Müzik---Gerekli Bilgi---Telefon Rehberi---Hoşgörülerin Diyarı Mardin---Kâşifini bekleyen şehir
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Fotoğraf ve Yazılar Adnan AVUKA'ın "Hoşgörülerin Diyarı Mardin" isimli eserinden alınmıştır.
Dünya Kenti Mardin
Mardin’i fotoğraflarla tanıtmanın zorluğunu bilerek, bu işe yüreklenen fotoğraf sanatçısı ve gazeteci Adnan AVUKA’nın gayret ve özverisini hayranlıkla izliyorum.
Mardin, binlerce yıl önce eğitim şehri görevini üstlenmiş, bugünlere ışık tutacak, geçmişten çağımıza çağdaşlık felsefesinin temellerini atmış bilginleri yetiştirmiştir. Tarihin zenginliği, kültürlerin yoğrulduğu bir kentte yaşamanın ve bu zenginliği gelecek nesillere teslim etmenin heyecan ve mutluluğu her sorumlu insanın gönlünde yatan temel amaçtır.
Kültürlerin beşiği Mezopotamya'nın önünde adeta diz çöktüğü binlerce yıllık tarihi kentin, her alanda farklılığını görmek ve yaşamak mümkündür. Sokaklarının huzur verdiği, reyhan kokan geniş avlulu taş evlerinin yıllara ve doğaya meydan okuyuşunu görmenin, gezmenin verdiği hazzı tatmayanların yaşamlarında bir boşluk olduğuna inanıyorum.
Taşların dile geldiği, inançların şiirselleştiği "Taş Kent" Mardin'de, ezan ve çan seslerinin kardeşçe gökyüzünde buluşmasıyla yaşanan manevi huzur, gökyüzüne komşu olmanın kente verdiği güzellik, Mezopotamya'nın deniz görüntüsüyle birleşmesi, tarih boyunca Mardinlilere ve Mardin'i görenlere ilham kaynağı olmuştur.
Mardin binlerce yıl Hıristiyan'ını, Yezidi'sini, Müslüman'ını din ve dil kardeşliğinin en güzel örneğini sergileyerek bağrında barındırmış ve "Dünya Kenti" olma özelliğini göstermiştir. Bugün Avrupa Birliği ülkelerinin kriter olarak belirlediği özellikler, binlerce yıl önce Mardin'de yaşam felsefesinin temel değerleriydi. Bir yazarımızın ifade ettiği gibi "Dünyayı Mardinleştirmek" gerekir. Dünya Mardinleştirilirse, bütün dengelerin hoşgörü ortamında en yüksek ve güvenilir düzeyde yerli yerine oturacağına inanıyorum.
Yaşamı boyunca Mardin'in tanıtımı için her türlü gayret ve fedakarlığı gösteren, yurt içinde ve yurt dışında açtığı fotoğraf sergileri ile Mardin turizmine büyük katkılar yapan fotoğraf sanatçısı ve gazeteci Adnan AVUKA, yukarıda ifade etmeye çalıştığım değerleri, Mardin fotoğraflarını içeren kitabıyla, bu kenti sevenlerin ve merak edenlerin beğenisine sunacaktır.
Ancak Mardin'i tanımak ve güzelliklerini yaşamak, eşsiz tarihi zenginliklerini, dinlerin ve dillerin kardeşliğini, insan sevgisinin en yüksekte olduğunu görmenin ve zaman tünelinde binlerce yıl geriye gitmenin mutluluğunu ve heyecanını yaşamak isteyenlerin mutlaka ve mutlaka Mardin'i ziyaret etmeleri gerektiğini açık yüreklilikle söylüyorum.
Fotoğraf Sanatçısı ve gazeteci Adnan AVUKA'ya tarihi taş kentin tanıtımına karşı gösterdiği duyarlılık ve hassasiyetten dolayı teşekkür eder, daha mutlu ve güzel fotoğraf kareleri içinde yaşamını sürdürmesini temenni ederim
Mehmet KILIÇLAR Mardin Valisi
Ortak Sevdamız Mardin…
Kurulduğundan bu yana birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan ebedi aşkımız Mardin, yüzyıllar boyunca çok çeşitli dinlerin ve kültürlerin kaynaşma noktası olmuştur. Uçsuz bucaksız bir deniz gibi Mardin'imizin önünde uzanan Mezopotamya ovasına doğan güneş, nice imparatorlukları ve nice krallıkları aydınlatmış, bu coğrafyanın yıldızlı geceleri nice acıların, yok oluşların üzerini örtmüştür.Bugün Türk'ün, Kürt'ün, Arap'ın dostça yaşadığı, ezan sesinin, kilise çanlarının sesine karıştığı barış dolu Mardin'imizin tarihi, insanlık tarihinin bir özeti gibidir adeta. Bu topraklarda yaşamış olan nice millet yok olup gitmiş ama her kültür gerisinde kendisinden izler bırakmıştır. Taştan evlerin bir mücevher gibi süslediği Mardin'imizdeki her tarihi yapı bir efsaneye, bir türküye ya da çocukların dilinde dolaşan bir masala kaynak oluşturmuştur.
Betonlaşmanın, çarpık şehirleşmenin dünyanın birçok köşesinde tarihi ve doğal güzellikleri bozma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktığı günümüzde, Mardin'imize özellikle sahip çıkmamız gerektiği aşikârdır. İşte bu noktada sevgili dostum Adnan AVUKA, yüreğindeki Mardin aşkını büyük bir ustalıkla fotoğraf karelerine taşımış, yöremizin tarihi ve doğal güzelliklerini adeta arşivlemiştir. Günün her saatinde ayrı, yılın her mevsiminde bir başka güzel olan Mardin'imizin kilise ve camileri, medreseleri, köşkleri, türbeleri, manastırları bu albümde ölümsüzlük kazanmıştır. Adnan AVUKA'nın yıllar boyunca çekmiş olduğu Mardin fotoğraflarından oluşan bu çalışma, yüreği Mardin aşkıyla yanan insanlara bir başucu kitabı olacağı gibi, şehrimizi tanımak isteyen çocuklarımız, dostlarımız ve yediden yetmişe herkes için eşsiz bir başvuru kaynağı da olacaktır.
40 yılı aşan gazetecilik hayatının verdiği deneyim ve birikimle bizleri adeta zamanda yolculuğa çıkaran kıymetli dostum Adnan AVUKA'yı tüm içtenliğimle tebrik ediyor, bu değerli eserin Mardin'imizin kültür mirasının korunması yönünde herkesin yüreğinde bir kıvılcım yakmasını diliyorum.
Yukarı Mezopotamya Efsane Kenti Mardin...
Milattan önce 8000'lere değin uzanan geçmişinde birçok uygarlığın yerleşip solduğu, farklı kültürleri ve dinleri içinde harmanlamış, yoğurmuş şiirsel kent Mardin...Romalılar döneminde Maride, Persler döneminde Marde, Bizanslılar döneminde Mardia, Süryanilerin Merdo ya da Merdi, Arapların da Maridin adını yakıştırdıkları gizemli kent Mardin...
Daha nice isimler takılıp tanımlamalar yapılabilir Mardin üzerine. Türküler yakılabilir, şiirler ve efsaneler söylenebilir. Yazılanların, söylenenlerin hepsi de az gelir bu kente. Bu duyguyu tatmak için günler hatta haftalar boyu Mardin'de yaşamak, Yukarı Mezopotamya'nın ılık havasını solumak, labirenti andıran sokaklarını arşınlamak, bazı zaman da kaybolmak gerekir. Eşi benzeri olmayan kesme taş işçiliğini sergileyen yapılarıyla tüm kentsel kesimi SİT alanı ilan edilen dünyadaki ikinci kenttir.
Kent yapılarını incelerken Süryani ustaların bir kilim veya dantel dokurcasına işledikleri kesme taşlar karşısında şaşar kalırsınız. Mardin'de Süryani kiliseleriyle camilerin, medreselerin iç içe geçtiği kent dokusu içinde değişik zamanlarda bir kilise çanının sesiyle ezanın sesi birbirine karışır. Süryani papazla cami imamı bir sokak başında güneydoğu lehçesiyle derin sohbete dalar. Gümüş ve altın işlemeciliğinde ülke çapında ün yapmış ve hala varlığını sürdüren Süryani ustalarla Müslüman bakırcı ustaların yan yanalığına, iç içeliğine ne demeli? Tüm yapılarının SİT alanı içinde korumaya alındığı Mardin'de bu kültürler de korunmalıdır.
Mardin'in içinden geçen tek karayolu, kenti U biçiminde dolaşır. Bu karayolu aynı zamanda kentin ana caddesidir. Bu ana caddeden yan sokaklara araçlarla çıkılmaz. Labirenti andıran bu ara sokaklarda her şey insan gücü veya eşek katır türü hayvanlarla yapılır. Çarşıda, pazarda yapılan alışverişten eve sipariş edilen likit gaz tüpüne kadar yükler eşek ve katırlarla ya da insan gücüyle taşınır. Belediye, Mardin sokaklarında doğal yapısı gereği çöpleri hayvanlarla toplatır.
Mardin adeta bir açık hava müzesi görünümündedir. Kapıların üzerindeki taşlara çizilmiş resimler (eğer sahibi hacca gitmişse Kabe resmi vardır), işlemeler, kuş gagasını andıran kapı tokmakları, bir evin altından geçen sokağın devamı kemerli tüneller... Yapılardaki taşlara işlenmiş çeşitli hayvan ve meyve kabartmaları sizi günümüzden geçmiş yıllara düş yolculuğuna çıkarır. Kalenin eteklerinden 1385 yılında yaptırılmış Zinciriye Medresesi'nin kubbesiyle Şehidiye Camisi minaresi ve Ulu Cami'nin ovayla iç içe görünümü eşsiz bir panoramadır. Bu panoramaya sahip olan renk genelde sarıdır. Mardin'e damgasını vurmuştur sarı ve tonları...
Zinciriye Medresesi ve caminin giriş kapısındaki detaylardan sıyrılıp Şehidiye Camisi'ne nazır çay bahçesindeki küçük bir moladan sonra 12. yy.'da Artuklular döneminde yapıldığı sanılan, Akkoyunlu ve Osmanlılar döneminde onarım görmüş Ulu Cami'de soluklanmak ayrı bir keyiftir. Bir de başka bir Mardin panoraması içinde Mor Petrus ve Pavlus Kilisesi'nin avlusunda papazın ikram ettiği kahveyi yudumlamak, ardından Akkoyunlular dönemi eseri Kasımiye Medresesi'nin avlusuna uzanmak, çeşmesinden akan suyu doya doya yudumlamak...
Kenti U biçiminde bölen ana caddenin alt basamağında ise tüm kentin eşsiz güzellikte yapılarıyla en uç noktada kalesiyle bütünleşen bir panorama ile karşılaşırsınız ki bu Mardin'in tipik, klasik fotoğraflarda görünümüdür. Gezi sırasında zamanın durmasını istersiniz Mardin'de... Zaman su gibi kayar ayaklarınızın altından. "Geleli kaç gün oldu ki, daha ne kadar çok göreceğim yer, kuracağım dostluklar vardır." dedirtir size Mardin. Kentin çok yakınlarında bulunan manastır ve antik kent gezileri günlerce sürebilir.
1600 yıla yakın geçmişi olan ve kent merkezine 8 km. uzaklıkta Eskikale Köyü yakınlarında Süryani başpiskoposluk merkezine bağlı Deyrulzafaran Manastırı gezinize ayrı bir tat katacaktır. Süryanilerin en önemli ziyaret yerlerinden biri olan ve içinde 52 Süryani patriğinin mezarı olan manastır, 4. yy. sonlarında kurulmuştur. Mor Yakup Manastırı ise Deyrulzafaran'ın 1 km. kuzeyinde bulunuyor.
Farklı kültürlerden ve dinlerden insanların yan yana dostluk ve barış içinde yaşadığı bu gizemli güneydoğu kenti her mevsim gezilebilir. Hele bir de 40 yılda bir yağan kara denk geldiyseniz deymeyin keyfinize...
Ben Ulu Cami'yim
Her taşıma sinmiş ilahi duaları gök kubbeye taşıdım.Ben Ulu Cami'yim... Minarem gökyüzüne uzanan şehadet parmağım. Yüksekliğimle nerdeyse kaleye uzanırım. Etrafımda çarşılar kenetlenmiştir.
Benim minaremden yayılan ezan, kalede yansır. Rüzgar ilahi davetimi Mezopotamya'ya ulaştırır. 12. yüzyılda Artuklu görkemiyle inşa edildi minarem. Kutbettin İlgazi'ye hep müteşekkir kalmışımdır. Ne rüzgarların şiddeti, ne karların ağırlığı, inançla inşa edilmiş mabedimi yıkamamıştır.
Ben Ulu Cami'yim... Yüce bir medeniyetin bu güne bıraktığı miras. Her sabah güneş ilk ışığıyla beni selamlar. Dolunay neredeyse minareme konar. Hele sisli havalarda ruhum kasvetle dolar.
Ben Ulu Cami'yim. Dedim ya, ezanım çan kulesinin davetiyle yankılanır.
Ben Ulu Cami'yim benim suyum hiç bitmez. Kalede birikir buz gibi sular, sonra şadırvanımda konaklar. Biliyor musunuz? Batıya bakan kapımda hemen duvarın yanında kara bir taş var. Çocukların ellerini sürüp dilek diledikleri.
Ben Ulu Cami'yim. Latifiye ve Şehidiye Camileri'nin minarelerine göz kırpan...
Ben Mardin'im.
Yöresel kıyafetler
İklim koşulları, yöre giyim özelliklerini etkilemiştir. 1950'lere kadar erkeklerin yaygın olarak kullandığı al ketenden entari biçimi giysiler, günümüz kadın ve erkek giyiminin ortak öğesi bol şalvarlar bunun göstergeleri arasındadır. 1980'lerde ise mağazalardan sağlanan hazır giysilere yönelinmiştir. Kırsal kesimde, kadın ve erkek giyiminde ceket, kasket dışında geleneksel giyim büyük ölçüde sürdürülmektedir. Geleneksel kadın giyimi Mardin'in değişik yörelerinde farklılıklar göstermektedir. Yaygın başörtüsü pusudur. Dağ köylerinde ise "denge" denilen bir tür fes giyilmektedir.Mardin halkının yeniliğe dönük sosyal yönleri çok kuvvetlidir. Atatürk inkılâplarının getirdiği modem yaşayış, giyim, yeni alfabe gibi yeniliklere çok çabuk uyum sağlanmış, kadın-erkek modern giyimi benimsenmiştir. Halk eğitim merkezlerinin açtığı giyim kurslarının, halkın modern giyimine büyük ölçüde katkısı ve etkisi olmuştur Halk şıklığı ve modern giyimi ile örnek illerden bir tanesidir.
| |||||
| |||||
|
Ben Deyrulzafaran Manastırı'yım
Ben Deyrulzafaran Manastırıyım. Mardin ilinin 5 km doğusunda bulunan...Ben 639 yıl boyunca Dünya Süryanilerinin Patriklik Merkezliğini yaptım. Ama ben Süryani kültüründen çok önce vardım. Benim yapım tarihim Mardin ilinin kuruluşuna kadar gider. Biliyor musunuz? Yapımın bu kısmında taşlar harçsız olarak tavanda kenetlenmiştir.
Ben Şemsiliğin en eski mabetlerinden biriyim. Ben niye böyle uzaktayım biliyor musunuz? Doğayla, yaratılanla, yaradan ile baş başa kalmak için.
Ben Mardin'de çok mutluyum. Hep huzur içinde yaşadım. Benim edebiyatının en büyük ustası Aziz Efraim, ilham verdi vücuduma. Benim dilim İsa'nın konuştuğu Aramice ile akraba, kökenim bilinen en eski Hıristiyan topluluğudur.
Ben Deyrulzafaran Manastırıyım. Tarihin her safhasında çok önemli olan... Biliyor musunuz? Benim insanlarım dini, dili ne olursa olsun Mardin'de herkesle hep dostça yaşadı.
Ben Deyrulzafaran Manastırıyım. Görkemli yapısıyla geniş arazide Hakk'a tapınmanın diyarı...
Ben Deyrulzafaran Manastırıyım, her zaman misafir ağırlayan sevecen bir dost... Ben Hana Dolabani'nin mabediyim. Dünden bu güne gelen...
| ||
Yöresel yemekler
Güney ve Doğu Anadolu'nun bol baharlı, yağlı beslenme özelliği Mardin'de de görülmektedir. Yörenin başlıca uğraşı hayvancılık, beslenme öğelerini belirlemektedir. Et ve süt ürünlerine hemen hemen tüm yemeklerde rastlanır. Sebzenin beslenmedeki yeri oldukça sınırlıdır. Kavurma, sucuk, bulgur, şehriye evde hazırlanan kışlık yiyeceklerin başında gelir. En çok yapılan çiğ köfte ve pilav, bulguru en çok kullanılan malzeme haline getirmiştir.Bilinen yemek çeşitleri; şehriyeli bulgur pilavı, işkembe çorbası, çiğ köfte, kızarmış içli köfte, haşlanmış içli köfte, kaburga dolması, zerde, mercimekli köfte, çoban çorbası, acı kahve, mevlit böreği, Mardin pastırması ve kavurmadır.
Bakışma ise Mardin'e has bir ekmek çeşididir. Daha sonra bölgesel bir ekmek çeşidi olarak tanınmıştır. Son yıllarda yaşanan göçle beraber ülke genelinde tanınır hale gelmiştir.
| |||||
| |||||
|
Ben Kasımiye Medresesi'yim
İnançlarda duvarlardaki kanın Kasımpaşa'ya mal edildiği yer. Cihangir Bey Türbesi'nin yanı başı. Ovadan bakınca görürsünüz, bal sarısı taşların aksi, gözlerinizi kamaştırır. Küçük küçük odacıklarım vardır. Hep insanları eğitmek için kullandım oraları. Benim göbeğimde bir havuz var, üstü eyvanlı olan... Bir bilseniz bana ne kadar serinlik verdiğini. Ben Artuklu mimarisini yansıtırım. Kulak verin, evet, lütfen. İşitebiliyor musunuz taş işçilerinin çekiç seslerini? Son zamanlarda çok üzülür oldum. İşlemelerim dökülmeye başladı bir bir... Dış kapım yıkılmak üzere... Neyse...Ben Kasımiye Medresesi... Cihangir'in oğlu Kasım'ın adıyla anılan. Ben yeri gelince bir külliye, bazen bir dergah oldum. Ama şimdilerde ziyaretçilerim çok arttı. Benimle ilgilenmeye başladı insanlar. Etrafımda ulaşılabilir yollar var.
Bir de mütevazı bir bekçi. Bilmiyorum ama herhalde bana sahip çıkacaklar. Benimle ilgili güzel haberler yazıyorlar.
Ben Kasımiye Medresesi'yim. Ne olursa olsun bu milletin kültürü, geçmişinden geleceğine aktarılan bir ecdat yadigarıyım. Ne olur bana kızmayın. Yüreğim dopdolu.
Ben Kasımiye Medresesi'yim. Sizden yardım bekleyen...
| ||
| ||
Yöre müziği ve oyunlarında az da olsa Arap etkisi vardır. Oyunlar ise daha çok Doğu Anadolu oyunlarına benzer. Yaygın oyunlarından halay, kanun, keman ve kemençeden oluşan incesaz eşliğinde oynanır. Yöreden derlenen türküler çok azdır.
Halk Müziği Araçları
Yörede tezeneli sazlardan bağlama ve cura çalınır. Bağlama son zamanlarda yaygınlaşmıştır. Nefesli sazlardan zurna, kaval, vurmalı sazlardan davul, darbuka, tefen çok çalınanlardandır.
Ağıtlar
Ağıt yakma geleneği yaygındır. Daha çok ölen kişinin yasam öyküsü anlatılır.
| ||
| ||
| ||
Gazeteci ve Fotoğraf Sanatçısı Adnan AVUKA'nın Özgeçmişi
Adnan AVUKA, Mardin Merkez Savurkapı Mahallesi'nde 1950 yılında doğdu. İlk, orta ve Ticaret Lisesi öğrenimini Mardin'de tamamladı. Okul yıllarında atletizm sporuna olan ilgisi, 1966–1973 yılları arasında Türkiye genelinde oldukça iyi dereceler almasını sağladı.
1966 yılında gazeteciliğe amatör olarak başladı. Türk Haberler Ajansı, Yeni İstanbul Gazetesi, Tercüman Gazetesi, TRT ve Hürriyet Haber Ajansı'nda görev yaptı. Gazetecilikteki başarısından dolayı 5 kez değişik yıllarda "Yılın Gazetecisi" seçilirken, çektiği fotoğraflar "Yılın Fotoğrafları" kategorisinde dereceler aldı.
Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği'nin katkıları ile Mardin, Ankara, İstanbul ve İzmir'de, kendi imkanları ile Gaziantep, Adana ve Mardin'de birçok kişisel fotoğraf sergisi açtı.
Adnan AVUKA sadece Türkiye'de değil, uluslararası sergilere de imza attı. Mardin eski Valisi Temel KOÇAKLAR'ın eşi Sabahat KOÇAKLAR'ın yardımları ile Suriye'nin Halep şehrinde, okul arkadaşı Kemal Akın'ın katkıları ile Avusturya'nın başkenti Viyana'da, Mardinli işadamı Hacı Münir ÇAĞLAR'ın katkıları ile Mısır'ın başkenti Kahire'de uluslararası sergilerini gerçekleştirdi. 2006 yılının sonbaharında ise ABD Kent Üniversitesi davetlisi olarak yine Mardin konulu sergisini açmış olacaktır.
Adnan AVUKA, 3 yıl başkanlık yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneği Mardin Şubesi kurucusu ve Türk Spor Yazarları Mardin temsilcisidir. 1976 yılından bu yana atletizm milli hakemliği yapmaktadır. Halen Doğan Haber Ajansı ve Cumhuriyet Gazetesi Mardin il temsilciliği ile Güney Hâkimiyet ve Mardin'de yayınlanan mahalli gazetelerin haber ve foto muhabirliğini yapmaktadır. "Uygarlığın sesi, tarihin tanığı Mardin" isimli tanıtım CD'si bulunmaktadır. Turizme olan katkılarından dolayı Turizm Bakanlığı tarafından plâketle ödüllendirilmiştir.
Adnan AVUKA, evli, üç çocuk ve üç torun sahibidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum