikte eğitimin Milli Gelir içindeki payı fazla değişiklik göstermemiştir. MEB bütçesinin GSMH ‘ ye oranı 2007 yılı itibariyle % Ɠ,39) Öyle ki, Türkiye'den sadece Eğitim Sen';in üyesi olduğu 30 milyon üyeli Eğitim Enternasyonali';nin verilerine göre, Türkiye'de Gayri Safi Milli Hasıla'dan (GSMH) eğitime ayrılan pay, sosyo-ekonomik yapısı itibariyle ülkemizin çok gerisinde olan ve çoğunun haritadaki yerini bile bilmediğimiz Barbados Adaları (%7.1), Brunei Sultanlığı (%4.8), Fildişi Sahilleri (%4.6), Kiribati (%11.4), Fiji (%5,2), Vanuatu (%7.3), Honduras (% 4) gibi ülkelerin bile gerisinde kalmıştır.Eğitim sisteminde dikkat çeken bir diğer nokta, yıllardır eğitimin kanayan yarası olan dershane sisteminin daha da büyümesidir. Dershane sistemi, bugün başlı başına bir sektör haline gelmiş ve eğitime yeterli kaynak ayrılamaması, okullarımızda nitelikli eğitim verilememesi, özel dershane sisteminin her geçen gün büyümesine ve neredeyse okullara alternatif kurumlar olarak düşünülmesine neden olmuştur. Bugün dershanelere giden öğrenci sayısı son 5 yılda sürekli artış göstermiş ve 1.071.827'ye yükselmiştir. 2002 yılında özel dershane sayısı 2.122 iken, 2007 yılında bu rakam 3.986'ya ulaşmıştır. Aynı dönemde öğretmen sayısı 19.881'den 47.621'e yükselmiştir. Dolayısıyla son 5 yılda eğitim sistemi nitelik olarak daha da gerilemiştir. Eğitimin niteliği düştükçe özel ders ve dershane sistemi büyümüştür. Bu durumun doğal sonucu olarak, eğitim sistemi ve veliler dershanelere çalışmaya başlamış, ekonomik gücü olan veliler astronomik rakamlarla çocuklarını dershaneye gönderirken, ekonomik gücü olmayan velilerin çocukları sistemin dışına itilmiştir. Bu gün eğitim sistemimizden yararlanmış yurttaşlara bakıldığında belli bir konuda eğitim almış ve bu eğitim sonucunda aldığı mezuniyet belgesi ile hayata atıldığında kaybettiği yılları sadece bir belge almak için harcadığını görmektedir. Yani kalitesiz eğitim yüzünden mesleğini yapmayan veya mesleğinde yetersiz olan milyonlarca insan bulunmaktadır.
Asgari iki okuldan biri her tür fiziki altyapı sorunu yaşamaktadır. Ortaöğretim okullarının (meslek lisesi ve liselerin)
• % 46'sının bahçesi dar,
• % 49'u kalabalık,
• % 52'si derslik sıkıntısı çekiyor,
• % 50'sinin sıra-masa-tahta türü donanımlarında eksikler var,
• % 65'i ders araç-gereci bulamıyor,
• % 66'sının tuvaletleri bakımsız,
• % 70'inin laboratuar-atölye eksiği bulunuyor,
• % 72'si hijyen sorunları yaşıyor.
• Her 4 okuldan 3'ü (% 74'ü) ödenek sıkıntıları çekmektedir. Okullar artık dönem başlarında veli ve öğrencilerden toplanan yardımlarla (harçlarla, katkı paylarıyla...) ayakta durmaktadır. 2004 ilköğretim taramasında ilköğretim için öğrenci başına ortalama 11 YTL istenirken; 2006'da ortaöğretim için öğrenci başına 15 YTL istenmiştir. (Eğitim Sen Taramaları). Yukarıdaki sorunlar ilköğretim okulları için de geçerlidir. Okulların fiziki-teknik donanımına bakıldığında ise yine çok sayıda eksiklik göze çarpmaktadır;
• İlköğretim okullarının % 82'sinde küçük yaşta yeni başlayan çocuklarla ikili kademe öğrenciler aynı binada ders görmektedir.
• İlköğretimlerin % 70'i, normal liselerin % 68'i ikili öğretim (sabahçı-öğlenci) yapmaktadır.
• Derslik başına ilköğretimde 60, liselerde 53 öğrenci düşüyor,
• Müzik odası, dil laboratuarı neredeyse hiç bulunmuyor,
• Spor salonu başına ilköğretimde 5.412 ve normal liselerde 3.334 kişi düşüyor,
• Tek bir tuvaleti ilköğretimde 117, liselerde 145 kişi ortak kullanmaktadır. 2007-2008 eğitim öğretim yılı başında eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu diğer sorunları ana başlıklar halinde sıralamak gerekirse;
• Öğrencilerin 24 kişilik sınıflarda eğitim görebilmesi için 145 bin yeni derslik yapılması gerekmektedir.
• Türkiye'de nüfusun ortalama eğitim süresi 5 yıldır.
• Okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde yaklaşık 5 milyon çocuk ve gencimiz, çağ nüfusu içinde olmasına rağmen eğitim hakkından yararlanamamaktadır.
• İlköğretimden yararlanamayan çocukların %70'i kız çocuğudur.
• Sınıf mevcutları büyük kentlerde ortalama 40-45 civarındadır, sınıfların kalabalık olması eğitimin niteliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
• Ders kitaplarının içeriği bilimsel olmayan, ırkçı-gerici-cins ayrımcı öğelerle doludur;
• Yıllardır kadrolaşma eğitimin temel sorunlarının başında gelmektedir. kadrolaşmaya paralel olarak özellikle Eğitim Sen üyelerine yönelik, sürgünler, cezalar ve kıyımlar yaşanmakta, binlerce eğitim emekçisini mağdur edilmektedir.
• “ucuz işgücü" uygulamasına son verilmeli, bütün öğretmenler kadrolu çalıştırılmalıdır.
• Şu an Türkiye'de, bugünkü haliyle bile en az 70 bin öğretmen açığı bulunmaktadır. Bu açıklar, 24 kişilik sınıflarda tam gün eğitime geçilmesi durumunda yaklaşık 200 bine yükselmektedir.Sonuç olarak bütçeden eğitime ayrılan pay sıralamasında Türkiye, Dünya'; da 105. gelebilmektedir. Hiç kuşkusuz bu yer ülkemiz açısında oldukça dramatiktir. Bir diğer temel veriye baktığımızda aynı tabloyu görüyoruz. Dünyada öğrenci başına yapılan eğitim harcamasında 55. sırada bulunmaktayız. Nufusu bizden 4 kat büyük olan ABD' de üniversite sayısı 3 binin üzerindeyken Türkiye' de özel ve vakıf üniversiteleriyle beraber bu sayı ancak 76' dır. Türkiye toplam 41 ülkenin katıldığı Uluslar arası öğrenci başarısını belirleme proğramı (PISA) kapsamında Fen, Matematik ve okuma alanın da 41 ülke arasında 35. olabilmiştir. Yani açıkçası Türkiye'deki eğitim sisteminin Dünya';daki bilimsel gerçeklere duyarlı bir yapıyı taşımadığı tespit edilmiştir. Eğitimde sınıfta kaldığımızı söylemek sanırım yanlış olmaz. Eğitimde çağ atlamadan evvel sınıfımızı geçmemiz gerekir. Ülkenin gelişip kalkınması insan kaynağının eğitimi ile mümkündür. Eğitim hakkının Anayasanın ilk maddelerinde yer alan temel bir yurttaşlık hakkı olmasınıda göz önüne alarak Gelecekte yapacağımız atılımlar eğitim sektöründe yapılacak yatırımlara bağlı olduğunu dikkate almalıyız. Eğitim sorunlarımızı anlık ve rast gele kararlarla değil, bir bütün içinde, her konudaki kalkınmanın bir temeli olarak realist bir perspektiften ve ortak çıkarımız olarak görmeliyiz. Bugünkü ve yarınki nesiller için kaçınılmaz bir görev olduğunu unutmayalım. Biz Yapmasak Kim Yapacak. Görüşmek dileğiyle.

Şükrü ADANIR
OSGİAD Genel Sekreteri
10.10.2007

NOT: Resim Uluslararası üne sahip Sürgücü'lü resim sanatçısı Halil ALTINDERE'nin 1997 de Avrupadaki "Tabularla Dans" sergisinden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum