17 Şubat 2008

KIRKDİREK KÖYÜ (KIRDİLEK)

Aran -Aşağı Ocak - Aykut - Bağlıca - Bağyaka - Beşkavak - Çınarönü - Dereiçi - Dereyanı - Durusu - Düzova - Elmabahçe - Erdalı - Gürağaç - Gürpınar - Hisarkaya - İçören - İşgören - Kayatepe -Kışlak - Kırkdirek -Kocahöyük - Köprülü - Serenli - Soylu - Sultan Şeyhmus - Şenocak - Taşlık - Üçkavak - Üçerli - Yaylabaşı - Yaylacık - Yazır - Yenilmez - Yukarı Ocak

--------------------------------------------------------------------------------------------------

Kırkdirek Köyü Muhtarı: Köydeki Mağaraların korunmasını istedi

KIRKDİREK Muhtarı:Maksut ÖZTÜRK 0 (482) 586 10 29-0 535 873 97 13

-----------------------------------------------------------------------

ŞEYH ALİ SEBDİ HAZRETLERİ

Palu İlçesi'nin üç kilometre doğusunda Murat Nehrine bakan bir tepe üzerinde medfundur. Türbenin bulunduğu yer, eski Palu yerleşim alanının tam karşısındadır. Türbe tuğla ve çimentodan inşa edilmişim Makam bölümünün üzeri betondan yapılmış bir kubbe ile kaplıdır. Diğer bölümlerin üzeri ise beton dökülerek dam şekline getirilmiştir, iç mekanı birbirine geçişlerle üç bölüme ayrılır. Bu bölümlerde Şeyh Ali Sebdi Hazretleri ve yakınlarının mezarları vardır. Mescit bölümü ayrı inşa edilmiş olup, türbeye çok yakındır. Aydınlatmalar önden üç büyük, yanlardan üç küçük pencereyle sağlanır.Türbenin içinde elek­triği, dışında ise akar suyu mevcuttur.
Rivayete göre Şeyh Ali Sebdi Hazretleri aslen eskiden Diyar­bakır'a, şimdi ise Mardin'in Savur ilçesine bağlı "Kırkdirek" köyündendir. Bu köye "Kırkdirek" adı. Şeyh Ali Sebdi Hazretleri Mevlana Halidi Bağdadi'nîn kırkıncı halifesi olduğu için verilmiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte hicri 1302 yılında doğduğu rivayet edilir. Babasının ismi Süleyman'dır. Ali Sebdi Hazret­leri ilk derslerini babasından almış, daha sonra yöredeki tanınmış hoca-l;n;ı giderek bilgisini artırmıştır. Bunun üzerine Kırkdirek Köyü'ndeki medresede hocalığa başlar. Bir gün köye gezginci kıyafetiyle bir ya­kına gelir. Ali Sebdi Hazretleri bu yabancıyı misafir etmek için evine Mürur. Onun olağan dışı halleri Ali Sebdi Hazretleri'nin dikkatini Vedince kim olduğunu sorar. Gelen bu yabancı devrin büyük mutasavvıft Mevlâna Halid-i Bağdadiden başkası değildir. Kendisinin Hindistan'dan geldiğini, şeyhi Abdullah Dehlevi Hazretleri'nin eniri üzerine buraya uğradığını, buradan da Şam'a gideceğini; çünkü Abdullah Dehlevi Hazretleri'nin onu Şam halkını irşadla görevlendirdiğini açıklar. Ali Sebdi Hazretlerine Şeyhi Abdullah Dehlevi Hazretleri'nin kendisini de birlikte götürmesini istediğini söyleyince, Ali Sebdi Hazretleri tereddüt etmeden bu talebi kabul eder. işte Şeyh Ali Sebdi Hazretleri'nin tasavvuf hayatı bu ziyaretle başlamış olur.
Çağın en büyük mutasavvıf ve müceddîdi olan Mevlâna Hali­d-i Bağdadi aynı zamanda büyük bir veli ve islâm alimidir. Kendisi Osman bin Affan soyundandır. Annesinin soyu da Hz, Ali'ye ulaşır. Miladi 1778 yılında Bağdat'ın kuzeyinde bulunan Zur şehrinde doğmuştur. Zahiri ve Batini ilimlerin tümü üzerinde uzun süre tahsil görmüş, devrin en büyük hocalarında yetişmiştir. Mevlâna Halid-i Bağdadi Bağdat'taki tahsilinden sonra Hindistan'a da giderek büyük Nakşı mutasavvıfı Abdullah Dehlevi hazretlerinden icazet almıştır. Şeyhi "Abdullah Dehlevi"nin emri üzerine Şam'da görevlen­dirilmiş, bu görev için Şam'a giderken manevi emir üzerine o gün Diyarbakır'a bağlı olan Kırkdirek Köyü'ne uğrayarak Ali Sebdi Hazret­lerini de birlikte götürmüştür.
Ali Sebdi Hazretleri Şam'da on bir yıl şeyhine hizmet etmiş, onun ilminden tasavvufi bilgisinden ve feyzinden gerektiği gibi fayda-lanmışıtr.
Bir gün Mevlâna Halid-i Bağdadi Hazretleri Ali Sebdi Hazretlerini yanına çağırarak: "Senin süren tamamlanmıştır. Artık icazetini verelim git" deyince, Ali Sebdi Hazretleri: "Ben icazeti ne yapayım. Size hizmet etmek bana yeter."der. Mevlâna Halid-i Bağdadi Hazretleri: "Annen rahatsızdır. Git anneni gör ve gel" der. Ali Sebdi Hazretleri şeyhinin bu sözü üzerine yola koyulur. Kırkdirek Köyü'ne geldiğinde annesini vefat etmiş bulur. Birkaç gün sonra tekrar Şam'a döner. Bakar ki bu süre içerisinde de şeyhi vefat etmiştir. Ama o büyük veli vefat etmeden önce Ali Sebdi Hazretleri'nin icazetini hazırlamış, onu Palu'da görevlendirdiğini vasiyet olarak bildirmiştir, icazetini Mevlâna Ha­lid-i Bağdadi Hazretleri'nin kardeşinden alan Şeyh Ali Sebdi Haz­retleri, tekrar yola koyularak uzun ve meşakctli bir yolculuktan sonra Palu'ya gelir. Şimdiki türbesinin hemen güney tarafındaki dere içerisinde bir ev yaparak önce burada kalır. Daha sonra eski Palu'ya göç ederek ölümüne kadar tam 45 yıl burada halkı irşad eder. Şeyh Ali Sebdi Hazretleri 1871 yılında ebedi aleme göçerken, arkasında halife olarak Şeyh Samini Hazretlerini, Bingöl'ün Kür Köyü'nden Süleyman Efendi'yi, bu gün Harput'ta mcdfun bulunan Ahmet Çapakçuri Hazretleri'ni, Kovancılar ilçesi Mir mehmet Köyü'nden Cuma Efendi'yi bırakmıştır.
Nakşilik tarikatı bölgeye ilk defa Ali Sebdi Hazretleri ile gir­miştir. Halk onda inanılması zor kerametler görmüş, onun bilgisinden ve feyzinden istifadeye çalışmıştır. Palu'da bozulan nizamı o yıllarda tesis ederek dini gerçek yönleriyle halka anlatmış, onun bu güzel tavırları yüzünden birçok gayrimüslim Islâmla şcrcflenmiştir. Etkisi kendisinden sonrada devam ederek bölge dışına kadar taşmıştır.
Hayatı boyunca dünya malına hiç değer vermeyen Şeyh Ali Seb­di Hazretleri, bir kanş toprak bile satın almamıştır. Onun paraya, pula değer vermemesi ile ilgiÜ bir olay şöyle anlatılır:
Onun hakkında anlatılan kerametlerden bazıları şunlardır:
Bir gün Şeyh Ali Sebdi Hazretleri'nin evinde kahve biter. Hanımı durumu kendisine bildirir. "Efendi, misafire vereceğimiz bir kaşık kahve kalmadı." der. Şeyh AH Sebdi Haz­retleri minderin altından bir miktar para çıkarır ve "Gidin bununla kahve alın." der. Kahve almaya giden kişi kahve satan dükkâna gel­diğin de: "Bu paraya kahve verirmisin?" deyince, dükkâncı şaşırarak: "Ne kadar istiyorsun?" der. Kahve almaya gelen kişi: "Yalla Efendi dedi ki bu paraya kahve al gel" Dükkân sahi­bi: "Sen ne diyorsun." der. "Bu paraya bir yük kahve ge­lir!"
Bir gün hanımlarından birisi Şeyh Ali Sebdi Hazretleri'ne çıkışarak: "Efendi, sen artık yaşlandın, çocuklarımız var, onlara kalacak bir parça mülkümüz yok. Düşünüyorum ne yapacağız. Sen hep bu işlerle uğraşıyorsun." der. Ali Sebdi Hazretleri gayet sakin bir şekilde "Hanım, sen git bir bulgur çorbası pişir yiyelim, o işi sonra düşünürüz." diye cevap verir. O sıralar bulgur, pirinç gibi zahireler küplerde saklanırdı. Hanımı bulgur çorbası yapmak için kilere gider. Bulgur küpünün ağzını açtığında bir de ne görsün! Küp ağzına kadar altınla dolu değil mi. Şaşkınlık içinde tekrar geri döner: "Efendi, küpte bulgur yerine altın var." deyince, Ali Sebdi Hazretleri: "Hanım be­nim altında gözüm yok, istesem küplerin hepsi altınla dolar. Çocuklarım yeter ki benim yolumdan gitsinler. Onlara ne mal lazım, ne de mülk." demiştir.
Yine bir gün Şeyh Ali Sebdi Hazretleri halifelerinden Bingöl'lfl Abdullah Efendi'yi Özlediğinden görmek ister. Oysa Halifesi Abdullah Efendi Bingöl'dedir. Samini Hazretleri'ni yanına çağırarak: "Mahmut" der. "Çık şu Abdullahı çağır, ikindi ezanını okusun." Samini Hazrclle-ri hiç tereddüt etmez. Dışarı çıkarak Bingöl'e doğru seslenir. "Abdullah, Efendi diyor ki gelsin ikindi ezanını okusun." Aradan çok kısa bir zaman geçer. Dışarıdan bir ezan sesi duyulur. Ezanı okuyan Bingöüü Şeyh Abdullah'tır.
Ali Sebdi Hazretleri'nin sevdiği müritlerinden biri de Samini Hazretlerî'dir. Samini Hazretleri Ali Sebdi Hazret-leri'nden icazetini alınca bir süre evine kapanarak dışarı çıkmaz. De­vamlı ibadet ve taatla meşgul olur. Onun Ali Sebdi Hazretleri'nin yanma gelmediğini gören bazı müritler hemen dedikoduya başlarlar. "Bak icazeti alınca şeyhini unuttu." kimi de: "Demek ki Mahmut Sa­mini şeyhini icazet alana kadar sevmiş", "Mahmut Samini daha şeyhini tanımıyor. Ali Sebdi Hazretleri'nin bana vereceği bir şeyi yok diyormuş." diye dedikodu yaparlar. Bu dedikodulara Ali Sebdi Hazretle­ri'nin hanımı da katılır. Şeyh Ali Sebdi Hazretleri bunları duyar ama aldırmaz. Bir gün hanımı Ali Sebdi Hazretleri'nin yanına gelerek: "Samini seni tanımıyormuş." deyince Ali Sebdi Hazretleri bakar ki dedikodu oldukça büyümüştür. Bunun üzerine müritlerinden Salih'i çağırarak: "Git Samini'nin sarığını sök, boynuna dola çarşının ortasından çekerek getir." der. Ali Sebdi Hazretleri'nin müridi söyleneni yapmak için Samini Hazretleri'nin evine gider. "Efendi seni istiyor" der. Samini Hazretleri hazırlanarak dışarı çıkar: "Efendi beni nasıl istiyor" der. Derviş Salih: "Efendi dedi ki sarığını sök, boynuna dola ve çekerek getir." Sa­mini Hazretleri; "Efendi nasıl istiyorsa öyle yap" der. Derviş Salih sarığı söker, Samini Hazretleri'nin boynuna dolayarak ara sokak­lardan çekip götürmek ister. Samini Hazretleri bunu anlayınca birden durur: "Efendi beni nereden götürmeni istedi?" der. Derviş vuk murdardı" deyince, Ali Sebdi Hazretleri beyi yanına çağırarak ağzını açar ve ona "Ağzımın içine bir bak hele ne görüyorsun?" der. Bey, Ali Sebdi Hazretleri'nin açılan ağzına doğru bakınca şaşırır: "Bir derya ve ortasında yüzen küçük bir ta­vuk var." der. Diğerleride gelip bakarlar, aynı şeyi onlarda görürler. Ali Sebdi Hazretleri ağzını kapattıktan sonra: "Şimdi size soruy­orum?" der. "Gördüğünüz o tavuk deryayı kirletebilir mi?" Beyler yaptıklarından oldukça mahcup ve pişman olur, Ali Sebdi Haz­retleri'nin eline kapanırlar. rinden ses çıkmaz. Bunları kenarda seyretmekte olan Mahmut Samini Hazretleri: "Ben yutarım" der. Ali Sebdi hazretleri Samini'yi yanına çağırarak lokmayı kendi eliyle ağzına kor. Mahmut Samini Hazretleri ağzına konan bu lokmayı çiğnemeden yutar. Tasavvufçular bu lok­manın bir sır lokması olduğunu söylerler. Onu Şeyh Ali Sebdi Hazretlerine bağlayan bu lokmadır. Nitekim bu lokma Mahmut Sa­mini'yi Hun Köyü'nden alarak Palu'ya getirir, Ali Sebdi Hazretleri ona: "Ben seni zikirsiz ve fikirsiz kabul ettim." der. Daha henüz çocuklukla gençlik arasında sayılan Mahmut Samini Hazretleri şeyhine hizmet etmekten büyük bir zevk alır. Bazı kaynaklar Ali Sebdi Hazret-leri'nin ona akşam armut yedirdiğini söylerler. Ali Sebdi Hazretleri çok sayıdaki müritlerinin içinden en çok Samini'yc ilgi göstermiştir. Onda­ki ışığı Hun Köyü'ndeki ziyafette keşfeder. Mahmut Samini Hazretle-ri'nin Evlad-ı Resul zincirinden olduğunu iddia ederler. Bir rivayete göre, Mahmut Samini Hazretleri'nin dedesinin Diyarbakır'ın Derik ilçesi'nden gelerek Hun Köyü'ne yerleştiği söylenmektedir.
Mahmut Samini, Şeyhi Ali Sebdi Hazretleri'ne bağlılıkta en ufak bir kusur etmemiş, kısa zamanda Ali Sebdi Hazretleri'nin en yakın müridi olrnuşur. Şeyhle Samini arasındaki bu yakın diyalog, diğer müritler arasında kıskançlığa neden olur. AH Sebdi Hazretleri bunu sezer ama, çoğu zaman bilmezlikten gelir. Mahmut Samini şeyhine olan bu bağlılığı yüzünden kısa zamanda derecesini artırır. Kur'an-ı hıfz ederek dini bilgisini de geliştirir. Onu en çok kıskanan müritlerden birisi Melekanlı Abdullah'tır. Ah' Sebdi Hazretleri, Mah­mut Samini ve Mclekanh'nm evde yanlız bulunduğu bir sırada, Sami­ni'yi yanma çağırarak: "Mahmut" der, "Yağmur yağacağa benziyor, şu damı çık da biraz loğla." Samini dama çıkar. Bir süre sonra damdan loğ sesi gelmeye başlayınca, Ali Sebdi Hazretleri, Melekanlıya seslenir: "Hele çık bak Samini damı loğhıyor mu?" Melekanlı bir tavana bakar bir de Ali Sebdi Hazretleri'ne: "Efendi, ses geliyor." der. Ali Sebdi Hazretleri: "Ben de sesi duyuyorum, sen yine de çık bir bak nasıl loğluyor?" der. Melekanlı dama çıktığı zaman hayrette kalır. Mahmut Samini damın bir ucunda oturmuş, şehadet parmağı ile loğu bir oyana, bir buyana yönlendirerek damı loğlamaktadır. Loğun kendi başına gid­ip geldiğini gören Melakanlı gerisin geri Ali Sebdi Hazretleri'nin yanına gelir. Daha ağzını açmadan Şeyhi: "Gördün mü Melakanlı?" der. Melekanlı biraz mahcup bir şekilde, "Evet" der. Ali Sebdi Hazret­leri devam ederek: "Sen de öyle dam loğlayabilir misin?" Melekanh: "Loğlayamam Efendi." der. Ali Sebdi Hazretleri; "Peki, Samini'yi niçin sevdiğimi şimdi anladınız mı? Bir daha Samini'yi kıskanmayın." der.
Tarikatta her şeyin sadece dini bilgilerle olamayacağını her mürit ne yazık kî anlayamaz. Şeyhe bağlılığın ve ona güvenin çok önemli olduğunu müritlerin bilmesi gerekir. Makamların aşılmasında bu çok önemlidir. Şeyh Ali Sebdi Hazretleri diğer müritlerinin de bu kıskançlığı sürdürmeleri sonucunda bir gün yine dayanamaz, derviş Salih'i Samini'ye yollayarak ona: "Samini'nİn boynuna sangım dola, çarşının ortasından çeke çeke getir." demişti. Derviş Salih Samini'nin evine geldiği zaman denileni yapıp yapmamakla bir müddet tereddüt geçirir. Ondaki bu tereddütü gören Samini Hazretleri: "Efendi beni nasıl istediyse sen de öyle götür." diyerek icazet almasına rağmen şeyhine bağlılığını bir kez daha gösterir. Bu hikâyeyi Ali Sebdi Hazretleri bölümünde anlatmıştık.
Samini Hazretleri kısa zamanda Şeyhi Ali Sebdi Hazretleri'nden icazetini alarak inzivaya çekilir. Şeyhi ona icazetini verirken: "Tuttuğun yol zor, Allah muvafak etsin." diyerek duada bulunmuştu.
Kışın Palu'da, yazın Murat'ın karşısındaki Palu bahçelerinde ka­lan Mahmut Samini, Şeyhinin ölümüne kadar irşad görevine başlamamıştır. Rivayete göre: HSamini" sıfatını icazetten sonra almıştır. Şeyh Ali Sebdi Hazretleri vefat edince, Palu bahçelerindeki evinin yanma minareli bir mescit yaptırır. Burada vakit namazlarını hem cemaatle eda eder, hem de mescide gelen bu cemaate vaaz verirdi. Bir süre sonra kışın Palu'ya göçmeyerek burada kalır. Onun derin bil­gisi ve tasavvufi düşüncesi sayesinde çok sayıda insan ona yürekten bağlanır. Şeyhi Ali Sebdi Hazretleri gibi oda kendinden sonra değerli halifeler yetiştirir. Bunlardan bazıları: Hafız Osman Bedrettin (îmam Efendi), Mustafa Naci Efendi, Mîyadınlı Mehmet Efendi gibi mutasavvıflardır. Bunların içinde imam Efendi lakabıyla ünlü, Hafız Osman Bedrettin Hazretleri nin ona intisabı ol­dukça ilginçtir. Hafız Osman Bedrettin Hazretleri'nin (imam Efendinin) Erzurum'dan gelerek Şeyh Mahmut Samini Hazretlerine teslim olması çok zor olur. Çünkü imam Efendi Erzurum'un değerli hoca ve mutasavvıflarından dersler almış, zahiri ve batini ilimlerde kendini çok iyi yetiştirmiştir. Aynı zamanda hafız olan imam Efendi, dini ve tasav­vufi gelişmesini babası Selman-ı Sükuti den sonra Ahmet Me-rami gibi değerli bir hocadan almıştı. O, Palu'ya geldiğinde epeyce doludur, îlk defa gördüğü Mahmut Samini Hazretleri'ne kolayca teslim olmamış, Mahmut Samini Hazretleri ise imam Efendi'nin içinden geçenleri bildiği için ona birçok kerametler göstermek zorunda kalmıştır. Mesela Palu'ya ilk geldiği günlerden birinde imam Efendi'ye "Hafız, misafirlik üç gün olur, seninki üç günü geçti. Bahçeye inde şu havuzun suyunu sal ve sebzelere su ver." der, îmam Efendi tereddüt etmeden bahçeye iner, havuzu salarak sebzeleri sulamaya başlar. Bir süre sonra havuzdaki su biter ama, bakar ki sebzelerin yarısı sulanmamıştır. Doğru Samini Hazretleri'nin yanına koşar: "Efendi" der "Havuzun suyu bitti. Sebzelerin yarısı ise sulanmadı." Samini Hazretleri tebessüm eder, "Hafız sen, ne diyorsun, o havuzdaki su sebzelerin tamamını suluyordu. Senin bir yanlışlığın var. Su bitmemiştir git bir bak." deyince, imam Efendi itiraz etmeden gerisin geri bahçeye iner, bakar ki havuz ağzına kadar suyla doludur. Aradan bir gün daha geçer, Şeyh Sa­mini Hazretleri bu sefer de imam Efendi'ye: "Git biraz bahçeden sebze topla getir ki yemek yapsınlar." der. imam Efendi Şeyhi Samini Ha/retleri'ne dönerek: "Efendi sebzeleri dün suladım. Daha çiçekteler." deyince, Samini Hazretleri: "Sen yine de git bir bak." der. imam Efendi bahçeye inip bakar ki ne görsün, dallarında taze taze patlıcanlar, domatesler durmuyor mu?
işte imam Efendi'nin Samini'ye bağlılığı bundan sonra başlar. Bu bağlılık şüphesiz Samini'nin büyük mutasavvıf oluşundan ileri ge­lir. Gelişen olaylara bakılırsa, imam Efendi onu önce kafasında düşündüğü çerçeveye oturtamamış, bu sebeple bir süre tereddüt geçirmiştir. Çünkü Samini Hazretleri çağın bilinen tarikat şeyhlerinden farklıdır. Alçak gönüllülüğü, hitabeti, hoşgörüsü ile dik­kat çeker. Görünüş itibarı ile kara kuru, dişleri dökük tütün içen biri­dir. O, en büyük feyzini Şeyh Ali Sebdi Hazretlerinden almıştır. Bu değerli zat Palu'da vefat ederken yanından hiç ayrılmayan ilk halife­si Mustafa Naci Efendi yine başucundadır. 1895 yılında ebedi aleme göç eden Mahmut Samini Hazretleri eski Palu mezarlığına def­nedilir. Ona hayatı boyunca sadakat gösteren Mustafa Naci Efendi ise, onun ölümü üzerine kendini büyük bir boşlukta hisseder. Samini Hazretleri'nin yıllarca sırdaşı, gönül dostu olmuş, ona hizmet etmeyi tek gaye edinmiş bu zat, daha sonra imam Efendi'nin yanına gelerek bu boşluğu doldurmaya çalışır.
Şeyh Samini Hazretleri ömrü boyunca yanma gelenlerin hepsine manevi değeri büyük olan nasihallarda bulunmuştur. Onlara içlerinden dünya sevgisini çıkarmayı öğütlemiş, insanlara Allah sevgisiyle yaklaşmalarım söylemiştir. O, ömrünü hep manevi âlem için harcamış, hep iyilikten, güzellikten yana olmuştur. Halifesi olan Osman Be­drettin Hazretleri'ne (imam Efendi'ye): "Hafız, ne söylersen söyle, hep kitaptan konuş. Bunda iki faide vardır:
1- Sen aradan çıkmış olursun, böylece kendine gu­rur da gelmez.
2- Birisi itiraz ederse başkasının sözü olduğu için nefsin araya girmez. Bu suretle hiddet ve can sıkıntısına düşmezsin." diyerek Önemli nasihatlar yapmıştır. Yine halifelerine öğütler verirken; "Tasavvufta yol arı kovanına benzer. Arı gibi bal yapmak, karınca gibi kanaatkar olmak lâzımdır. Bal yapma idrakine eriştiğinde ise, bu şifalı baldan Müslüman kardeşlerine tattırmak şarttır. Dünyanın ya­ratılışında büyük hikmetler vardır. Veliler iğnenin ufacık deliğinden Hindistanı seyrederler. Bu hâl ise âlem-i misalin altında bir hâldir. Alem-i misal bunun üstündedir. Resül-u Ekrem Efendimiz'den nurlarını alır ve ondan sonra vahdet sarayının ezeli ve ebedi varlığında erirler." diyerek insanlara hizmeti ve Allah aşkını ön plâna çıkarmıştır. Hem cemaatini, hem gelecek nesilleri sahte şeyhlere karşı uyarmış: "Bir şeyhte üç şeye dikkat ediniz." diyerek bunları şöyle sıralamıştır:
1- Kendine dünyalık verildiğinde hoşuna gidiyor mu? 2- Sünnetlere amel ediyor ve onlara uyuyor mu? 3- En çok neyi seviyor? Dünyadan konuşulduğunda hoşlanıyorsa ondan uzak durun."
imam Efendi Şeyhi Mahmut Samini Hazretleri için şunları söylüyor: "Biz on sekiz sene yüksek huzurlarına gittik, geldik. Kendinde bir büyüklük duygusu katiyen görmedik. O, hiçbir zaman kendini Şeyh saymadı. Buna rağmen pek heybetli ve azametli görünürdü. Bazen derdi ki: "Dünyanın ne kadar harap olduğunu benden anlayın. Bir zaman Şeyh Ali Efendi gibi bir zatı muhterem bu halkı irşad ederdi. Şimdi ise biz bu halka söz söylüyoruz. Heyhat !.."
Evet, O: îmam Efendi, Miyadınlı Mehmet Efendi ve Mustafa Naci Efendi gibi büyük zatlara emanetini verirken, gelecek nesillere de çok büyük mesajlar iletmiştir.
Samini Hazretleri ile ilgili bazı rivayetler şunlardır
imam Efendi Diyarbakır'da askerlik görevini yaparken bir mürşit aramaktadır. Bir tavsiye üzerine Palu'da bulunan büyük Nakşı mutasavvıfı Şeyh Mahmut Samini Hazretleri'ni ziyarete gelir. Onun geleceğini Samini Hazretleri Önceden rüyasında görmüştür. Yanında bulunan sadık bir müridi olan Mustafa Naci Efendi de imam efendi'nin geleceğini rüyasında görmüştü.
Samini Hazretlerinin gördüğü rüya şöyle idi: Murat suyundan ark açarak bostan tarlası yapmaktadır. Tam o sırada bir yabancı kendilerinden biraz yukarda su kanalı açarak oda bostan tarlası yapmak ister. Samini Hazretleri: "Sen arkı yukarıda açmışsın sofu, bize doğru yaklaş ve arkını buradan aç." der. Bunun üzerine yabancı biraz naz eder ama, inerek arkı aşağıya açar ve Samini Hazretleri o arka da su bağlar. Samini Hazretleri gördüğü bu rüyayı şöyle yorumlar: "Mustafa, bu gün bize bir misafir gelecek. O gelen misafir bize teslim olmakta direnecektir. Arkı aşağıdan açmasının yorumu ise o zatın sonunda bize teslim olacağını gösterir." der. Hakikaten o gün gelen misafir imam Efendi'dir. Ve onun Samini Hazretleri'ne teslim olması oldukça güç olur.
Mahmut Samini Hazretleri'nin, Seydili Köyü'nde sadık bir müridi vardır. Her cuma mutlaka şeyhinin mescidine gelip cumayı şeyhinin arkasında küarmış. Bir cuma günü yine şeyhine gelmeye ni­yetlenmiş. Her nasılsa biraz geç kalmış. (Seydili Köyü Murat Neh-ri'nin karşı yakasında olduğu için çok aşağıdaki köprüden geçmesi ge­rekiyormuş. Daha suyun karşısında iken ezan okunmaya başlamış. Bakmış köprüye daha epeyce bir mesafe var. "Eyvah," demiş: "Ne cami kaldı ne cuma. Şimdi ben ne yapacağım!" diyerek eşeğini Murat nehrine doğru sürerken, "Ya Samini yetiş" diye seslenmiş. O anda san­ki biri kendisini bir iple çekerek karşı kıyıya çıkarır. Hemen koşarak aptesini alır ve cuma namazına yetişir. Yine şeyhinin arkasında cuma namazını eda eder. Cemaat dağılırken Mahmut Samini Hazretleri Sey­dili Köyü'nden gelen müridine, "Sofu, sen hele biraz kal.'1 der. Herkes dağıldıktan sonra Samini Hazretleri: "Sofu bir daha geç kalma, benim işim gücüm yok da seninle mi uğraşa­cağım?" der.
Yine bir gün müritlerinden birinin çocuğu Mahmut Samini Haz­retleri'nin evine gelir. "Efendi, babam çok hasta, bana şeyhimde üzüm varsa biraz getir dedi." Samini Hazretleri biraz düşünür, sonra Mustafa Naci Efendi'ye: "Mustafa, bir sepet al bağa in, en alt köşedeki tevekten sepete üzüm koy getir ki çocuğa verelim." der. Mevsim kış olmasına rağmen Mustafa Naci Efendi tereddüt etmeden sepeti alır ve bağa iner. Şeyhinin söylediği teveğe gelir bakar ki, tevek karlarla kaplı: teveğin üzerindeki karları temizler. Bir de ne görsün, dallarında salkım salkım taze üzümler durmakta. Sepeti doldurup döner. Mahmut Samini Haz­retleri üzümü çocuğa verdikten sonra: "Oğlum, babana selamımı söyle, yanna iyileşip yanıma gelecek." der. Çocuk gittikten sonra Mustafa Naci Efendi tekrar bağa iner. Niyeti biraz daha üzüm toplayıp müritlere Ücram çimektir. Teveğin başına geldiğinde şaşırıp kalır. Biraz önce üzüm topladığı tevekte üzüm kalmamıştır. Bu teveğe işaret ko­yar. Bu gün, o bağ kuruyup geçtiği halde üzüm topladığı o tevek halen üzüm vermektedir.
-----------------------------------------------------------------------
Sevgili Ziyaretçilerimiz;

Bu sayfayı köyünüze ayırdık. Elinizde köyünüze ait güzel resimler, köyünüzü tanıtıcı yazılar varsa bize gönderirseniz bu sayfada yayınlarız.
Bilgi ve resimleri surgucum@hotmail.com veya surgucum@mynet.com e-mail adresimize gönderebilirsiniz.
Mehmet AYAZ



Daha Büyük Haritayı Görüntüle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlama biçimi kutucuğundan Adı/Url 'yi seçerek, isminizi ve dilerseniz mail veya site adresinizi yazıp yorumunuzu gönderin. Yorumunuz Editör onayından geçerse yayınlanacaktır. Küfür, Hakaret, İftira ve SİYASİ içerikli yorumlar ve Adı Soyadı belirtilmeyen yorumlar yayınlanmıyacaktır. Surgucum