- Kitabı niye yazdınız oradan başlayalım? Siz tabibsiniz, bitkiyle tedaviye alışageldiğimiz tıp çok sıcak bakmıyor. Niçin bu kitabı yazma gereği duydunuz?
- 94 yılında Timaş istedi benden böyle bir kitap yazmamı. İlk başta bana da tuhaf geldi bu istek. Yani şifalı bitkilerle tıp nasıl bağdaşlaştırılabilir falan diye. Sonra düşündüm dedim bir bakayım hani yapılabilir mi böyle bir şey. Gerçek manada diyelim ki ayakları yere basan bir kitap.
Piyasadaki kitaplara baktım; piyasadaki kitaplar tamamen hurafeydi o zaman.
Şu zaman için belki bir derece daha iyi kitaplar ama o zaman için gerçekten çok kötüydü, tamamen hurafe doluydu içi. Öyle olunca bu sefer ben kendim acaba nasıl dedim ayakları yere basan bir kitap hazırlayabilirim diye. Bir araştırmaya girdim.
Bitkilerin tıbbi etkileri konusunda bilimsel araştırmalar var mıdır? bunların sonuçları konusunda falan diye. Bazen yurtdışından kitaplar getirttim, bazen yurtiçinde bir Eczacılık Fakültesinin bir hocası vardı yayınlamış olduğu çalışmalar; onlardan faydalanarak böyle bir çalışma meydana getirdim. Dolayısıyla ayakları yere basan bir kitap oldu.
- Peki Timaş sizi nereden buldu?- Timaş beni nereden buldu? Benim annem doktor Sevim Asımgil. Kendisi yazardı. Onun kitaplarını da Timaş yayınlıyordu. Ben de o sayede Timaşa gidip gelirken gündeme geldi. Şifalı bitkiler kitabı yaz dediler. O şekilde başladım. Annem sayesinde..,
- Son dönemde özellikle son 1-2 yıldan bu yana çok popüler oldu. Tabiri caizse bu işin suyu çıkarıldı ve artık nerdeyse alternatif tıp, tedaviye yardımcı tıp olmaktan çıkıp birinci plana geçti. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?
- Bunu tabiî ki çok yanlış karşılıyorum. Çünkü tıbbi bitkilerin kullanımı o derecede değil. Tıbbi bitkileri 2 şekilde hatta 3 şekilde kullanabiliriz. Koruyucu tıp olarak kullanabiliriz. İkincisi ; ilaç kullanmayı gerektirmeyecek derecede hafif şikayetlerde kullanabiliriz. Üçüncüsü de; tıbbi tedaviye yardımcı olarak kullanabiliriz.
Bazı noktalarda ilaç olarak kullanılabilir yani ilaç yerine diyelim ki bitkileri kullanabiliriz. Özellikle bu işin suistimalinin yapıldığı ciddi anlamda hastalıklardır. Hiçbir zaman bir bitkisel tedavi, ilaç tedavisinden üstün değildir. Örneğin; işte kansermiş, MS dedikleri hastalık ya da sedefmiş böyle birkaç adet örnek söylemek istersek bu hastalıklarda hiçbir zaman tıbbi tedavinin üstünde bir tedavi gücüne sahip değiller.
HASTAYI GÖRMEDEN TELEVİZYONDAN YAPILAN TEŞHİSLER VAR
- Hastayı görmeden televizyonlardan da bu tedaviler yapılabiliyor.
- Zaten bunu tamamen geçiyorum. Normal şartlarda birisinin şikayeti varsa o şikayete karşı onun bir doktora görünüp hastalığını teşhis ettirmesi gerekir. Şimdi, doktora gitmeden hastalığınız teşhis ettirmeden, sadece şikayetinize göre ilaç alırsanız zaten en büyük yanlışı yapıyorsunuz.
Nedir mesela şikayetiniz? Öksürük.. öksürüğü nasıl tedavi edeceğim ben. Öksürüğü mü tedavi edeceğim sebebini mi? Doktor öksürüğün sebebini buluyor ve sebebine yönelik tedavi uyguluyor. Aktara gidiyorsun aktar “öksürüyor musun?” diyor ve veriyor sana ilacı. Benim hedefim o değil ki. Öksürük bir ikaz sinyalidir. Bende hastalık var diye, bende bir problem var diye ikaz sinyalidir. O seni ikaz ediyor diyor ki; bende bir problem var problemi çöz. Sen ne yapıyorsun? Sinyali susturuyorsun.
- Temelinde bitkileri yanlış yönde kullandırma var diyorsunuz?
- Tabi temelindeki şey bu. Yani şöyle söyliyeyim. Öksürüğünüz var siz gittiniz bitkisel öksürük tedavisi aldınız. 3 ay, 4 ay , 5 ay. öksürüğünü kestin baktın öksürüğün devam ediyor. Bir de bir doktora gideyim bakim dediniz. Gittin baktın akciğer kanserisin ne olucak? Ne oldu 4 ay, 5 ay?
- Peki siz benzeri alanda bir kitap yazdınız. Bu dönemde de belirli isimlerin çok satan kitapları var. Bu dönemde yazılan kitaplarla karşılaştırdınız mı hiç?
- Bu dönemde yazılan kitapları da karşılaştırdım. Özellikle çok satan demiş olduğunuz kitaplar da kesinlikle ciddiye alınabilecek kitaplar değil.
DOLUNAYLI GECEDE BAYKUŞ KESTİRENLER VAR
- Hurafe dediniz. Hurafeden kastınız nedir?
- Hurafe dediğimi söyleyeyim. Mesela; şifalı bitkiler ve Emraz diye bir kitap vardı. Arif Pamuk’un şifalı bitkiler kitabı. Açıyorsunuz bu kitapları adam diyor ki; Romatizma ağrın varsa baykuşu dolunaylı gecede kes kafasını yak küllerini de sür diyor. Yani mesela hurafe budur. Ya da bir şeyi içersen diyor kısırlığa iyi gelir diyor. İşte hurafe budur. Kısırlığı tedavi edecek bir bitki yoktur. Eğer bir kitabın içinde bu bitkiyi iç kısırlığa iyi gelir diye yazıyorsa o kitabı kaldır at zaten. Ölçülerden birtanesi budur. Ya da; hatta şunu şunu yaparsan bütün ağrıları geçirir. Vs.
- Bu tür yayınların, bu tür programların bu kadar popüler olmasını neye bağlıyorsunuz?
- Geçen İkbal Hanım’ın 'Gürpınar) programında da sordular galiba: umut satıyorlar. Umut satmak taa yüzlerce yıldır her zaman için işe yaramıştır. Kim sansasyonel konuşursa o önplana çıkar. Doğruyu konuşan her zaman için arka planda kalır. Eğer siz sansasyonel konuşmuyorsanız arka planda kalırsınız. Bu da medyanın doğasından ya da insanın doğasından ileri gelir.
Şimdi ben burada diyorum ki; kansere iyi gelen hiçbir bitki yoktur diyorum kim bu dedim tak diye kapattım. Öbür taraftan biri "Bende kanserin tedavisi var" diyor. Hemen kulak kabartıyor. Nedir onun tedavisi diye.. "Gel diyor şunu vereceğim bunu vereceğim". Gidiyor bir de alıyor onu. E ben "Yok" diyorum zaten bana ne soracak? Yada onu şuna benzetiyorum; mesela bazı yerlerde uçan daire görüldü diye haberler çıkıyor.
İşte giriyorsun sen oraya diyelim ki nerede görüldü uçan daire? Kayseri’de falanca bir köyde görüldü. "Sen" diyor "Gördün mü uçan daireyi" diyor, "Ben görmedim ağabey" diyor. Hemen yanındakine geçip ona soruyor. "Sen gördün mü?" diyor. "Ben gördüm ağabey" diyor "Anlat bakayım" diyor. "E ben uçan daire görmedim" demenin manası var mı? "Gördüm" diyeceğim anlatacağım yani bu da buna benziyor.
Anlattıkça anlatıyor halbuki yalan.. Şimdi bir bitkinin birkere, bu yalnızca bitki değil tedavinin geçerli olduğunu kanıtlaması için bir ilacı örnek vereyim size ; bir ilaç 500 kişi üzerinde araştırma yapılıp, 500 kişi üzerinde, 3000 kişi üzerinde araştırma yapılan ilaçlar var. Yani onların üzerinde araştırma yapılıyor o araştırmalar sonucunda bu ilaçlar diyelimki bu şikayetlere ya da hastalıklara iyi geliyor diyor ondan sonra adamlar piyasaya sürüyorlar.
DÜNYADAKİ İLAÇ TEKELİ KARŞI ÇIKIYOR OLAMAZ MI?
Sen şimdi diyorsun ki bu şu hastalığı geçiriyor. Belirtiler olarak geçirmesine bir itirazım yok. Çünkü bu kocakarı ilaçları dediğimiz ya da geleneksel ilaçlar dediğimiz şeylere göre baktığımız zaman gerçekten de bunların mevcut etkilere sahip olduklarını görüyoruz. Ama adam neye karşı vermiş onu ishale karşı vermiş. İshali kesmiş kabızlığa karşı vermiş kabızlığı kesmiş, öksürüğe karşı vermiş öksürüğü kesmiş. İdrar söktürücü vermiş idrar söktürmüş.
Tamam bunlar okey yani bitkilerin etkileri var ama buradaki problem şurada semptoma yönelik değil belirtiye yönelik değil hastalığa yönelik tedavi yapılıyor. Sen bitkiciye gittiğin zaman; şimdi Ahmet Maranki. Doktor değil ki bu adam senin tedavini nasıl yapacak? Teşhisini nasıl koyacak bu adam? Ben ilk kitabı gördüğüm zaman dedimki Profesör doktor Ahmet Maranki. Feribotta görüyorum Bursa’ya giderken falan ah dedim bir tane daha doktor olaya el atmış olduk dedim 2 doktor ama doktor zannediyorum. Benim kitabı açıp bakıyorsun özgeçmişim var. Arayın bakalım Ahmet Maranki’nin var mı ? yok..
- Ahmet Maranki’nin orijini nedir?
- Zıraat mühendisi midir nedir.
- Ahmet Maranki tek isim değil. Başka isimler de var.
- Genelde oraya tıp doktoru olmadıklarına dair şeyler yok yani doktor şu üniversiteden bu üniversiteden tıp doktoru değiller yani. Mesela bir doktor İbrahim Saraçoğlu. Ne doktoru anlıyorsunuz? Ben de tıp doktoru biliyordum. Bana Beyhan Hanım söyledi, meğerse fizikçiymiş adam. Kardeşim sen fizikçisin. Ben 6 sene tıp fakültesi okudum, 6 sene sabah 8 akşam
- İlaçların denenmesinin, denenme aşamalarının çok ciddi ve uzun aşamalar gerektirdiğini söylediniz. İnsanlarda söyle bir şey var. Dünyada ilaç şirketlerinin kurduğu bir kumpas var, ağ var ve bu ağın hiçbir şekilde zedelenmesine izin vermiyorlar şeklinde bir kanaat var.
- Bu şu noktada yanlış. Yani şimdi bu diyelim ki bir kanser tedavisi ve bunu kullanmak.
EN ÖNEMİL SORUN DOZ PROBLEMİ
- Ama siz çok uç bir örnek veriyorsunuz. Daha ortalama bir örnek..
- Daha ortalama örnek derken o zaman şunu söyleyeyim. Bakın şimdi bitkisel tedavinin kullanım alanlarını sınırlayan en önemli problemlerden birtanesi doz problemi. Dozunu mesela ben diyelim ki bir adama Aspirin vereceğim. Aspirin'i ne sebeplere verebilirim diyelim ki 2 sebepten dolayı verebilirim. Ağrısını kesmek için verebilirim ya da kanını sulandırmak için Aspirin veririm.
Şimdi kanını sulandırmak için Aspirin vereceksem bunun dozu bellidir. Günde yarım gram, 1 gram olmaz yarım gram olması lazım. 1 gram verdiğin zaman probleme yol açıyorsun. Ben Aspirini Aspirin olarak değil de; Aspirinin bulunduğu şey söğüttür. Yani söğütten şu anda elde edilmiyor da ama söğütün ana maddesi Aspirindir. Ben o yarım gramı herhangi bir söğüt yaprağından elde ettiğim çayla ya da söğütten elde ettiğim herhangi bir karışımla o yarım gramı benim ayarlama şansım yok. Çünkü o söğüt dağda yetişiyorsa farklı etken maddeye sahip, ovada yetişiyorsa farklı etken maddeye sahip bunun standardizasyonunu yapamıyorsun. Ama senin bir ağrın var, ağrının sebebi de diyelim ki önemli bir hastalık değil. Yani gelip geçiçi tarzda olan ağrı tamam iç bunu.
Olmadı bir bardak daha söğüt iç ağrını kes bunda problem yok. Ama doz ayarlamanı gerektiren şey de benim orda bitkisel tedaviyi kullanma şansım olmuyor. Yerli yerinde kullanmam lazım.
Öte yandan geçiyorum, bizim baş ağrımız var. Sıkıntı, stresle alakalı ya da migren olabilir. Şimdi biz bunlarda en büyük problemimiz ağrı kesiciyi kullanırsın bunlar sürekli hastalıklar olduğu için 5 sene, 10 sene, 20 sene sürüyor adamın migreni. Yada sıkıntı kaynaklı baş ağrısı.. Sürekli ağrı kesici kullandığı için ağrı kesicinin dozunu sürekli arttırmak zorunda kalıyor. Çünkü ağrı kesicilerde bizim tolerans dediğimiz olay var. O tolerans nedir? Bugün yarım gram kullanıyorsun, yarın yarım gram etki etmiyor sana işte 1 gram kullanmaya başlıyorsun. 1 gram biraz daha sonra etki etmiyor 1.5 grama çıkartman lazım.
Artık öyle bir noktaya geliyorsun ki o ağrı kesiciden sen ne kadar kullanırsan kullan o ağrı kesici sana etki etmiyor. Tekrar ağrı kesiciyi değiştiriyorsun. 1,2,3,4... piyasadaki ağrı kesiciyi bitirdin. Bu noktada mesela bitkisel tedavi olarak nane yağı çok güzel bir tedavi. Nane yapını koklayarak ya da şakaklarını nane yağı ile ovarak migren tedavini, sıkıntı stres kaynaklı baş ağrılarını geçirebilme şansın var. Ne işine yarayacak bu senin?
Ağrı kesici kullanmanı gerektiren ağrılardan, ağrı kesici kozunu daha geç kullanacaksın. Ağrı kesiciye karşı toleransın olacaksa bu 5 sene sonra değil, 5 sene devam etsen nane yağıyla devam etsen 10 sene olacak. Ya da hiç öyle bir şeye ihtiyacın olmayacak. Bu gibi kullanım alanları da var ama dediğim gibi her şeyi yerli yerinde kullanmak lazım. Yani tutup da şunu deme şansına sahip değil. Ya biz modern tıbbın çare bulamadığına çare bulduk dediğin zaman bu yanlış olur. Ama bitkilerin tedaviyle tabiî ki kullanım alanları var. Tedavilerde kullanmak hekimliğin alternatiflerinden birtanesi olarak yerli yerinde olur.
BİTKİLERDE DOZ SORUNU PEK YAŞANMIYOR
- Bu kullanım dozundan kaynaklanan sorunlar yaşanıyor mu? Buna ilişkin şeyler geliyor mu size?
- Dozdan kaynaklanan sorunlar bitkisel tedavide çok yaşanmıyor çünkü bitkisel tedavide verilen bitkilerin zaten diyelim ki doz probleminden yola çıkılabilecek türden ciddi şeyler değil. İşte nanedir, papatyadır, kekiktir bu tarz şeyler verdikleri için doz problemi genelde yaşanmıyor. Yani şimdi yaşanıyor desek yanlış olur.
- Karışımlar birbirine tezat teşkil edip ortaya çıkarabilecek şeyler var mı?
- Çıkarabilir ama o karışımlarda da şöyle söyleyeyim; o karışımları yaparken de zaten bilinen bitkileri karıştırıyorlar. Bu karışım olsa olsa birinin etkisini arttırıyor, birinin azaltıyor ama açıkçası bunlar çok sık rastlanan bir durumlar değil. Yani 2 tane bitkiyi karıştırıp 3. bitkiyi karıştırdığı için zehirli bir bileşik çıktı, o da hastayı zehirledi bunlar çok sık rastlanan durumlar değil yani. Ama imkansız mı? Tabi ki mümkün. Muhtemel yani. Böyle bir şey olabilir.
- Şimdi bir de bu saydığınız isimlerden son dönemde bir adım daha özellikle bazı şeylerin anlaşılmasından sonra medyada belli kesimlerin tepki koymasından sonra farklı bu aşamaya geçti. Kendilerini anlatma yerine, bu kez suçlama birilerini böyle bir parça da kızma tehdit etme yoluna girdiler. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ben dediğiniz aşamayı açıkçası takip etmedim. Kimi diyelim ki tehdit etmişler. Adamlar para kazanıyorlar yani.
YAYINCISINDAN DAHA ZENGİN OLDULAR
- İyi kazanıyorlar mı?
- Kazanıyorlardır. Ya sonuçta şimdi düşünün bir bitki ilacı satıyor. Kaç paradır bitki ilacı? 20- 30 Liradan aşağa sattığını zannetmiyorum . 3-5 lirayı geçmez maliyeti.
Beyhan Demirci: İkbal hanım aşağıda o kitaplardan birini yazan kişinin servetinin yayıncısından bile çok üstte olduğunu ve kitap satışından bunu elde ettiğini söyledi. Yani yayıncısının üstünde. Yayıncısı, servet yatırmış, çok ciddi bir sermaye. Kaplıcalara hastaları getirip ordan bile kazanıyormuş. % 50'sini işletmeye bırakıyormuş. Böyle anlaşmalar yapıyorlarmış.
- Ya vallahi doğrusu o bana biraz abartı geldi. Yani % 50 si çok şey. Belki %10, %5 anlıyorum da %50'sini nasıl verecek. Zaten kaç para alıyordur ki orada?
Beyhan Demirci: Şimdi siz kitabınızla % 9 anlaşma yapmışsınız, o adam %50'yi yapar. Eliniz güçlüyse her şeyi yapar.
- Her neyse.. O noktada dediğim gibi yani önemli olan şey tabi ki dediğim gibi adam parayı kazanıyor. Siz de para kazanmasını engelliyorsunuz. Tabi onlar da bundan rahatsız oluyor. Ama gerçek manada baktığınız zaman yani sen bir tedaviyi uygulamak için herhangi bir ehliyete sahip değil.
BİR ZAMANLAR ZAKKUMCU DOKTOR VARDI
- Peki siz tıp eğitimi almış bir bitki kitabı yazarısınız. Bu tür istismarlara tepki vermekte, tepki koymakta geç kalmadınız mı?
- Şöyle bir olay var; şimdi Ziya Özel vardı doktor zakkumcu. Mesela ona çok rahat tepki konabildi. Çünkü adam tabip odasına bağlıydı. Bir doktor olarak bunu yaptığı zaman sen doktorsun bunu nasıl yaparsın şeklinde çok üzerine gidildi. Ama şimdi Maranki gibileri çıkıyor saçmalıyor televizyonda. Her saçmalayana kim müdahale edecek. Hani taa diyelim ki adam bu noktaya geldi.
Ben işte geçtiğimiz hafta Eczacılık Fakültesinde bir profesörle konuştum. Bu konunun uzmanı bir profesör idi. Hocam dedim böyle beni sağa sola çıkartıyorlar ben konuşuyorum. Size danışmak istediğim noktalar var. Acaba doğru mu yapıyorum diye. 1-2 saat kendisiyle konuştuk.
Geçen Habertürk’deydi Ahmet Maranki. İlk defa bir yarım saat kadar onu seyrettim. Ne kadar saçmaladığını ben gördüm. O da aynı şeyi söyledi ya dedi bir arkadaşım Habertürk’te Maranki’yi seyretmiş dedi. Hop oturup hop kalkıyormuş dedi. Hop oturup hop kalkıyorsun da elinde yapabileceğin bir şey yok. Ne yapacaksın?
İşte Beyhan Hanım Saba Tümer’in programına çıkalım diye müracaat ediyor. Saba Tümer diyor ki: Kardeşim benim reytingim iyi adamla diyor. Ben daha adamın karşısında seni niye konuşturayım diyor. Ne yapacaksın şimdi? Buna karşı çıkacak bir mecra yok ki kim ne diyecek ona yani. Sen saçmalıyorsun diyecek. Ekrana çıkıp herkes bir çok şey saçmalıyor. Televizyonda saçmalamak parayla değil ki.. Herkes çıkıp saçmalayabilir önemli olan onu konuşturan..
- Peki zakkumcu Ziya Özel ile ilgili kamuoyuna baktığımızda insanların kafasında tıp dünyasının Ziya Özel’e haksızlık ettiği şeklinde adamın gidip Amerika’da tıbba hizmet ettiği ve elinden tutulduğu, iyi çalışmalar yaptığına ilişkin bilgiler var.
- Şimdi ben bu konuyla ilgili şöyle yorum yapmak istiyorum. Açıkçası biliyorsunuz bu şekilde balon haber olabiliyor. Gerçekten Amerka’ya gitmiş. Amerika’da gerçekten kanser araştırmaları ensitüsü adamı almış ve adamın zakkumu üzerinde çalışmalar yapmış.
Şimdi üzerinden geçti bilmem ne kadar yıl eğer zakkumun böyle etkisi olduğu çıkmış olsaydı şimdi zaten çıkmış olurdu. Dolayısıyla adama haksızlık yapılmamış. Ben o bilginin güvenilirliğini demiyorum ki birisi diyor ki o Amerika’ya gitti. Adam Amerika’ya kaçtı mı? Dünyanın parasını yapmıştır adam zakkum hikayesinden.
Dünyanın parasını yaptıktan sonra şöyle mi dedi: ben yapacağım parayı yaptım artık Amerika’da yaşayayım mı dedi yoksa gerçekten amerika’da bir kanser araştırma ensititüsüne mi gitti? Büyük bir ihtimalle birincisidir. İkinicisi değildir. Ama dediğim gibi bilemiyorum şimdi bilmeden de adam hakkında konuşmak istemem. Ama şunu bilsem ki gerçekten burada Ziya Özel’i Amerika’daki kanser araştırmalarını ensitütülerini vakfı herneyse artık davet ettiyse ve onun zakkum üzerinde bir araştırma yaptırsa birtakım olumlu sonuçlar elde ettiyse ortaya çıkardı. Dediğim gibi net konuşmak istemiyorum çünkü bunu bilmem lazım.
Beyhan Demirci: İlacını mesela patentini alıp ilacı çıkarmışlar demiyoruz. Yine bir araştırmalar merkezine gitmiş diyoruz. Adam doğru yolda olmuş olabilir.
- Ama şunu kastediyorum. Araştırma merkezine onu almış olsalar dahi demek ki en azından onda ciddi bir potansiyel vardır demektir. Çünkü ciddi potansiyel olmasa adamı oraya almazlar. Araştırma merkezinin kurallarını bilmek lazım neye göre alıyorlar. 1-2 ay baktı bir şey yok dedi gönderdi onu da geç. Ama 1,2,3 sene kalıpta gerçekten ciddi araştırmalar yapıldı şöyledir böyledir falansa o zaman orada bir potansiyel var da gördüler en azından adama çok fazla haksızsın diyemeyiz yani. Çünkü şimdi her önüne geleni almazlar oraya. Ciddi para harcayacak o işe.
Beyhan Demirci: Belki Maranki’de bulmuştur böyle yarın öbür o da gider.
KADINLIK ORGANI OLMAYANA BİTKİ İLE KISIRLIK TEDAVİSİNE KALKIYORLAR
- Yok Maranki’nin kitabını açıp okuyorsun. Eğer kitabında kısırlığa iyi geliyor yazıyorsa zaten bitti demektir. Kısırlığın sebebi nedir? Kadın var kadınlık organları yok yani. Doğuştan kadın organları yok. Nasıl bunun kısırlığına iyi gelecek. Bayan var bayan hormonları yok doğuştan hormonsal bozukluk var sen ona istediğin bitkiyi ver onun hormonu bozuk kardeşim. Nasıl iyi gelecek ona? Ya da bayan organlarında yapışıklıklar var. İltihap geçirmiş yapışıklıklar var. Bütün kanallar tüpler her taraf kapalı. İstediğin bitkiyi ver ona ne yapacaksın? Kısırlığa iyi gelir diye bir şey olur mu?
- Var mı bu tür şeyler siz göz attınız mı kitaplarına?
- Var. Olmaz mı. Zaten diyorum ya kitabı açtım ben hani profesör doktor ya bir bakayım neler yazmış dedim. 3-5 şeye baktım saçmalamış. Allah Allah dedim ya bir profesör nasıl saçmalar? Bakıyorum doktor değil adam ondan sonra saçmalasın istediği kadar.
- Peki toplum ne yapmalı? Bu tür şeyleri duyuduğunda. İlgisini çekiyor, tedavi arıyor.
- Bir kere hastalandığı zaman doktora gidecek bitkisel tedavi için doktorundan izin isteyecek. Bitkisel tedavi ile ilgili uygulayacağı bitkileri daha çok eczanelerden elde etmeye çalışacak ya da çok bilinen birine aktaracak.
BİTKİSEL TEDAVİ TIP FAKÜLTELERİNDE OKUTULMALI
- Şöyle bir çelişki var; tıp bitkisel tedaviye hiç dönüp bakmıyor. İnsanların kafasında da şu var. Yüzyıllar boyunca dedelerimiz atalarımız otlardan bitkilerden kendilerini tedavi etti. Biri hiç kabul etmiyor. Öbür tarafta binlerce yıllık geçmiş var. Bu çelişkiyi kafasında oturtan duyduğunda bundan kaynaklanıyor olabilir mi?
- Şimdi bakın. Yurtdışındaki üniversitelerde özellikle Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de, Amerika’da örneklerini verdim. Orada bitki ile tedavi ders olarak tıp fakültelerinde okutuluyor. Bizim devlet üniversitelerinin tıp fakültelerinde okutulmuyor henüz. Ama bence ileride o da okutulacaktır. Fakat özel üniversitelerin tıp fakültelerinde mesela Yeditepe Üniversitesi'nde bitkilerle tedavi dersi var.
Adam bitkilerle tedavi dersi veriyor. Yani tıp tamamen bitkilerle tedaviyi göz ardı etmiş değil. Belli bir noktada, belli bir aşamada var. Ama genel görüntü bitkilerle tedavinin zorluklarından kaynaklanıyor. Çünkü standardizasyon zorunluluğu var bitkilerle tedavide.
Şimdi ben adama papatya vereceğim. Papatya verirken ben adama papatya vermek istemiyorum. Papatyanın içindeki etkin anetol maddesini vermek istiyorum. Anetol vermek istiyorum da ben bunun dozunu nasıl ayarlayacağım? Bu doz ayarla problemi olduğu için genelde doktorlar ilaç tercih ediyorlar. Ama şu hata yapılıyor burada; hepten reddetme hatası yapılıyor.
Halbuki papatyayı senin kullanabileceğin yer var yani adamın ülser şikayeti çok hafif ise ver adama sen papatya çayını içsin dursun yani. İlaç kullanmayı gerektirmeyecek bir ülseri var ise gastriti varsa da ver papatyayı dene. Yada migren olduğu zaman nane yağı ile ov demiyor direk yazıyor ilacı.
Bugün çocukların soğukalgınlığında gribinde kızamıkçığında virüsten kaynaklanan mikrobik hastalıklara en güzel tedavi ıhlamur + istirahat. Ya da işte diyelim nane-limon + istirahat. En güzel tedavi budur. Ama doktora gittiğin zaman antibiotik, ateş düşürücüsünü yazıyor. Bu kozu fazla kullanmıyor. Halbuki ilaç kozuna geçmeden önce bu koz kullanılabilir.
Hakim olmadıkları bir alan olduğu için böyle mesela diyorum ya bende fakülteden çıktım bana şifalı bitkiler yaz dediklerinde tuhaf kaçtı çünkü o bilgiyi vermemiş sana. Halbuki fitoterapi devlet üniversitelerinde okutulmaya başlasa o zaman o noktada bizim Türkiye'deki doktorlarda eminim ki yani bu alternatifi kullanma noktasında kullanacaklardır. Nasıl peki? Diyelim bir hastalık var şimdi ülser var. Ülserin tedavisinde 4 çeşit ilaç var. İşte ya ülserdeki asidin salgılanmasını azaltıcı ilaç veriyorsun, ya salgılanan asidin etkisini ortadan kaldıran ilaç veriyorsun, ya işte ülsere neden olan mikropları öldürücü ilaç veriyorsun yani 4-5 alternatiften 2 veya 3ünü ya da 1 tanesini kullanıyorsun. Bu ne olmuş olacak bitkisel tedaviyle birlikte 6. 7. alternatif olacak elimizde. Ama okutulmadığı için ders olarak bu 6. 7 alternatif akan suyun dışında kalıyor.
- Peki bu kavga ciddi bir de başlamış durumda. Kavganın sonu nereye gidecek? Nasıl bir noktaya doğru gidecek?
- Bu kavganın sonucu tabiî ki ileriki dönemde şu olacaktır dediğim gibi şimdi bugün bitkisel tedavi özel üniversite tıp fakültelerinde okutuluyorsa, bir de bu işe bir talep varsa sonuçta böyle devlet üniversitelerinde de okutulacaktır. Zaman içinde eminim ki işi daha iyi bilen daha iyi kimselerin eline geçecektir. Bahsetmiş olduğum Yeditepe Üniversitesi mesela fizyoloji okuyan üniversite mezunlarına akademik olarak adamlar fitoterapi eğitimi veriyorlar yani bitkisel tedavi eğitimi veriyorlar.
Diyelim ki bir doktor olarak gidip bitkisel tedavi eğitimi alabilirsin , bir eczacı olarak gidip bitkisel tedavi eğitimi alabilirsin, bir veteriner olarak gidip bitkisel tedavi eğitimi alabilirsin. Mesela bir mühendis gittiği zaman vermiyor çünkü o diyor fizyolojiyi bilmediği için yani insan bedeninin çalışmasını hücerelerin genel bilgisi olmadığı için versende anlamıyor diyor. Ama bu biyolojik fizyolojik etki mekanizması altyapısını alan kimseye bitkilerle tedavi derslerini veriyorlarmış.
Zaten çok uzun değil 2-3 aylık veya 4 aylık bir programdır. Yani şöyle söyleyeyim bir anatomi gibi değil. Bugün anatomiyi açtığın zaman şöyle bir kitap ama bitkilerle tedavi o kadar geniş değil. Daha basit bir şekilde verilebilir. Mesela 100 tane bitki var kullandığım dahada fazla değil.
Bilimsel olarak baktığımızda 400-500 dür belki. Ama sonuçta elimde kullandığım 100 tane. Belki fazla söylüyorum yani nane,papatya,kekik falan. Onun üzerine bir 50 tane daha adını bizim az duyduğumuz bitkiler. Şimdi onlar önplana çıkacak. Adam diyecek ki ben bitkisel tedavi okudum, gerçekten bunu da bir eczacılık fakültesindeki akademisyenlerden aldığı için tabiî ki ayağı daha yere basan bir şey olacak. Öbür türlü aktara gidiyorsun aktar kulaktan dolma bilgileri veriyor. Ya benim kitabımı açıp ya da Ahmet marankinin kitabını açıp ordan veriyor. Kaynak doğru değil.
www.haber7.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum